ABD(Pentagon)-Çin mücadelesi Pakistan-Hindistan-İran üçgeninde mi devam edecek?

 

Fazıl Duygun*

11 Mart 2019  tarihinde, Avaztürk sitesinde yayınlanan makalem.

Geçtiğimiz hafta, Hindistan’ın işgali altında bulunan, Müslüman Keşmir bölgesinde, düzenlenen bombalı bir saldırıyla, 40 Hintli askerin ölmesi ve yine aynı günlerde, İran-Pakistan arasında bölünmüş olan Belucistan’da ise, 20 kadar İran Devrim muhafızını, düzenlenen bir bombalı saldırıyla öldürülmesi, dikkatleri bir anda, Pakistan-Hindistan ve Pakistan-İran gerilimine çekti.

Hindistan, Pakistan’a ağır bil dille saldırdı. Kezâ  iran da. Dün gece de, 2 Hind savaş uçağı Pakistan hava sahasını geçince, Pakistan savaş uçakları tarafından, Hindistan hava sahası içine kadar kovalanarak, düşürüldü.



Bugün gelinen noktada, vaziyet şöyle: ABD’nin “düşman” ülke hedefine girmiş olan Pakistan, yine ABD’nin kuşatmaya aldığı, İran’la deyim yerindeyse “papaz” oldu. Öte yandan, Çin’in ABD’ye karşı desteklediği bu iki ülkeden biri olan(diğeri Pakistan) ve petrolünü ihtiyaç duyduğu İran, bir anda, Çin’in büyük rakibi ve ABD –Rus ve İngiliz destekli, Hindistan’la aynı safa geçiverdi. Zaten, Pakistan, Çin’e, bütün ülkeyi, baştanbaşa, demiryolları, kara yolları ve nükleer enerjiyle donatacak işbirliğine girmişti (Karaçi’de, 2 nükleer santral birden inşa ediliyor) Aynı zamanda, Hind Okyanus’u kıyısındaki Gwadar liman şehri de, adeta Çin’e verildi. İran da buna karşılık, Hindistan’da, Gwadar limanına yakın Çahabar liman şehrini Hindistan’ın üssü haline getirdi.

Ezici çoğunluğu sünni olan Pakistan ile Fars şiası yönetimindeki İran, arada sözlü olarak dalaşsalar da, asla bu ciddiyette sert bir mücadeleye kalkışmamışlardı. Çünkü küreselci Çin’in “Bir kuşak-Bir yol “projesinin en önemli ayağı Pakistan ise, diğeri de İran diyebiliriz. Pakistan, Çin’i ABD’nin Malaka Boğazı ve Güney Çin denizinde, Pasifik’te, Filipinler, Kore ve Japonya üzerinden, kendisini denizden ve havadan kuşatmasını yaracak ve denizlere ulaştıracak en önemli stratejik bir geçiş ülkesi.  İran ise, “Bir Kuşak-bir yol projesinin, en önemli bağlantı ve geçiş güzergâhlarından birisi. Dolayısıyla, bu iki ülkenin sıcak bir çatışmaya girmesi, Çin hiç istemeyeceği şeylerin başında gelir.

