ABD Seçimlerinde Erdoğanizm yani Trumpizm kazandı
Fazıl Duygun
Bu yazımı yazarken, Trump’ın oluşturmakta olduğu ve fanatik siyonizm yanlısı kabinesinin herkese yaşattığı şoku bir yana bırakıp, seçimin sosyolojik bir değerlendirmesini yapmaya çalışacağım. 15 Kasım 2024*
5 Kasım günü gerçekleştirilen ve ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın
yeniden ve büyük bir zafer kazandığı seçimler, ABD başta bütün dünyayı şok
etti. İki türlü şok yaşandı: 1-) Trump’ın seçimi kazanması, çünkü, son ana
kadar küreselci ABD ve Batı medyası ve sosyal medya ( Elon Musk’ın X’i hariç)
hepsi birden, orta yaşlı, albenisi olan Hint kökenli, sevimli, (!) Kamala
Harris’in az bir farkla da olsa, seçimleri kazanacağını yazıp, çiziyordu ve
öyle temenni ediyordu. 2-) En büyük şok
ise, Trump’ın seçimlerde, salıncak eyaletler olarak bilinen ve her seçimde neticeyi belirleyen yedi eyaletin
hepsinde birden kazanması, Kongre ve Senato’da mutlak ve ezici bir çoğunluk
elde etmesiydi.
Yaklaşık 10 yıldır , sıkı bir Trump takipçisi olarak, doğrusu Trump’ın
böylesine mutlak bir kazanmasını ben de beklemiyordum. Yıllar önce Trumpizm
kavramını, Türkiye’de belki ilk kullanan gazeteci olarak, Trump’ın seçim zaferinden sonra, aldığı oylara
bakınca, Küreselci Demokratların güçlü olduğu yerlerde bile büyük bir oy
patlaması yaşadığı, Hispanikler, Afro Amerikalılar ve hatta Müslümanlardan bile
çok oy aldığı görülüyor. Trump, ABD’nin hemen her şehir, ilçe ve kasabasında
(country) nerdeyse sandıkları patlatmış.
Peki bu zaferin sebeplerini
sosyoloji, toplumsal psikoloji ve
siyaset bilimi açısından inceleyecek olursak nasıl bir sonuçla karşılaşırız?
Öncelikle ekonomiden başlayalım. Trump 2016-2020 arasındaki başkanlık sürecinde,
ekonomiyi toparlamışken, bir anda, ulus devletleri ve topyekun 8 milyar insanı
borç batağına sokacak, bunalımlara girdirecek, bir “Pandemi-plandemi” belasıyla
karşılaştı. Bugün ifşa ve itiraf edilen açıklamalardan görüyoruz ki, Pandemi
aslında, bir Küreselci askerî işgal yapılanması olan NATO’nun bir planıymış.
İnsanları, devletler eliyle evlerine zorla sokturan, fabrikalar kapattırıp,,
tarım üretimi ve ticarî hayatı, eğitimi vs. durdurarak, engelleyerek,
insanların yaşam tarzını kökünden yıkmaya çalışan küresel çapta bir kapanmaya
mecbur bırakan bu kurgulanmış pandemi sürecinde, dijital teoloji şirketleri,
yani%1’lik süper sömürgeci zenginlerin servetine servet kattığı, bütün
devletlerin ve haklarınsa, borçlarının katlandığı “melun” bir süreç yaşadık. İşte
bu süreçte, pandemiye inanmayan ve
ekonomisini kapattırmamaya çalışan Trump, zorlanan dengeler sebebiyle,
küreselci medya, Dünya Sağlık Örgütü çetesi ve tetikçi akademi dünyası
tarafından alaya alındı, düşman ilan edildi, 2020 Kasım seçimlerinde de, Demokratlar
çaldıkları (şimdi doğruluğu kabul ediliyor) oylarla, ihtiyar bunak Biden’ı başkan seçtirdiler.
Biden’ın 4 yıllık başkanlığı sürecinde, ABD, önce, Ukrayna’yı kışkırtarak,
Rusya’yı savaşa zorladı, sonra, Siyonist-terörist İsrail’i Gazze’de soykırıma
teşvik etti. Bu savaşlar ve çatışmalar sürecinde de, ABD halkının yüz
milyarlarca dolar parasını bu 2 kuklasına (Ukrayna ve İsrail) akıttı. Biden döneminde ekonomik veriler iyileşti
havası bastı küreselci medya. Evet, istatistiklerde veriler iyileşmiş gibi
görünüyordu ama kimin gelirleri artmıştı? Tabii ki, süper zenginlerin. Bakınız,
emekçi kökenli ve sosyal demokrat olarak bilinen Demokrat Partinin emekçilerden
oy alamamasını, küreselci ve Neo liberal ideolog Francis Fukuyama şöyle izah
etmiş: “Bu arada işgücü piyasaları bilgi
ekonomisine doğru kayıyordu. Çoğu işçinin fabrika zemininden ağır nesneler
kaldırmak yerine bilgisayar ekranının önünde oturduğu bir dünyada, kadınlar
daha eşit bir konuma geldiler. Bu, hanelerdeki güç dinamiklerini dönüştürdü ve
kadın başarısının adeta sürekli bir şekilde kutlandığı izlenimini doğurdu.
