“Orta Asya’nın Anahtarı Kırgızistan”

 


Kırgızistan'ın eski AGİT Temsilcisini(2002) Türkiye'de temsil eden ve 14 Aralık 2011 tarihinde, Kırgızistan Millet Meclisi Keneş'de mektubu okunan uluslararası bir gazeteci olarak, Eylül 2013 tarihinde ziyaret ettiğim ve 2 hafta kaldığım, başkent Bişkek seyahatindeki gözlemlerimi yazdım.

Fazıl Duygun.

** 



Kudüs Savaşçısı ve kıtalararası devrimci Kumandan Carlos’un Türkiye’deki “tek yetkili gazetecisi” ve “Uluslararası dostlarından” biri olarak, Kırgızistan’a en azından on yıldır gitmek istiyordum. Oradaki gönüldaşların öncülüğündeki TAZA Din Hareketi’nin davetlisi olarak Bişkek’e gittim.

Birçok basın davasından dolayı,  yaklaşık 14 ay öncesine kadar  yurtdışı çıkışım yasaktı. İlk ziyaretimi ancak 2012’de Venezüella’ya gerçekleştirebildim. Dolayısıyla Kırgızistan’a ziyaretim ancak bu yıl (2013) nasip oldu. Kırgızistan’a Kurban Bayramından bir hafta kadar önce gittim. Yaklaşık iki haftalık bir ziyaretim oldu. Seyahatimde özellikle, sadece Bişkek’te kaldım ama Bişkek ve çevresini biraz gezdim. Önce 150 yıllık Çarlık Rusya’sı, sonra 70-80 senelik Sovyet-Komünist yönetiminde kalmış olan Orta Asya Türk devletlerinin durumunu kendi gözlerimle görmek, gözlemlemek ve bunları yazmak, değerlendirmekti niyetim. Seyahatimin gayesi sadece bu değildi tabi. Yirmi yıldır, vahşi materyalist Sovyet-komünizm düzeninden vahşi kapitalist, Batıcı bir düzene geçiş sürecini yaşayan Kırgızistan’da nelerin olup bittiğini canlı olarak görmek istedim. Ve tabii ki TAZA Din Hareketi’nin etkisini de gözlerimle görmek niyetindeydim.

Ziyaretimi etkileyen faktörlerden birisi de, Genel yayın Yönetmenliğini yaptığım (eski Türkiye Time) şimdi ise Dünya Time (www.dunyatime.com) haber sitemizde yayınlanan ve başta Rusya’nın en büyük haber sitesi vesti.ru başta olmak üzere bölge haber ajansları ve sitelerinde yankı bulan “İşgalci ABD’den, Kırgızistan’da, Suriye tezgahı”,  Gen. Yayın Yönetmenimiz Rus ve Kırgız medyasında(http://www.dunyatime.com/?p=165), “Manas Hava Üssünde Gizli CIA cezaevi” (http://www.dunyatime.com/?p=170) başlıklı birçok haberimizin etkisiydi.

Kırgızistan’da bulunan ABD işgal üssü ile yayınladığımız haberlerin ülkedeki etkisini bizzat görmek istedim.

Türkiye Time-Dünya Time’da  bölgeyle ilgili olarak yayınladığımız haberler,  bölgede epey bir etkisini göstermişti. Meselâ, ABD Manas Hava Üssü komutanlığı Basın Merkezi ,  “Boston Patlaması CIA İşi” haberimizle, “İşgalci ABD’den, Kırgızistan’da, Suriye tezgahı” haberimiz için, turkiyetime.com sitesinde (şu an www.dunyatime.com)yayınlanan haberlerin gerçeği yansıtmadığı ve daha sonra resmî bir açıklamanın yapılacağı şeklinde yazılı bir açıklamada bulunmuştu. Bu haberlerimiz bölgedeki strateji uzmanları tarafından da ciddi şekilde değerlendirildi. Nitekim ben oradayken, Free Europe-Özgür Avrupa radyosu, sitemizde yayınlanan bir haberle ilgili olarak, oradaki  arkadaşım ve Bişkek Şehir Meclisi üyesi Av. Sabur Bey’i cepten  arayıp, röportaj yaptı.