Pakistan ve Hindistan arasındaki kronik kriz ise, taa İngiliz işgali yıllarındaki bölünmeyle başlar. Hindistan’ın bağımsızlık lideri İndra Gandhi ile Pakistan’ın kurucu millî lideri Muhammed Ali Cinnah arasında, İngiliz  sömürge projesi olarak uygulanan ve Cinnah’ın içine düştüğü en büyük bir hata olan; Hind alt kıtasındaki Müslümanların, Bugünkü Pakistan ve Bangladeş’te ayrı bir devlet olarak yaşaması ve Keşmir’in ise, sonradan çözülmek üzere boz dolabına konması” tuzağıdır. Aralarında bin km mesafe bulunan ve daha sonra, Hind-İngiliz kumpasıyla ikiye ayrılan Pakistan ve Bangladeş ve bunun yanında, fiilî olarak Hindistan işgalinde bulunan Keşmir krizleri bir yana, bugün Hindistan içerisinde (orta ve alt kesimlerde) 180 milyon Müslümanın, Hinduların insafına bırakılması da, İngiliz-Batı emperyalizminin hem müslümanları ve hem de Hinduları (Hindistan’ı) sürekli olarak birbirine düşman etme siyasetinin en canlı misalidir. Tıpkı, Orta Doğu’da, aynı dinden, aynı dilden veya aynı ırktan milletleri bölüp, parçalayıp, 1 asırdır birbirine düşman etmesi gibi. Oysa, İngiltere çekip gidene kadar, Müslümanlarla Hindular, asırlarca, beraberlik içinde yaşayabildiler. Ne zaman ki, bağımsızlık mücadelesi tepe noktasına ulaştı, bir anda, Hindu-Müslüman iç savaşı başladı ve milyonlarca insan, kuzeyden güneye, güneyden kuzeye göç etmek zorunda kaldı. Tıpkı, Kızılderililerin “bir nehirde iki balık kavga ediyorsa, oradan az önce mutlaka uzun bacaklı bir İngiliz geçmiştir.” Sözünü doğrulayan facialar yaşandı. Müslüman liderlerin ve Hinduların, bu İngiliz tuzağına düşmemeleri için “madem bu göçler yaşanacak, ileriki zamanlarda, İngiliz-Batı emperyalizminin kaşıyacakları bir azınlık sorununu ortada bırakmamaları, tüm Müslümanların Bangladeş-Pakistan ve bugünkü Kuzey Hindistan hattına, tüm Hinduların da, orta ve güney Hindistan’a  göç etmesi daha elzemdi.  Bu bölünmeden en çok Müslümanlar zarar gördü, Cammu Keşmir’ Hindistan işgalinde kaldı. Pakistan, Pencabiler, Beluciler, Patanlar, Sindiler ve Bengallilerden oluşan Müslüman unsurları “Birlik” çatısı altında Doğu ve Batı Pakistan olarak bünyesinde toplamıştı. Bu yapı iç politikada yapılan hatalar sonucu 1971’de Bangladeş’in ayrılmasına kadar sürdü. Bangladeş kanlı bir şekilde birlikten ayrıldı. Hindistan içerisindeki 180 milyon Müslüman baskı altında ve ilerde, Hindistan için kendisine karşı provoke edilebilecek bir baş ağrısı olarak görülüyor.

Oysa, on milyonarca insanın,  kuzeyden güneye, Hinduların, güneyden kuzeye ise Müslümanların göç ettiği,  o büyük mübadelede, Bangladeş’ten Pakistan’a kadar (bugünkü Hindistan’ın kuzeyi de dahil)bölünme olmaksızın, alt kıtadaki bütün müslümanlar, kuzeye, kuzeydeki bütün Hindular da, orta ve alt kıtaya göç ettirilmiş olsaydı, bugünkü çatışmaların çoğu yaşanmayacaktı. Kuzey hattı, Müslümanların, orta ve Güney Hattı ise Hinduların olacaktı. Ama İngiliz siyaseti ve İngiliz siyasetine göre yetiştirilmiş, şekillendirilmiş, modern Hind siyaset düşüncesi bu tuzağa düştü maalesef. Tabii ki, Modernist bir zihniyetle yetişmiş ve talebelerini de böyle yetiştirmiş, büyük Pakistanlı Şair Muhammed İkbal de. Pakistan ve Hindistan ikiye bölündükten hemen sonra, Bangladeş’i, Pakistan’dan ayırmak için, İngiliz-Hindu destekli bir iç savaş çıkartılarak, Bangladeş bu denklemden koparıldı maalesef. Bugün, Bangladeş’te idam edilen Müslüman liderlerin çoğu, bu iç parçalanmayı önlemek için mücadele etmiş insanlardı.

 Pakistan, Hindistan işgali altındaki İslam toprağı Keşmir için, Hindistan’la, 1947, 1965 ve 1999’da olmak üzere 3 defa çatıştı.

Hindistan için dünya siyasî literatüründe “ Hindistan, İngilizler gibi düşünür” derler gerçekten de, Hindistan’ın bütün siyasî ve ekonomik, askerî gelişim süreci, İngiliz siyasetiyle paralel yürümüştür. Dünya çelik devi Mitta dahil, Hind sermayesinin merkezi yine Londra’dadır, ABD’de değil.

