ABD(Pentagon)-Çin mücadelesi Pakistan-Hindistan-İran üçgeninde mi devam edecek?
Fazıl Duygun*
11 Mart 2019 tarihinde, Avaztürk sitesinde yayınlanan makalem.
Geçtiğimiz hafta, Hindistan’ın işgali altında bulunan,
Müslüman Keşmir bölgesinde, düzenlenen bombalı bir saldırıyla, 40 Hintli
askerin ölmesi ve yine aynı günlerde, İran-Pakistan arasında bölünmüş olan
Belucistan’da ise, 20 kadar İran Devrim muhafızını, düzenlenen bir bombalı
saldırıyla öldürülmesi, dikkatleri bir anda, Pakistan-Hindistan ve
Pakistan-İran gerilimine çekti.
Hindistan, Pakistan’a ağır bil dille saldırdı. Kezâ iran da. Dün gece de, 2 Hind savaş uçağı
Pakistan hava sahasını geçince, Pakistan savaş uçakları tarafından, Hindistan
hava sahası içine kadar kovalanarak, düşürüldü.
Bugün gelinen noktada, vaziyet şöyle: ABD’nin “düşman” ülke
hedefine girmiş olan Pakistan, yine ABD’nin kuşatmaya aldığı, İran’la deyim
yerindeyse “papaz” oldu. Öte yandan, Çin’in ABD’ye karşı desteklediği bu iki
ülkeden biri olan(diğeri Pakistan) ve petrolünü ihtiyaç duyduğu İran, bir anda,
Çin’in büyük rakibi ve ABD –Rus ve İngiliz destekli, Hindistan’la aynı safa
geçiverdi. Zaten, Pakistan, Çin’e, bütün ülkeyi, baştanbaşa, demiryolları, kara
yolları ve nükleer enerjiyle donatacak işbirliğine girmişti (Karaçi’de, 2 nükleer
santral birden inşa ediliyor) Aynı zamanda, Hind Okyanus’u kıyısındaki Gwadar
liman şehri de, adeta Çin’e verildi. İran da buna karşılık, Hindistan’da, Gwadar
limanına yakın Çahabar liman şehrini Hindistan’ın üssü haline getirdi.
Ezici çoğunluğu sünni olan Pakistan ile Fars şiası
yönetimindeki İran, arada sözlü olarak dalaşsalar da, asla bu ciddiyette sert
bir mücadeleye kalkışmamışlardı. Çünkü küreselci Çin’in “Bir kuşak-Bir yol
“projesinin en önemli ayağı Pakistan ise, diğeri de İran diyebiliriz. Pakistan,
Çin’i ABD’nin Malaka Boğazı ve Güney Çin denizinde, Pasifik’te, Filipinler,
Kore ve Japonya üzerinden, kendisini denizden ve havadan kuşatmasını yaracak ve
denizlere ulaştıracak en önemli stratejik bir geçiş ülkesi. İran ise, “Bir Kuşak-bir yol projesinin, en
önemli bağlantı ve geçiş güzergâhlarından birisi. Dolayısıyla, bu iki ülkenin
sıcak bir çatışmaya girmesi, Çin hiç istemeyeceği şeylerin başında gelir.