İşte, Gönüldaş Ali Osman Zor’un esir edilerek getirilmesinden sonra, bu cephemizde neler yaşanıyor gibi bütün bu saikler, bu ziyareti gerçekleştirmeme vesile oldu.

Burada TAZA Din hareketi öncülüğünde başlayan İBDA hareketinin Alİ Osman Zor gönüldaşla birlikte temeli sağlamlaştırdığına şahit oldum.

Yeşil Bişkek

Bişkek havalimanına Kırgızistan saatiyle 4.30 da indik. Pegasus Havayolları ile gittik. “Bişkek Havalimanı” dense de, doğru ismi “Manas”… Manas, uluslararası bir havalimanı. Askeri ve sivil bölümleri var. Askerî bölümünde Amerikan işgal kuvvetlerinin askerleri var. Afganistan’ı işgal için, Afganistan’a transfer için kullandıkları.. Çok tepki çeken bir hadise… Bu sene sonunda kaldırılacak.. Yani Kırgızistan meclisi, hükümeti  ve Cumhurbaşkanlığı, Amerikan üssünün kaldırılmasına ve Amerikan askerlerinin gönderilmesine karar verdi, İlk gözüme çarpan şey ise, Manas Havalimanındaki güvenlik görevlilerinin eski Sovyet, -filmlerden gördüğümüz- askerlerinin o kalın, önü çok kalkık şapkalarıydı..Bir zamanlar bizde de vardı. Gerçi bizdeki subay şapkalarından çok daha yüksekte… Eski Sovyet düzeninden kalan o şapkalar hâlâ kalkmamış, kalmış.. Onu gördüm… O tuhaflık dikkatimi çekti. Gece indik. Tabi, arkadaşlar sağolsun karşıladılar ama gece indiğimizde bile şunu gördüm: Bişkek’te ilk gözüme çarpan şey; gece bile, Bişkek müthiş yeşil bir şehir. Yemyeşil bir şehir. Ağaçların varlığından çevreyi göremiyorsunuz. Nitekim gündüz olduğunda onu fark ettim. Bişkek müthiş yeşil bir şehir. Yani İstanbul’dan daha yeşil diyebilirim. Çok geniş parkları mevcut.. Her taraf, bütün o eski evler, apartmanlar arasında geniş arazilerde ağaçlıklar var. Bişkek’in temel özelliği, yeşil olması. Sovyetler orayı yeni baştan kurmuş. Kurarken de geniş plan üzerine kurmuşlar. Mesela beş katlı binalar, apartman daireleri, sosyal evler filan… Kruşçev zamanında kurulmuş, aralarında geniş boşluklar olan ve bunlar ağaçlarla çevrilip, donatılmış. Evler, daireler.. bütün şehir büyük parklarla donatılmış.. Yüzlerce apartman var ve burada çocuklarınızı çok rahat yetiştirebiliyorsunuz. Sakin bir hayat. Bir de, caddeler çok ama çok geniş. Şu ana bile yetiyor caddeler. Düşünün, altmış sene önce yapılmış caddeler ve şu an bile nizamını koruyor. Trafik nizamında şöyle bir ilginçlik var: Kavşaklarda, bizdeki gibi dönel, yuvarlak kavşak yok. Ama buna rağmen Türkiye’deki kadar trafik sıkışıklığı olmuyor. Bişkek’te ilk gözüme çarpan, dediğim gibi yeşil olması, caddelerin geniş olması, düzenli bir planının olması.. Bişkek’te gözüme çarpan bir şey de, Rus dilinin, Rus kültürünün hakimiyeti olmakla beraber, yavaş yavaş, bunun epey kaybolduğu.. Batı kültürünün, Batı hayat tarzının, yavaş yavaş hakim olduğunu görüyoruz. Sokaklarda ise Japon arabaları.. Japon arabası Toyota ve 4×4’leri Lexus’un müthiş bir hakimiyeti var. Ancak toplu taşımacılıkta troleybüsler, elektrikli otobüsler hâlâ revaçta. Ama bunun yanında, dolmuş minibüslerde Almanların mutlak bir hâkimiyeti var. Bütün dolmuş minibüsler Alman Mercedes Sprinter. Eskisiyle yenisiyle.. İlk gözüme çarpanlar bunlar. Alışveriş merkezleri filan… Türkler yapmışlar… Türklerin birçok işyeri var. Konuşmalarda hâkim dil Rusça… Tabelaların çoğu Rusça veya Kırgızca. Sanırım, bütün Orta Asya’da Rusça hâlâ tek ortak dil. Rus kültürünün getirdiği Batıcı etki tamamen silinmiş değil ancak transformasyona-dönüşüme uğruyor. Yani, bu sefer küreselleşmenin de getirdiği bir rüzgârla beraber Avrupa-Amerikan hayat tarzının getirdiği bir şekle bürünmüş…