Pakistan, 11 Eylül sonrası Afganistan işgalinde (2001), ABD tarafından (Oğul Bush tarafından ) “taş devrine çevrilmekle” tehdit edilene kadar, ABD yanlısı bir dış politika izlemekteydi. Ancak, son 10 yılda, ABD’nin küresel çapta güç kaybetmesi ve bu boşluğu, Çin ve Rusya’nın ardından bölgesel olarak ta, Türkiye’nin doldurmasıyla beraber, ABD’ye karşı dik durmaya başladı. Pakistan, Çin’in küresel çaptaki  “Bir kuşak- Bir yol” projesinde en önemli geçiş alanı olmak bir yana, ABD ve Pasifikteki müttefikleri tarafından, Malaka Boğazı, yine Süveyş kanalı ve Kızıl deniz (Somali-yemen arasındaki)Bab-ul  Mendeb Boğazı ve Cebeli Tarık Boğazı, Basra Körfezi çıkışında Bahreyn’deki devasa donanma üssü ve Hind Okyanusundaki Diego Garcia donanma ve Hava üsleriyle adeta boğazına sarılmışlıktan kurtaran bir ülke pozisyonunda, Pakistan Çin için, jeostratejik açıdan adetâ vazgeçilmez bir ülke pozisyonunda, hem denizden kuşatmayı yaracak ve hem de, Afganistan-Doğu Türkistan üzerinden gelen karasal kuşatmayı yarmasını sağlayacak, bir hava, deniz ve kara üssü gibi bir öneme haiz.

Hele hele, ABD’nin, aralarında büyük bir pürüz bulunan G. Kore ve Japonya’yı ve hatta Avustralya’yı bile Çin’e karşı aşırı silahlanmaya zorladığı ve K. Kore ile barışıp, Çin’in elinden almak istediği bugünlerde.

Çin, Doğu Türkistan’dan itibaren taa Hind Okyanusu kıyısındaki Karaçi ve Gwadar şehirlerine kadar bütün Pakistan’ı kara ve demiryolları ağlarıyla donatıyor. Sadece Karaçi’de 2 adet, 1100 mw’lık nükleer santral inşâ ediyor. Ülkeye sınai yatırımlarda bulunuyor, teknoloji getiriyor. Hatta savunma sanayinde ortak teknoloji paylaşımında bulunuyor ve Pakistan’ın hava ve deniz kuvvetlerini güçlendiriyor. (En son Ukrayna’dan, inşâsı bitmemiş ve motorsuz bir Ukrayna savaş gemisini, kumarhane olarak kullanacağız bahanesiyle, İstanbul ve Çanakkale Boğazlarından geçirdikten sonra, tam donanımlı askerî bir eğitim gemisine dönüştürmüştü. Çin, kendi uçak gemilerini yapınca da, bu yıl, o uçak gemisini Pakistan’a satmaya karar verdi).

Çin, Gwadar ve Karaçi limanlarıyla, ABD’nin nefesini ensesinde hissetmekten kurtulacak.  Pakistan da, ABD’nin kendi ülkesi üzerindeki parçalama ve işgal projesinden kurtulmuş olacak. Pakistan, ABD’nin, Afganistan üzerinden, Doğu Türkistan’ı terörle kaosa sürükleme stratejine d e ne büyük engel. Çünkü, Pakistan ve Afganistan, Peştunların vatanı, Pakistan’ın %35’i Peştun, Afganistan’ın da %65’i Peştun. Dolayısıyla Pakistan, Afganistan üzerinde, nüfus ve siyasi nüfuzuyla oldukça etkin. Zaten, Oğul Bush Pakistan’ı bu sebeble tehdit etti. Pakistan devlet ve toplum hafızası bunu asla unutmadı ve bugün, küresel gücü çökmekte olana ABD’ye karşı, Çin’le stratejik müttefik, Rusya ile de siyasî ilişkileri geliştiren bir ülke durumunda.