Pakistan ve Hindistan arasındaki kronik kriz ise, taa
İngiliz işgali yıllarındaki bölünmeyle başlar. Hindistan’ın bağımsızlık lideri
İndra Gandhi ile Pakistan’ın kurucu millî lideri Muhammed Ali Cinnah arasında,
İngiliz sömürge projesi olarak uygulanan
ve Cinnah’ın içine düştüğü en büyük bir hata olan; Hind alt kıtasındaki
Müslümanların, Bugünkü Pakistan ve Bangladeş’te ayrı bir devlet olarak yaşaması
ve Keşmir’in ise, sonradan çözülmek üzere boz dolabına konması” tuzağıdır. Aralarında
bin km mesafe bulunan ve daha sonra, Hind-İngiliz kumpasıyla ikiye ayrılan
Pakistan ve Bangladeş ve bunun yanında, fiilî olarak Hindistan işgalinde
bulunan Keşmir krizleri bir yana, bugün Hindistan içerisinde (orta ve alt
kesimlerde) 180 milyon Müslümanın, Hinduların insafına bırakılması da, İngiliz-Batı
emperyalizminin hem müslümanları ve hem de Hinduları (Hindistan’ı) sürekli
olarak birbirine düşman etme siyasetinin en canlı misalidir. Tıpkı, Orta
Doğu’da, aynı dinden, aynı dilden veya aynı ırktan milletleri bölüp,
parçalayıp, 1 asırdır birbirine düşman etmesi gibi. Oysa, İngiltere çekip
gidene kadar, Müslümanlarla Hindular, asırlarca, beraberlik içinde
yaşayabildiler. Ne zaman ki, bağımsızlık mücadelesi tepe noktasına ulaştı, bir
anda, Hindu-Müslüman iç savaşı başladı ve milyonlarca insan, kuzeyden güneye,
güneyden kuzeye göç etmek zorunda kaldı. Tıpkı, Kızılderililerin “bir nehirde
iki balık kavga ediyorsa, oradan az önce mutlaka uzun bacaklı bir İngiliz
geçmiştir.” Sözünü doğrulayan facialar yaşandı. Müslüman liderlerin ve
Hinduların, bu İngiliz tuzağına düşmemeleri için “madem bu göçler yaşanacak,
ileriki zamanlarda, İngiliz-Batı emperyalizminin kaşıyacakları bir azınlık
sorununu ortada bırakmamaları, tüm Müslümanların Bangladeş-Pakistan ve bugünkü
Kuzey Hindistan hattına, tüm Hinduların da, orta ve güney Hindistan’a göç etmesi daha elzemdi. Bu bölünmeden en çok Müslümanlar zarar gördü,
Cammu Keşmir’ Hindistan işgalinde kaldı. Pakistan,
Pencabiler, Beluciler, Patanlar, Sindiler ve Bengallilerden oluşan Müslüman
unsurları “Birlik” çatısı altında Doğu ve Batı Pakistan olarak bünyesinde
toplamıştı. Bu yapı iç politikada yapılan hatalar sonucu 1971’de Bangladeş’in
ayrılmasına kadar sürdü. Bangladeş kanlı bir şekilde birlikten ayrıldı.
Hindistan içerisindeki 180 milyon Müslüman baskı altında ve ilerde, Hindistan
için kendisine karşı provoke edilebilecek bir baş ağrısı olarak görülüyor.
Oysa, on milyonarca insanın,
kuzeyden güneye, Hinduların, güneyden kuzeye ise Müslümanların göç ettiği, o büyük mübadelede, Bangladeş’ten Pakistan’a
kadar (bugünkü Hindistan’ın kuzeyi de dahil)bölünme olmaksızın, alt kıtadaki bütün
müslümanlar, kuzeye, kuzeydeki bütün Hindular da, orta ve alt kıtaya göç ettirilmiş
olsaydı, bugünkü çatışmaların çoğu yaşanmayacaktı. Kuzey hattı, Müslümanların,
orta ve Güney Hattı ise Hinduların olacaktı. Ama İngiliz siyaseti ve İngiliz
siyasetine göre yetiştirilmiş, şekillendirilmiş, modern Hind siyaset düşüncesi
bu tuzağa düştü maalesef. Tabii ki, Modernist bir zihniyetle yetişmiş ve
talebelerini de böyle yetiştirmiş, büyük Pakistanlı Şair Muhammed İkbal de.
Pakistan ve Hindistan ikiye bölündükten hemen sonra, Bangladeş’i, Pakistan’dan
ayırmak için, İngiliz-Hindu destekli bir iç savaş çıkartılarak, Bangladeş bu
denklemden koparıldı maalesef. Bugün, Bangladeş’te idam edilen Müslüman
liderlerin çoğu, bu iç parçalanmayı önlemek için mücadele etmiş insanlardı.
Pakistan, Hindistan
işgali altındaki İslam toprağı Keşmir için, Hindistan’la, 1947, 1965 ve 1999’da
olmak üzere 3 defa çatıştı.
Hindistan için dünya siyasî literatüründe “ Hindistan,
İngilizler gibi düşünür” derler gerçekten de, Hindistan’ın bütün siyasî ve
ekonomik, askerî gelişim süreci, İngiliz siyasetiyle paralel yürümüştür. Dünya
çelik devi Mitta dahil, Hind sermayesinin merkezi yine Londra’dadır, ABD’de
değil.