Kırgızistan’da siyasi manzara, Türklük/Millet Şuuru henüz gelişmemiş

Kırgızistan’da siyasi duruma gelince, Kırgızistan’da henüz bir millet şuuru yok. En başta söyleyeyim. Orada Türklerin, Kırgızistan Türklerinin genel olarak Orta Asya Türklerinin henüz bizim anladığımız, algıladığımız mânâda millet şuurunun olmadığını görüyoruz… Acı ama gerçek bu… Aşiret şuuru ve bir Kırgızlık şuuru var.. Sanki hani Kırgız diye ayrı bir millet varmış gibi… Bunu, tahminim, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan vd. de tesbit edebiliyorsunuz. Ki oradaki Türkler de söylüyorlar. Türklük şuurunun, İslâm’dan kaynaklanan Türklük şuurunun en kuvvetli olduğu bölge Özbekistan… Özbekistan, Orta Asya’da, -Batılılarca da dile getirildiği gibi- devletleşme şuurunun en çok, en işlek bulunduğu yer… Burada şunu anmadan geçemeyeceğim. Merhum Enver Paşa Orta Asya’ya  Türkistan’a gittiğinde uğradığı hayal kırıklığını şöyle yazar:
‘’Ben burada, Türklerin ortasında Türkistan’daki Türklerin millet şuurundan uzaklaşmışlıklarını o kadar acı içinde görüyorum ki, Osmanlı hâkimiyetinde yaşayan Afrika Araplarının, Libya Araplarının, yani Şeyh Sinusi Hazretleri’ne bağlı Arapların, millet şuurunu burada özlüyorum.’’

Enver paşa,  Şeyh Sinusi Hazretleri ile beraber, Afrika’da, Libya’da direnişi örgütlemiş ve devamında Şehid kahramanlarımızdan Ömer Muhtar’ın yürüteceği direnişin tohumunu atmıştır. Yani düşünün, Araplar Türk milletiyle beraber olmak şuurunda Osmanlı’yla beraber olmak şuurunda, Türkistan’daki Türklerden daha büyük bir millet şuuruna sahip, o dönem için. Daha şuurlu bir siyasi davranış gösteriyorlar. Oysa 1700’lü yıllarda Rus hâkimiyetine girmeye başlayan Türklerin, Orta Asya Türklerinin, Türkistan’daki Türklerin millet olma şuuru zaten yok olmuş. Ümmet olma şuurları da zaten gitmiş. Toplu olarak ikisi, birbirini tamamlıyor. Ha, bu millet/ümmet olma şuuru yeni yeni filizleniyor. Veya yeni yeni uyanış halinde, çeşitli fikir adamlarınca siyasilerce… Ama daha istediğimiz mânâya gelmemiş. Rus komünizminin yıkılışı, ondan kurtuluş gibi görünürken bu sefer daha büyük bir dalga Batıcı, küresel kapitalizm, neoliberal ve seküler bir dalga; komünist, materyalist Rus eğitiminden, hayat tarzından geçirilmiş bir toplum üzerine, Türkistan toplulukları üzerinde esen neoliberal dalga bir silindir gibi ezmeye başlamış maalesef.