İran ise, Hem Çin’le, hem Rusya ile stratejik ilişkileri olan bir ülke. Ama İran, Hindistan’la da çok stratejik ilişkilere girmiş durumda. Hatta öyle ki, Hindistan’ın Çin’e karşı olarak istediği Hind Okyanus kıyısındaki Çahabar şehri limanını bir üs olarak verdi. Burası, Çin donanmasının üsleneceği Pakistan’ın Gwadar limanına çok yakın bir yerde. İran, asırlardır, etrafının Sünni Müslüman devletler tarafından kuşatılmasının verdiği korku ve psikozla, Batı ilk ilk elden siyasî ilişkileri geliştirmiş bir ülke. Afganistan ve Irak işgallerinde, ABD için bulunmaz bir işbirlikçiydi ( Kissinger ve Brezenski) ve İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, Tahran yönetiminin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Afganistan ve Irak'ta iş birliğine yönelik bazı görüşmeler yürüttüklerine dair açıklaması. (28 haziran 2016)

Öyle ki, Ahmed İnecad’ın, ABD ve İsrail’e öfke Cumhurbaşkanlığı döneminde, 2009 ve 2010 yıllarında, İran, NATO’ toplantılarına bile davet edildi (Hillary Clinton, İran’ı  Brüksel’deki NATO Toplantısına davet etti 5 Mayıs 2009 ajanslar. NATO Afganistan'a İran'dan girecek 3 Şubat 2009 Ajanslar). Hatta, ABD SİHAlarının sivil katliamları sebebiyle, Pakistan, ABD-NATO’nun Afganistan’a lojistik desteğine izin vermeyip, sınırları kapatınca, NATO’nun İran’da bir üs kurması bile gündeme geldi. Küreselci Obama-Hillary döneminde, ABD’nin Orta Doğu’da stratejik müttefiki İsrail ve Suudi Arabistan’la aralarının bozulmasını göze alacak şekilde, Irak’tan da öteye, Suriye, Lübnan ve Yemen’e kadar açıldı. Küreselci Obama- Hillary siyaseti, İran’da, ılımlı ve liberal Ruhani yönetimi destekleyip, Muhafazakârların ve Devrim muhafızlarının iktidarına son vermek” şeklinde tezahür edince İran’la 5 Batı ülkesi arasında (P+5+1) “Nükleer enerji” anlaşması imzalandı ve İran’a uygulanan ambargo kaldırıldı. ABD, İran’a Suriye’de yol vererek, Türkiye’nin önünü kesmesini sağladı.

Gün oldu, devran döndü ve ABD’de Obama-küreselciler iktidarı kaybedip, ulusalcı-Evanjelist ekip, Trump’la beraber Beyaz Saray’a taşınınca, Obama stratejisinin tersine, İsrail ve Suud’i Arabistan’ın (BAE  ve birkaç Körfez ülkesi dahil) önünün açacak şekilde İran kıskaca alınmaya başlandı. Trump Amerikası, İran’ı Rusya ile de anlaşarak, Suriye ve Irak’tan atma peşinde. İran’a tekrar ambargo uyguladı ve İran’ın iç sorunlarını kullanarak bir rejim değişikliği gerçekleştirme siyaseti güdüyor.  Böyle bir durumdaki İran ise, birbirine çok düşman iki ülkeyle siyaset geliştiriyor. Bunlardan birisi, yani ABD’ye karşı işbirliğine gittiği Çin diğeri ise, Çin’in en büyük rakibi ve düşmanı Hindistan.

İra  Çin için sadece petrolü sebebiyle değil, aynı zamanda, “küresel projesi olan “Bir kuşak, Bir yol”  için de çok önemli, stratejik bir konumda. Böyle bir İran, Çin’in nefes borusu diyebileceğimiz, Pakistan ile Belucistan bölgesi sebebiyle kavgalı. Yani, Çin’in eli ve ayağı olan ülkeler.

Belucistan, İran’ın güney doğusunda ve Pakistan’ın güney batısındaki sınırıyla paylaştığı bir toprak parçası. Çoğunluğunu sünnilerin oluşturduğu bu bölgede, Belucistan’ın, İran’dan ayrılması (daha sonraki aşama Pakistan’ın bölünmesi) için sık sık terör ve şiddet eylemleri düzenleyen örgütler var. (Ceyş-ul Adl, Cundullah gibi)Bu örgütler, Pakistan’ın kontrolü dışında, İran topraklarında eylemler gerçekleştirdikleri için, İran bütün suçu Pakistan’a atıyor.