Bu çarpıtılmış liberalizm
anlayışlarının yükselişi, siyasi iktidarın toplumsal temelinde büyük bir
değişime yol açtı. İşçi sınıfı, sol siyasi partilerin artık kendi çıkarlarını savunmadığını
hissetti ve sağ partilere oy vermeye başladı. Böylece Demokratlar işçi sınıfı tabanıyla bağlarını kopardı ve eğitimli
kentli profesyonellerin hakim olduğu bir parti haline geldi. Eski seçmenler
Cumhuriyetçilere oy vermeyi tercih etti. Avrupa’da, Fransa ve İtalya’daki
Komünist Parti seçmenleri Marine Le Pen ve Giorgia Meloni’ye kaydı.” (https://harici.com.tr/fukuyama-trumpin-geri-donusu-amerika-ve-dunya-icin-ne-anlama-geliyor/ )
Gerçekten de, Demokrat Partili senatör ve eski Başkan Adayı
Bernie Sanders’e oy veren taban (ki, partinin %20’si olduğu tahmin ediliyor)
doğrudan Trump’a kaymıştı. Üstelik bu tabanın 2020 seçimlerinde de, büyük bir
oranda Trump’a oy verdiği söyleniyordu. Trump’ın seçimleri kazanmasındaki diğer
bir büyük faktör ise; ABD gibi, Protestanıyla, Katoliğiyle keskin bir dinî
inanç toplumunda, LGBT ve Pedofili gibi sapkınlığı idealize eden
WOKE (Uyanan) ideolojisinin, devleti, medyayı, akademiyi elegeçirip, aileleri baskı ve zulümlerle
devre dışı bırakıp, ana okullarındaki
süt bebelerini bile “cinsiyet değişimine” zorlamasıydı. Daha da ötesi
“cinsiyetsizliği” teşvik etmesi ve karşı çıkanları da, ilk okullarda,
üniversitelerde, sosyal medya ve medyada linç ederek, konuşamaz bir hâle
getirmekti. Bu zorbalığı Fukuyama şöyle anlatmış: “İkinci çarpıklık ise kimlik politikalarının ya da “woke liberalizmi” olarak
adlandırılabilecek bir anlayışın yükselişiydi; bu anlayışta işçi sınıfına
yönelik ilerici kaygıların yerini, ırksal azınlıklar, göçmenler, cinsel
azınlıklar ve benzerleri gibi daha dar bir marjinal grup grubuna yönelik
hedefli korumalar aldı. Devlet gücü giderek artan bir şekilde tarafsız adaletin
hizmetinde değil, bu gruplar için belirli sosyal sonuçları teşvik etmek için
kullanıldı.”
Evet, ABD Demokratları, orta ve alt sınıf
halktan iyice kopmuştu. Bu kopmuşluk orada da kalmamış, Tıpkı, Türkiye’deki
Batıcı beyaz Türkler gibi, halkı aşağılamaya dönüşmüştü. Bakınız, Aydınlık
gazetesinin, ABD-Los Angeles’ta yaşayan yazarı seçim gecesi yaşadıklarını şöyle
anlatıyordu: Sadece Kaliforniya’nın değil,
tüm ABD’nin en “fikren gelişmiş” sayılan
şehri Berkeley’deyiz. Hayatımızın 20 senesini
geçirdiğimiz bu yerdeki kırk yıllık Amerikalı dostlarımızla, 5 Kasım ABD
başkanlık seçimleri izlemekteyiz MSNBC televizyonunda. Kaliforniya’nın Demokrat
Partililiği meşhur, ama Berkeley’de hemen herkes Kamala Harris’çi
kesilmiş vaziyette. Bu arkadaşlarımız gönüllü olarak Demokratlar adına
telefonla propaganda yapıp seçmenleri Harris’e verdirmek ile görevliler. O
nedenle de ne televizyonda açıklanan seçim sonuçlarına ne de Harris’in
politikalarına karşı açıktan bir şey söyleyebilme “özgürlüğümüz” elimizden
alınmış durumda, akşamın erken saatlerinden beri. “Fikir özgürlüğü, konuşma
özgürlüğü” gibi kavramlar askıya alındığı için, kırk yıllık hatırlarına
sessizleşmiş haldeyiz. Çünkü adımız gibi bilmekteyiz ki, eğer onlara tam
uymayan bir fikir açıkladığımız dakikada, gecenin “istenmeyen adamı” haline
geleceğiz. Kırk yıllık dostluğun hatırı filan bunu engelleyemeyecek üstelik.