Siyasi duruma gelince, ülkede aşiretler hâlâ var… ekonomik güç ve aşiretlerin ittifakıyla ve Türkistan’daki aşiretlerin Rusya, Çin ve Amerika ile veya çevre ülkelerin ittifaklarıyla yürüyen bir düzen var. Ancak ülkede rüşvet çok yaygın. Korkunç bir yolsuzluk seviyesinde… Cinayetler almış başını gidiyor… Ama düzen tam oturtulabilmiş değil o mânâda.. Meselâ şöyle:

Ünlü bir aşiret reisi, sırf kafası attığı için yabancı birini içeri attırabilir. Yerleşmiş bir hukuk düzeni yok maalesef. Siyasî olarak, bu gibi bir şey başınıza geldiğinde, hakkını arayacağınız, kendinizi savunabileceğiniz güçlü bir devlet yoksa arkanızda, işiniz çok kötü. Türkiye’nin orada ağırlığı var, orası kesin. Siyasi olarak da ekonomik olarak da.. Kırgızistan’ın, Özbekistan’la çok ciddi bir sınır savaşı var. Sınır ve nüfuz savaşı var. Bu, özellikle kışkırtılıyor. Kırgızistan, Afganistan’a yakın. Arada sadece Tacikistan’ın bir bölümü var. Oradan kısa bir mesafeden sonra kol gibi girmiş. Oradan Afganistan’a giriş var. Çin’le sınır. Rusya’nın zaten hâkimiyeti var. Düşünün, dünyada sadece Kırgızistan’da, Bişkek’te Amerikan üssüyle Rus üssü arasında 20 km fark var. Dünyada sadece Kırgızistan‘da var, böyle bir durum.

Siyasi olarak mevcut Cumhurbaşkanı, Türkiye’ye çok yakınlık gösteriyor. Kırgızistan uluslararası bir geçiş noktası. Eroin, karapara ve kaçakçıklık noktasında. Böyle bir geçiş noktasında, dünyanın damı olarak biliniyor zaten Doğu Türkistan’ın arkasından. Tanrı Dağları, eski Türklerin Allah’ın yüceliğine bir gösterge olarak gösterdikleri Tanrı dağları.. Çinlilerin Tien Şan dağları adını verdikleri, 7200 mt. yüksekliğindeki muhteşem dağlar… Başkent Bişkek’e 150 km kadar uzaklıkta, zirvesindeki karlı manzarasıyla insanın içini ürperten, atalarımızın bin küsur yıldan beri üzerindeki sarp geçitlerden geçtiği, İpek Yolunu kesen heybetli dağlar! Bu dağların arkası Çin! (Aslında,  Çin işgali altındaki ata vatan “Doğu  Türkistan”)  Böylece, burası Batılı güçlerin, Avrupa Birliği ve Almanya’nın el uzattıkları, küresel güçlerin tek başlarına bırakmadıkları küçük bir ülke. Ancak ve ancak3-4 büyük küresel gücün her birine birer pay vererek ayakta duran, birbirlerine karşı itiştirip yaşamaya çalışan bir ülke.