Çatırdayan Şangay İşbirliği örgütü

1996 yılında Orta Asya’daki terör örgütlerini engellemek için “Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımıyla kurulan Şangay Beşlisi, daha sonra, Hindistan Pakistan’ı ve İran’ı da gözlemci olarak aralarına alarak, Şangay İşbirliği örgütüne dönüştü. Yıldızları hiç barışmayan Çin ve Hindistan,  kavgalı Pakistan, gevşek yapıya sahip bu örgütte bir arada bulunabildi.

ABD, Obama döneminde başlayıp, Trump döneminde her yönden zirveye Çıkan “Çin”i kuşatma siyasetinin geldiği bu noktada, Rusya-Çin ittifakı görebiliyor muyuz? Görünenin aksine, Rusya ile Çin arasında hiçbir askerî bir işbirliği olmamakta, siyasî işbirliği gevşek bir tonda yürümekte, Ekonomik işbirliği ise sanıldığı gibi çok işlek değil, orta seviyede. Bunda en önemli faktörlerden bir tanesi, Rusya’nın, Çin’in kendisi hakkındaki emellerinden emin olamaması. Çin’inse, özellikle AB ile problemi ilişkileri olan Rusya ile kendini bağımlı kılmak istememesi. Yani, küresel çapta kendi ajandasını yürütmek istemesi.

Küresel Çaptaki ABD-Çin mücadelesi

ABD’nin içindeki ve İngiltere’deki finans kapitalin desteğiyle, bir dünya devi hâline gelen Çin, özellikle enerji ve gıdaya olan bağımlılığını gidermek için, Latin Amerika ve Afrika’da büyük yatırımlara girişti. ABD-Batı’nın nüfuz alanı olarak gördüğü ve sömürdüğü bu 2 kıtadaki ülkeler, yeni bir nefes, boyunduruktan kurtulma imkânı verdi. Gerçi bu durum daha sonra, Çin’in bu ülkeleri kendine bağlama stratejisine dönüştü. ABD, Çin’i ilk önce Brezilya’da saf dışı bıraktı. Brezilya’daki sosyal demokrat Dilma Rousseff'in Kongre'nin üst kanadı Senato'da, yolsuzluk(!) yargılanması sona erdi ve Başkan görevden alındı. (1 Eylül 2016)  Rousseff’i görevden aldırtan ve yerine gelen Başkan da yolsuzluktan tutuklandı. Bütün bu olayların merkezinde, Brezilya’nın ve dünyanın en büyük enerji şirketlerinden Petrogas vardı. Petrogas, Çin’le büyük bir işbirliğine gitmiş ve Çin yatırımları (40 milyar Dolar) Brezilya’ya akmaya başlamıştı. Çin böylece, enerji tedarik kaynaklarını çeşitlendirerek, tek bir kaynağa bağımlı olmaktan kurtuluyor ve ABD baskısını da surplase ediyordur. Sadece bu kadar da değil. Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika cumhuriyeti, gevşek bir ekonomik birlik oluşturmaktaydı. Adına BRICS denen ve önümüzdeki ayarda Türkiye’nin de katılmasının sağlanacağı BRICS, ABD ve AB’nin küresel çaptaki ekonomik boyunduruğuna karşı bir birlik teşkil edecek ve daha sonra da siyasî birliğe dönüşebilecekti (Tıpkı, önce, ekonomik bir topluluk olarak kurulan  Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) zamanla siyasî bir topluluk olan AB’ye dönüşmesi gibi)

Brezilya’nın düşürülmesi ve bugünlerde olduğu gibi başına bir Evanjelik başkan getirilerek, ABD güdümüne sokulmasıyla, BRIC, daha doğrusu Çin büyük bir darbe aldı. (tabii biz de)

ABD, Latin Amerika’da direnen ve dünyanın en büyük petrol kaynağına sahip Venezuela’yı da çökertmek için var gücüyle çalışıyor. Bugünlerde canlı olarak yaşadığımız ve Kolombiya üzerinden, içerde devşirilmiş (Sırbistan’da Otpor  tarafından yetiştirilmiş ve ABD’de Rockefeller tarafından evlendirilen) işbirlikçi Gaido tarafından içerden çökertilip, ABD’ye bağlanmak istenmektedir. Venezuela’nın düşürülmesi, Çin’in kıtadan kovulması anlamına gelecektir (tabii Türkiye’nin de)