Pakistan, 11 Eylül sonrası Afganistan işgalinde (2001), ABD
tarafından (Oğul Bush tarafından ) “taş devrine çevrilmekle” tehdit edilene
kadar, ABD yanlısı bir dış politika izlemekteydi. Ancak, son 10 yılda, ABD’nin
küresel çapta güç kaybetmesi ve bu boşluğu, Çin ve Rusya’nın ardından bölgesel
olarak ta, Türkiye’nin doldurmasıyla beraber, ABD’ye karşı dik durmaya başladı.
Pakistan, Çin’in küresel çaptaki “Bir
kuşak- Bir yol” projesinde en önemli geçiş alanı olmak bir yana, ABD ve
Pasifikteki müttefikleri tarafından, Malaka Boğazı, yine Süveyş kanalı ve Kızıl
deniz (Somali-yemen arasındaki)Bab-ul Mendeb
Boğazı ve Cebeli Tarık Boğazı, Basra Körfezi çıkışında Bahreyn’deki devasa
donanma üssü ve Hind Okyanusundaki Diego Garcia donanma ve Hava üsleriyle adeta boğazına
sarılmışlıktan kurtaran bir ülke pozisyonunda, Pakistan Çin için, jeostratejik
açıdan adetâ vazgeçilmez bir ülke pozisyonunda, hem denizden kuşatmayı yaracak
ve hem de, Afganistan-Doğu Türkistan üzerinden gelen karasal kuşatmayı
yarmasını sağlayacak, bir hava, deniz ve kara üssü gibi bir öneme haiz.
Hele hele,
ABD’nin, aralarında büyük bir pürüz bulunan G. Kore ve Japonya’yı ve hatta
Avustralya’yı bile Çin’e karşı aşırı silahlanmaya zorladığı ve K. Kore ile
barışıp, Çin’in elinden almak istediği bugünlerde.
Çin, Doğu
Türkistan’dan itibaren taa Hind Okyanusu kıyısındaki Karaçi ve Gwadar
şehirlerine kadar bütün Pakistan’ı kara ve demiryolları ağlarıyla donatıyor.
Sadece Karaçi’de 2 adet, 1100 mw’lık nükleer santral inşâ ediyor. Ülkeye sınai
yatırımlarda bulunuyor, teknoloji getiriyor. Hatta savunma sanayinde ortak
teknoloji paylaşımında bulunuyor ve Pakistan’ın hava ve deniz kuvvetlerini
güçlendiriyor. (En son Ukrayna’dan, inşâsı bitmemiş ve motorsuz bir Ukrayna
savaş gemisini, kumarhane olarak kullanacağız bahanesiyle, İstanbul ve
Çanakkale Boğazlarından geçirdikten sonra, tam donanımlı askerî bir eğitim
gemisine dönüştürmüştü. Çin, kendi uçak gemilerini yapınca da, bu yıl, o uçak
gemisini Pakistan’a satmaya karar verdi).
Çin, Gwadar ve
Karaçi limanlarıyla, ABD’nin nefesini ensesinde hissetmekten kurtulacak. Pakistan da, ABD’nin kendi ülkesi üzerindeki
parçalama ve işgal projesinden kurtulmuş olacak. Pakistan, ABD’nin, Afganistan
üzerinden, Doğu Türkistan’ı terörle kaosa sürükleme stratejine d e ne büyük
engel. Çünkü, Pakistan ve Afganistan, Peştunların vatanı, Pakistan’ın %35’i Peştun,
Afganistan’ın da %65’i Peştun. Dolayısıyla Pakistan, Afganistan üzerinde, nüfus
ve siyasi nüfuzuyla oldukça etkin. Zaten, Oğul Bush Pakistan’ı bu sebeble tehdit
etti. Pakistan devlet ve toplum hafızası bunu asla unutmadı ve bugün, küresel gücü
çökmekte olana ABD’ye karşı, Çin’le stratejik müttefik, Rusya ile de siyasî ilişkileri
geliştiren bir ülke durumunda.
İran ise, Hem Çin’le, hem Rusya ile stratejik
ilişkileri olan bir ülke. Ama İran, Hindistan’la da çok stratejik ilişkilere
girmiş durumda. Hatta öyle ki, Hindistan’ın Çin’e karşı olarak istediği Hind
Okyanus kıyısındaki Çahabar şehri limanını bir üs olarak verdi. Burası, Çin
donanmasının üsleneceği Pakistan’ın Gwadar limanına çok yakın bir yerde. İran,
asırlardır, etrafının Sünni Müslüman devletler tarafından kuşatılmasının verdiği
korku ve psikozla, Batı ilk ilk elden siyasî ilişkileri geliştirmiş bir ülke.