Tarım, hayvancılık ve madenler bakımından zengin ama üretim gücü olmayan bir ekonomi

Kırgızistan, aslında tabi madenler, petrol hariç, kömür, demir ve tungsten ve altın madenler bakımından,tabii madenler açısından zengin. Yeni keşfedilen kömür ve diğer maden rezervleri var.. Ancak ülkede siyasî bir nizam ve teknolojik altyapı olmadığı için bu madenler hâlen atıl vaziyette… Altın madenlerini ise Siyonist Kanada Yahudileri çıkartıyor, Yıllar önce gelmişler. Diğer madenler, dediğim gibi sahada atıl duruyor. Bu madenlerin çıkarılıp işletilmesi lâzım. Ruslar oraya maalesef fabrika filan kurmamışlar. Teknolojik hiçbir şey kurmamışlar. Sadece kömür, demir ve altın madenlerini çıkarıp kendileri için kullanmışlar, eski Sovyetler döneminde. Ülkede müthiş bir para trafiği var, onu da söyleyeyim. Ülkenin bütçesi 2 milyar dolar, Bişkek’te dolaşan para 20 milyar dolar. Yukarıda da yazdığım gib,  Afganistan veya diğer bölgelerden geçen eroin ve Çin’den gelen kaçak para, kaçak mal, karapara Bişkek’ten geçiyor. Burası bir geçiş noktası ve dolayısıyla müthiş para bolluğu var.

Meselâ şöyle söyleyeyim:
Bişkek’te şu anda on katlı büyük rezidanslar, iş merkezleri yapılıyor, yeni yeni, yerden mantar gibi. Ve daireler 300-400 bin dolardan gidiyor. O derece pahalılaşmış. Kapış kapış da satılıyor. Çünkü belirli bir kesimde çok büyük miktarda bir para var. Rüşvet oldukça yaygın. Üretime gelince, pek üretim yok. Kırgızistan’da her şey ithal. Öyle ki Dünyanın bir ucundan bile ithalat var. Zeytin bizden gitmiyor, İspanya’dan gidiyor. Limon ise Arjantin’den geliyor. Üretim ve organize olmuş, toprakları madenlerin değerlendirildiği bir üretim gücü yok. Çünkü siyasi bir düzen yok o mânâda, kalıcı yön verebilecek.. Onun da gerektirdiği teknolojik bir yatırım yok. Ticaretle ve bir geçiş noktası olması, bölgedeki en büyük geçiş noktalarından biri olması dolayısıyla, ekonomik canlılıkla hayatını idame ettiriyor. Türkiye’nin orada çok büyük yatırımları olduğu kesin. Bişkek’te 3-4 tane büyük  alışveriş merkezi (AVM) var. Birinin adı Vefa, daha önceden açılmış. Şimdi de, geçtiğimiz sene açılan Bişkek Park var. Bunların ikisini Türkler yapmış. Merkezde Red isminde, yani Kızıl adlı alışveriş merkezi var. Ülkede şu anda Japon arabalarının hâkimiyeti var. Daha önce Alman arabaları hâkimmiş, Mercedes, BMW!  Şu anda Japon arabaları revaçta. Toyota müthiş bir revaçta. Ve çok ucuz 2. el arabalar… Ve vergisi hemen hemen yok gibi. İthalat var, ihracat pek yok. Ama bu açık, dışarıdan gelen parayla yani ülkeye giren serseri parayla diyeyim, karaparayla veya diğer paralarla kapatılıyor. Ve dolayısıyla, ülkede şu an için müthiş bir gelir bozukluğu var, gelir adaletsizliği var, o da ayrı bir mesele. Onun için sık sık isyan çıkıyor. Mesela ben oradayken ülkenin büyük şehirlerinden Oş kentinde isyan başlamıştı. İşte, Oş valisinin arabasını yakmışlardı. Özellikle kadınlar tarafından yakıldı. Son dakikada yanmaktan kurtuldu. Kırgızistan’da. da her beş senede bir iç isyan oluyor, devrimler oluyor… kadınlar özellikle bu isyan ve ihtilâllerde öncü rolü üstleniyor. Bunun üstüne bir de müthiş bir sosyal dengesizlik olması.. Yani sosyal çöküntü olması… Birlik yok. O mânâda sıkıntıları çok büyük. Belirli bir üst kesim küresel güçlerle işbirliği halinde varlık içinde yaşarken, aşağıda isyan fırtınaları kopuyor.