ABD, Çin’le sadece Güney Amerika kıtasında değil, aynı zamanda Afrika’da çatışıyor. Çin’i engellemek için 20o7 yılında, Bush tarafından kurulan Pentagon’a bağlı Africom (Afrika Komutanlığı), Obama tarafından, 2009’da göreve gelir gelmez ilan ettiği dış politika stratejisinin en büyük ayağı olan “Çin’i engelleme stratejisi” çerçevesinde, Yine Çin’in en büyük kaynaklarından biri olan Libya(Kaddafi) düşürüldü. (Tabii bizim de kaynağımızdı) Tunus’ta başlayan ve sonradan bir emperyalist manipülasyon hareketi olduğu anlaşılan Arab Baharı, hem, Kuzey Afrika, hem bizim için ve hem de Çin için, tam bir karakışa dönüştü. Fas’tan tutun, Suriye’ye kadar bütün bölge kan ve kaosa sürüklendi ve orada sadece iki devlet atıldı: Çin ve Türkiye!

Ne hikmettir ki, Pakistan aynı zamanda Türkiye ile kardeş ülke ve Çin’le stratejik işbirliği, müttefikliği olan bir ülke. Ve bu ülke, hem Hindistan ve hem de İran tarafından (üstelik ortak düşmanları ABD olmasına rağmen) sıkıştırılmaya başlandı. Bu da bize, bölgesel sorunların ABD-Pentagon tarafından kaşınarak, Çin ‘in önünün, Hind Okyanusunu ve Orta Asya’da da kesilmek istendiğini gösteriyor. Asırlık kanayan yaramız ve Çin zulmünün göstergesi Doğu Türkistan sorununun, ABD’nin emperyalist politikalarına malzeme edildiğini de son yıllarda ve son aylarda sürekli görmekteyiz. Yine Türkiye ve Çin aynı sorun etrafında…

Kaşıkçı cinayetinin faili saf mı değiştirdi?

İran ve Hindistan’da patlamaların yaşandığı günlerde, gazeteci Adnan Kaşıkçı’nın öldürülmesi emrini verdiği için BM’de bile suçluluğuna dair soruşturma açılması gündemde olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman,  Pakistan’a düzenlediği resmi ziyarette  muhteşem bir ev sahibliğiyle karşılandı. Selman için bütün ülkede hava sahası uçuşlara kapatıldı. Başbakanlık misafihanesinde misafir edildi ve çok boyutlu anlaşmalar imzalandı. Selman orada Hindistan’a geçmek için, ülkesine geri dönüp, Hind Okyanus’u üzerinden Hindistan’a gitmek zorunda kaldı. Çünkü Hindistan da hava sahasını Pakistan uçuşlarına kapatmıştı. Hindistan’daki ziyareti sönük geçen Selman, oradan Çin’e uçtu. Çin’de, başkan Şi Pi tarafından en üst düzey diplomatik bir törene karşılanan ve tıpkı Pakistan’daki gibi olağanüstü bir misafirperverlik gösterilen Selman, burada, Doğu Türkistan’daki Çin zulüm politikasına destek verdi. İşin enteresan tarafı, ABD’nin Çin’i rahatsız edecek şekilde yerleştirdiği ve lojistik destek verdiği DAEŞ teröristlerinin de, Suud destekli Vahhabi zihniyetindekiler olmasıydı.

 Selman, ADB-Pentagon ve hatta Doların geleceğini belirleyecek olan dünyanın en stratejik ve en değerli şirketi  Suudi Aramco’nun Çin’le daha çok işbirliğine gitmesi için anlaşmalar imzaladı. ABD’nin Wall Street’te, İngiltere’nin Londra’da, Çin’inse Şangay Borsasında

 Satılması için set bir mücadele ettiği ve yeni dünya düzeninin geleceğini belirleyecek olan, Dolarizasyonu devam ettirecek veya bitirecek olan Aramco’nun hangi borsada satışa çıkarılacağı kavgası, ülkeleri bile ateşe atacak bir şekilde büyüyor ve yayılıyor.

·         Uluslararası gazeteci-yazar http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=4551

·         11 mart 2019

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kissinger: Dijital Dünya düzenine geçişte, İlk önce Müslümanlar kül olacak!

17-25 Aralık FETÖ Darbesini 16 ay önce yazan gazeteci

Sayın Mustafi Başbakan