Afganistan ve Irak işgallerinde, ABD için bulunmaz bir işbirlikçiydi (
Kissinger ve Brezenski) ve İran dini
lideri Ayetullah Ali Hamaney'in Başdanışmanı Ali Ekber Velayeti, Tahran
yönetiminin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile Afganistan ve Irak'ta iş
birliğine yönelik bazı görüşmeler yürüttüklerine dair açıklaması. (28 haziran
2016)
Öyle ki, Ahmed İnecad’ın, ABD ve İsrail’e öfke Cumhurbaşkanlığı
döneminde, 2009 ve 2010 yıllarında, İran, NATO’ toplantılarına bile davet edildi
(Hillary Clinton, İran’ı Brüksel’deki
NATO Toplantısına davet etti 5 Mayıs 2009 ajanslar. NATO Afganistan'a İran'dan
girecek 3 Şubat 2009 Ajanslar). Hatta, ABD SİHAlarının sivil katliamları
sebebiyle, Pakistan, ABD-NATO’nun Afganistan’a lojistik desteğine izin vermeyip,
sınırları kapatınca, NATO’nun İran’da bir üs kurması bile gündeme geldi.
Küreselci Obama-Hillary döneminde, ABD’nin Orta Doğu’da stratejik müttefiki
İsrail ve Suudi Arabistan’la aralarının bozulmasını göze alacak şekilde,
Irak’tan da öteye, Suriye, Lübnan ve Yemen’e kadar açıldı. Küreselci Obama-
Hillary siyaseti, İran’da, ılımlı ve liberal Ruhani yönetimi destekleyip, Muhafazakârların
ve Devrim muhafızlarının iktidarına son vermek” şeklinde tezahür edince İran’la
5 Batı ülkesi arasında (P+5+1) “Nükleer enerji” anlaşması imzalandı ve İran’a
uygulanan ambargo kaldırıldı. ABD, İran’a Suriye’de yol vererek, Türkiye’nin
önünü kesmesini sağladı.
Gün oldu, devran döndü ve ABD’de Obama-küreselciler iktidarı
kaybedip, ulusalcı-Evanjelist ekip, Trump’la beraber Beyaz Saray’a taşınınca,
Obama stratejisinin tersine, İsrail ve Suud’i Arabistan’ın (BAE ve birkaç Körfez ülkesi dahil) önünün açacak
şekilde İran kıskaca alınmaya başlandı. Trump Amerikası, İran’ı Rusya ile de
anlaşarak, Suriye ve Irak’tan atma peşinde. İran’a tekrar ambargo uyguladı ve
İran’ın iç sorunlarını kullanarak bir rejim değişikliği gerçekleştirme siyaseti
güdüyor. Böyle bir durumdaki İran ise,
birbirine çok düşman iki ülkeyle siyaset geliştiriyor. Bunlardan birisi, yani
ABD’ye karşı işbirliğine gittiği Çin diğeri ise, Çin’in en büyük rakibi ve
düşmanı Hindistan.
İra Çin için sadece petrolü
sebebiyle değil, aynı zamanda, “küresel projesi olan “Bir kuşak, Bir yol” için de çok önemli, stratejik bir konumda.
Böyle bir İran, Çin’in nefes borusu diyebileceğimiz, Pakistan ile Belucistan
bölgesi sebebiyle kavgalı. Yani, Çin’in eli ve ayağı olan ülkeler.
Belucistan, İran’ın güney doğusunda ve Pakistan’ın güney
batısındaki sınırıyla paylaştığı bir toprak parçası. Çoğunluğunu sünnilerin
oluşturduğu bu bölgede, Belucistan’ın, İran’dan ayrılması (daha sonraki aşama
Pakistan’ın bölünmesi) için sık sık terör ve şiddet eylemleri düzenleyen
örgütler var. (Ceyş-ul Adl, Cundullah gibi)Bu örgütler, Pakistan’ın kontrolü
dışında, İran topraklarında eylemler gerçekleştirdikleri için, İran bütün suçu
Pakistan’a atıyor.