At eti Kırgız mutfağının olmazsa olmazı

Ülkede halk sabah akşam etli yemek yiyor. At eti çok revaçta. Koyun ve sığır eti oldukça ucuz. Bişkek’in çevresinde birçok at sürüsü görebilirsiniz. Dünyanın sayılı sporcuları yağsız oldukları için şampiyonalar yaklaşırken burada at eti yiyerek, dağların temiz havasında hazırlanıyorlar. Arpa suyundan yapılan bin yıllık milli bir içeceğimiz var ki, bildiğiniz ekşi ayran. Zaten adım başı seyyar büfelerde, arpa suyu ve ayran beraber satılıyor. Arpanın ezilip, özellikle kepeğinin dağlardan gelen memba suyuyla karıştırılmasından mürekkep olan ve doğal bir besin olarak sindirim sistemi başta olmak üzere sağlığa çok faydası olan bu içecek, Kırgızistan’ın millî içeceği. Tabii Türkistan Türklerinin de.

Ülkedeki et hayvanları dağlarda, tarlalarda yetiştirildiği için çok leziz ve sağlıklı. Ancak et yemeği kültürü bizim kadar zengin değil. Nitekim Türklerin açtığı lokantalar müthiş revaçta, çünkü, etin 40 çeşit kebab ve yemeğini ancak dünyanın en zengin mutfağı olarak kabul edilen Anadolu/Türkiye mutfak kültüründe görebilirsiniz.

Kırgızistan ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin yakın geleceği Türkiye’nin Batı’dan bağımsız olarak üstleneceği role bağlıdır.

 

Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile bir Orta Asya Türk birliği, Türkiye’nin de dahil olduğu bir birlik oluşturmaya çalışıyor tabi yıllardır. En azından, bu birliğin temelini oluşturmaya, siyasi-ekonomik temelini atmaya çalışıyorlar. Ama yirmi senedir elde edilen gelişme ve varılan nokta, pek istenen, arzu edilen seviyede değil. Bunun sebebi de Türkiye’den kaynaklanıyor. Türkiye doksan sene Batıcı bir yönetim içerisinde olduğu için, gerek Orta Asya’daki Türk hükümetlerine, gerek Ortadoğu ve diğer İslam ülkelerine İslami ve milli bir Türk şuuruyla gitmiyor da Batıcı bir anlayışla gidiyor. Dolayısıyla bu anlayışla elde edeceği fayda da pek büyük olmuyor. Orta Asya’ya ve Türk cumhuriyetlerine de aynı mantıkla yaklaşıyor. Ayrıca Türk cumhuriyetlerinin de önce, 150 yılı Rus Çarlığı, yaklaşık 80 yılı da Sovyet komünist yönetiminde olması hasebiyle, ikiyüz yıllık bir Rus esareti.. Bunun arkasından gelen yine bir Batıcı-küresel kültürel, ekonomik sömürgeleştirme, oradaki siyasi Türklük şuurunun yeterince oluşmasını engelliyor zaten. Şimdi bu ülkeler zaten birbirleri arasında da çatışmalı mesela. Özbekistan’ın Kırgızistan’la arasında çatışma var. Türkmenistan ile Özbekistan arasında da hakeza. Kazakistan bu şuura biraz daha fazla sahip gibi herhalde. O toparlayıcı oluyor, öncülüğünü yapıyor bu işin. Ancak eski Sovyet yönetiminden kalan ve şimdi ülkeyi ağalar gibi, babalarının çiftliği gibi yöneten, şimdi de küresel güçlere peşkeş çeken yapılar tasfiye oldukça belki tabandan ve orta kademelerden gelen bu şuurla, birleşmeler, anlaşmalar, anlayışlar daha iyi olacak. Ama burada temel rol Türkiye’ye düşüyor tabi. Türkiye, bu Batıcı kafayla da, ne dünkü arkaik Batıcı laik yapının, ne de the cemaat ve liberallerin peşinden giden AK Parti hükümeti de, neo liberal kafayla da hiçbir şey yapamaz.(2013 Eylül)  İstenen, arzu edilen şeye ulaşamaz. Şimdi bir düşünün Kırgızistan’da Kurban Bayramı’nda sadece bir (1) gün tatildi. Kırgızistan’ın nüfusu beş milyon. Bunun 500-600 bini Rus. 4,5 milyon Müslüman var, Müslüman Türk var ve Kurban Bayramı sadece bir gün. Yani hâlâ İslami ve milli bir birlik şuurunun oluşmadığı, istenen seviyede olmadığı aşikar.. Ülkede Rus hâkimiyeti, Rus kültürünün getirdiği düzen otomatikman devam ediyor. Bunun getirdiği bir fayda var tabi. Siz düzene sahip olmazsanız başkaları size dışarıdan düzen getirip koyar. Bu düzende siz formel bir yapıya kavuşursanız işinize yarar, yoksa o yapı içerisinde size belirlenen sınırlar içinde davranmaya ve yaşamaya devam edersiniz.

Sünnîlik ve tasavvuf  Türkistan Müslümanlarını ayakta tutuyor

Sovyetler yıkılınca, İslâm iki koldan girmiş ama ikisi de Ehl-i Sünnete muhalif kanaldan. Biri, İran üzerinden ve tabii Şia mezhebi anlayışıyla. Diğeri  ise, Vahhabi Suud üzerinden. Oysa oralarda tasavvuf hâlâ şuurlarda canlılığını koruyan bir hakikat. Eski İslâm medeniyeti olan Semerkand, Buhara, Kaşgar  vs. gibi tarihî şehirler, Sünni ve ehl-i Tarik şuurun yaşamasına öncülük etmiş ve 200 yıllık Çarlık Rusya’sı ve Komünist Sovyetlerin baskısına rağmen, İslam şuurunun ayakta kalmasını sağlamış, tıpkı Çeçenistan-Kafkasya gibi! Taza Din hareketi (Temiz Din taze Din), oradaki Sufi-siyasî bir İslâmî hareket olarak, Kırgız ve Türkistan halkları için, gerek Şia ve gerekse, Vahhabilik tesirine karşı oluşan bölgesel bir hareket.  2010 yılındaki isyanda büyük bir rol oynayan bu hareket, sadece Kırgızistan değil, bölgedeki bütün Türk ve diğer İslâm halklarıyla siyasî bir bütünleşme projesi güttüğü için başta ABD olmak üzere bölgedeki emperyalist güçlerin hedefi haline gelmiştir. Hareketin lideri (şu an avukat olan) Kırgız asker ve polis güçlerinin eski komutanlarından ve bölgede tanınmış bir şahsiyet olan Albay Cumay Suyunaliyev, hakkında hiçbir resmî bir suçlayıcı delil olmamsına rağmen, 3 yıl önce kaçırılmıştı. Şimdi ise bir emniyet tedbiri olarak, dağlarda kaçak olarak yaşamaktadır. 2010 yılında Türkiye’ye gelerek Fikir ve Aksiyon adamı Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nu ziyaret eden Avukat Suyunaliyev, aynı zamanda Kudüs savaşçısı olarak bilinen Çakal Carlos’un da avukatları arasındadır.