Çatırdayan
Şangay İşbirliği örgütü
1996 yılında Orta Asya’daki terör örgütlerini engellemek
için “Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımıyla kurulan
Şangay Beşlisi, daha sonra, Hindistan Pakistan’ı ve İran’ı da gözlemci olarak
aralarına alarak, Şangay İşbirliği örgütüne dönüştü. Yıldızları hiç barışmayan
Çin ve Hindistan, kavgalı Pakistan,
gevşek yapıya sahip bu örgütte bir arada bulunabildi.
ABD, Obama döneminde başlayıp, Trump döneminde her yönden
zirveye Çıkan “Çin”i kuşatma siyasetinin geldiği bu noktada, Rusya-Çin ittifakı
görebiliyor muyuz? Görünenin aksine, Rusya ile Çin arasında hiçbir askerî bir
işbirliği olmamakta, siyasî işbirliği gevşek bir tonda yürümekte, Ekonomik
işbirliği ise sanıldığı gibi çok işlek değil, orta seviyede. Bunda en önemli
faktörlerden bir tanesi, Rusya’nın, Çin’in kendisi hakkındaki emellerinden emin
olamaması. Çin’inse, özellikle AB ile problemi ilişkileri olan Rusya ile
kendini bağımlı kılmak istememesi. Yani, küresel çapta kendi ajandasını
yürütmek istemesi.
Küresel
Çaptaki ABD-Çin mücadelesi
ABD’nin içindeki ve İngiltere’deki finans kapitalin desteğiyle,
bir dünya devi hâline gelen Çin, özellikle enerji ve gıdaya olan bağımlılığını
gidermek için, Latin Amerika ve Afrika’da büyük yatırımlara girişti.
ABD-Batı’nın nüfuz alanı olarak gördüğü ve sömürdüğü bu 2 kıtadaki ülkeler,
yeni bir nefes, boyunduruktan kurtulma imkânı verdi. Gerçi bu durum daha sonra,
Çin’in bu ülkeleri kendine bağlama stratejisine dönüştü. ABD, Çin’i ilk önce
Brezilya’da saf dışı bıraktı. Brezilya’daki sosyal demokrat Dilma Rousseff'in Kongre'nin üst
kanadı Senato'da, yolsuzluk(!) yargılanması sona erdi ve Başkan görevden
alındı. (1 Eylül 2016) Rousseff’i
görevden aldırtan ve yerine gelen Başkan da yolsuzluktan tutuklandı. Bütün bu
olayların merkezinde, Brezilya’nın ve dünyanın en büyük enerji şirketlerinden
Petrogas vardı. Petrogas, Çin’le büyük bir işbirliğine gitmiş ve Çin
yatırımları (40 milyar Dolar) Brezilya’ya akmaya başlamıştı. Çin böylece,
enerji tedarik kaynaklarını çeşitlendirerek, tek bir kaynağa bağımlı olmaktan
kurtuluyor ve ABD baskısını da surplase ediyordur. Sadece bu kadar da değil.
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika cumhuriyeti, gevşek bir
ekonomik birlik oluşturmaktaydı. Adına BRICS denen ve önümüzdeki ayarda
Türkiye’nin de katılmasının sağlanacağı BRICS, ABD ve AB’nin küresel çaptaki
ekonomik boyunduruğuna karşı bir birlik teşkil edecek ve daha sonra da siyasî
birliğe dönüşebilecekti (Tıpkı, önce, ekonomik bir topluluk olarak kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun (AET) zamanla
siyasî bir topluluk olan AB’ye dönüşmesi gibi)
Brezilya’nın
düşürülmesi ve bugünlerde olduğu gibi başına bir Evanjelik başkan getirilerek,
ABD güdümüne sokulmasıyla, BRIC, daha doğrusu Çin büyük bir darbe aldı. (tabii
biz de)
ABD, Latin Amerika’da
direnen ve dünyanın en büyük petrol kaynağına sahip Venezuela’yı da çökertmek
için var gücüyle çalışıyor. Bugünlerde canlı olarak yaşadığımız ve Kolombiya
üzerinden, içerde devşirilmiş (Sırbistan’da Otpor tarafından yetiştirilmiş ve ABD’de Rockefeller
tarafından evlendirilen) işbirlikçi Gaido tarafından içerden çökertilip, ABD’ye
bağlanmak istenmektedir. Venezuela’nın düşürülmesi, Çin’in kıtadan kovulması
anlamına gelecektir (tabii Türkiye’nin de)
ABD, Çin’le
sadece Güney Amerika kıtasında değil, aynı zamanda Afrika’da çatışıyor. Çin’i
engellemek için 20o7 yılında, Bush tarafından kurulan Pentagon’a bağlı Africom
(Afrika Komutanlığı), Obama tarafından, 2009’da göreve gelir gelmez ilan ettiği
dış politika stratejisinin en büyük ayağı olan “Çin’i engelleme stratejisi”
çerçevesinde, Yine Çin’in en büyük kaynaklarından biri olan Libya(Kaddafi)
düşürüldü. (Tabii bizim de kaynağımızdı) Tunus’ta başlayan ve sonradan bir
emperyalist manipülasyon hareketi olduğu anlaşılan Arab Baharı, hem, Kuzey
Afrika, hem bizim için ve hem de Çin için, tam bir karakışa dönüştü. Fas’tan
tutun, Suriye’ye kadar bütün bölge kan ve kaosa sürüklendi ve orada sadece iki
devlet atıldı: Çin ve Türkiye!