 

Türkiye, Çin,Rusya ve ABD’nin bölgedeki nüfuz savaşı

Kırgızistan, Orta Asya’da Türkistan cumhuriyetleri arsında bir geçiş noktasıdır. Çin, ABD, Rusya, ve Avrupa Birliği’nin özellikle üzerinde durduğu önemli noktalardan birisi. Bir sınırı Çin’e bitişik zaten. Arkası, Çin işgalinde bulunan Müslüman Türk vatanı Doğu Türkistan! Rusya zaten 2 asırdır ülkenin içinde. Eskiden beri hâkimiyeti var. Bir sürü üsleri var. .Amerika da, Afganistan operasyonundan sonra Orta Asya’ya geçişte ve Çin’i kontrol işinde ve Rusya’yı sıkıştırmakta Kırgızistan’ı üs olarak kullanmakta. Manas Askeri üssünde bulunan ABD askerleri gönderilecek ve tesisleri kapatılacak ama ABD askerlerinin devasâ büyüklükteki Bişkek Büyükelçilik binasında konuşlandıracak, tamamen terk etmiyor yani ülkeyi!  Bilinene bir gerçek ki, ABD’nin işgal altındaki Irak ve Afganistan, Pakistan, Türkiye ve Kırgızistan’daki büyükelçilik binaları devasâ yapılar halinde. Meselâ Çin, hamile kadınlarını gönderiyor ve Kırgızistan’da doğum yapmalarını ve doğan çocukları otomatikman Kırgız vatandaşlığı kazanmalarını sağlıyor. Türkiye ve Türkler egelince, 20 sene önce başlayan Orta Asya akını, o zamanki dolandırıcıların gayretkeşliğiyle birlikte, Türklere yönelik bir öfkenin doğmasına yol açmış. Buna o zamanki devlet aklı da hazırlıksız yakalanmış. Bu kötü imaj son 10 yıldır epey düzelmiş. Bişkek’teki önemli, ticari merkezlerde, büyük inşaatlarda Türklerin izi var. Bir çok Türk oraya yerleşmiş, FETÖ’ye bağlı cemaat okulları var, ortak üniversite kurulmuş, her gün karşılıklı 5 defa uçak seferleri var. Ama Türkiye, orada daha çok ABD ve Batı’nın bir piyonu hâline getirilmiş. Buradaki, millet- devlet ayrımı orada da yaşanıyor diyebiliriz. Millet, İslâmî Türklük duygusuyla, şuuruyla hareket ederken, devlet Batı’yla ittifak hâlinde maalesef!

Böyle bir kıskaç içindeki Kırgızistan, üç küresel gücün çekiştiği noktada şunu yapıyor tahminimce: Bunları kovamayacağıma, bunları kovmaya gücü yetmeyeceğine veya birini kovsam diğer ikisi kendisini çiğneyeceğine göre… Bari üçünün çekişmesinden en yüksek siyasi-ekonomik faydayı elde edeyim diye düşünüyor. Dolayısıyla bu üç gücün çekişmesinden ötürü, kendini biraz daha ağırdan pazarlıyor. Belki yapabileceği budur, mevcut uygun şartlar içerisinde. Çünkü kime yaslanacak, kime güvenecek onu bilemiyor yani. 5 milyon nüfusuyla, bir buçuk milyarlık Çin’e karşı koyacak hali yok. Veya devasa ordusuyla kendi içinde düzenleyen ve hâlâ orada müthiş bir Rus taraftarı, nüfuzu olan yapıyla kavga edecek hâli yok. Ekonomik olarak, para olarak küresel askeri güç haline gelmiş, kendine biraz nefes aldıran -geçmişte- Amerika’ya karşı da koyacak, o manada pek gücü yok. Dolayısıyla bu üç gücün çekişmesi içerisinde ‘’kendime nasıl bir fayda sağlarım’’ en üst seviyede onu düşünüyor. Onu halletmeye çalışıyor, öyle yaşıyor. Kırgızistan’ın durumu bu.

İnşallah ilerde daha iyi gelişmelere sebep olur.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kissinger: Dijital Dünya düzenine geçişte, İlk önce Müslümanlar kül olacak!

17-25 Aralık FETÖ Darbesini 16 ay önce yazan gazeteci

Sayın Mustafi Başbakan