Ne hikmettir ki,
Pakistan aynı zamanda Türkiye ile kardeş ülke ve Çin’le stratejik işbirliği,
müttefikliği olan bir ülke. Ve bu ülke, hem Hindistan ve hem de İran tarafından
(üstelik ortak düşmanları ABD olmasına rağmen) sıkıştırılmaya başlandı. Bu da
bize, bölgesel sorunların ABD-Pentagon tarafından kaşınarak, Çin ‘in önünün,
Hind Okyanusunu ve Orta Asya’da da kesilmek istendiğini gösteriyor. Asırlık
kanayan yaramız ve Çin zulmünün göstergesi Doğu Türkistan sorununun, ABD’nin
emperyalist politikalarına malzeme edildiğini de son yıllarda ve son aylarda
sürekli görmekteyiz. Yine Türkiye ve Çin aynı sorun etrafında…
Kaşıkçı cinayetinin faili saf mı
değiştirdi?
İran ve
Hindistan’da patlamaların yaşandığı günlerde, gazeteci Adnan Kaşıkçı’nın öldürülmesi
emrini verdiği için BM’de bile suçluluğuna dair soruşturma açılması gündemde
olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Pakistan’a düzenlediği resmi ziyarette muhteşem bir ev sahibliğiyle karşılandı.
Selman için bütün ülkede hava sahası uçuşlara kapatıldı. Başbakanlık misafihanesinde
misafir edildi ve çok boyutlu anlaşmalar imzalandı. Selman orada Hindistan’a
geçmek için, ülkesine geri dönüp, Hind Okyanus’u üzerinden Hindistan’a gitmek
zorunda kaldı. Çünkü Hindistan da hava sahasını Pakistan uçuşlarına kapatmıştı.
Hindistan’daki ziyareti sönük geçen Selman, oradan Çin’e uçtu. Çin’de, başkan
Şi Pi tarafından en üst düzey diplomatik bir törene karşılanan ve tıpkı
Pakistan’daki gibi olağanüstü bir misafirperverlik gösterilen Selman, burada,
Doğu Türkistan’daki Çin zulüm politikasına destek verdi. İşin enteresan tarafı,
ABD’nin Çin’i rahatsız edecek şekilde yerleştirdiği ve lojistik destek verdiği
DAEŞ teröristlerinin de, Suud destekli Vahhabi zihniyetindekiler olmasıydı.
Selman, ADB-Pentagon ve hatta Doların
geleceğini belirleyecek olan dünyanın en stratejik ve en değerli şirketi Suudi Aramco’nun Çin’le daha çok işbirliğine
gitmesi için anlaşmalar imzaladı. ABD’nin Wall Street’te, İngiltere’nin
Londra’da, Çin’inse Şangay Borsasında
Satılması için set
bir mücadele ettiği ve yeni dünya düzeninin geleceğini belirleyecek olan,
Dolarizasyonu devam ettirecek veya bitirecek olan Aramco’nun hangi borsada
satışa çıkarılacağı kavgası, ülkeleri bile ateşe atacak bir şekilde büyüyor ve
yayılıyor.
·
Uluslararası
gazeteci-yazar http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=4551
·
11 mart 2019
Yorumlar
Yorum Gönder