UYDURULMUŞ GERÇEKLİK ÜZERİNE
YAYINLAR
ABD “solcuları, liberalleri, feministleri”, kısacası
tüm Demokrat Partililer seçim gününe böyle bir ruh hali ile başlamışlardı
zaten. Biz de geceyi rezil etmemek ve kırk yıllık arkadaşlığın hatırına,
söyleyeceğimiz bir dolu şey olmasına rağmen, çenemizi kapatmıştık o geceliğine.
MSNBC, tamamıyla Biden’ci bir kanal olduğu için, 6 adet
sunucunun tamamı büyük bir iştahla Harris’in seçimi kazanacağına dair atmosfer
yaratmak için, sandıkların açıldığı daha ilk saatlerde bile sürekli Haris
propagandası yapmaktaydı. Arkadaşlarımız bu etki ile oldukça pozitif bir
psikoloji ile şaraplarını yudumlamaktaydılar.
Fakat sadece iki saat içinde gelen
rakamlar, derece derece ortamı kararttı ve yüzler asılmaya başladı. Özellikle
de posta aracılığı ile değil bizzat sandığa gidip oy verenlerin, genellikle
Trump taraftarı olduğu belirtilince, her geçen saat depresyon belirtileri
ortaya çıkmaya başladı. Konuşmalar, yatağa gidip tüm olanları unutmaktan,
Kanada’ya kaçmak arasındaki bin bir alternatif üzerine yoğunlaşmaya başladı. Gecenin daha erken saatlerinde bile, Trump
zaferi açıkça belli olduğu için, seçim gecesi partisi erkenden dağıldı ve
bitti. Tüm yüzlerde açık bir depresyon ifadesi apaçık belliydi. Arkadaşlarımıza
etraflarından gelen telefonlarda, sürekli Trump’a oy veren milyonlarca insanın
“aptallığı, geri zekalılığı ve azgelişmişliği” tarzında suçlamalarla
depresyonlarını paylaşma gayreti vardı. (https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/abdde-yanlis-tahlil-depresyonu-494840 ) Latif Bolat, çevresindeki ABD’li elitlerin
halka olan düşmanlığını, Türkiye’de yaşananların bir benzeri olduğu tesbitini
yapıyordu. Türkiye’de de, “Batıcı, Amerikancı, Küreselci” ezik Beyaz Türk güruhu bu
halka 25 yıldır “makarnacı, kömürcü, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan…” türü
hakaret ve aşağılamalarda bulunuyordu. 5 Kasımda gördük ki, aynısı ABD’de
yaşanıyormuş. İşte bu aşağılanmışlığa ve ekonomik seçkinciliğe karşı ABD halkı,
hiç düşünmeden Trump’a oy verdi. Üstelik, Trump, iki defa da suikastlerle öldürülmeye çalışılmıştı. Trump sadece Demokrat Partiyi sallamadı,
ondan da öte, kendisini hep sırtından vuran, aday olarak Başkan Seçildiği
Cumhuriyetçi Partiyi de, daha doğrusu, o partinin yüzyıllık kodamanlar sistemini de darma duman
etti. 2020 ve 2024 seçimlerinde gördük
ki, Eski Cumhuriyetçi Başkan Bush ve kabinesindeki önemli isimler ( Dick Cheney
vs) hepsi birden önce Biden, sonra da, Kamala Harris’e destek vermiş ve
Trump’ın tasfiye edilmesi, hapsedilmesi için uğraşmışlardı. Trump işte, önce bu
kendi partisindeki diktayı yıktı, sonra da küreselci ve Neocon ittifakının
eseri Demokrat Partiyi perişan
etti. Demokratlar, ihtiyar Bunak
Biden’ın bu işi götüremeyeceğini, hele ki, Trump’a karşı düzenlenen ilk
suikastten sonra, seçimi kesin olarak kaybettiklerini gördükleri için, hemen
bir başkan adayı değişikliğine gittiler ve Biden’ın başkan Yardımcısı, alımlı,
sempatik bir kadın olarak, Kamala Harris’i meydana sürdüler. Öyle ki, Harris,
Demokrat Partili delegelere bile sorulmadan (halk yine aşağılanmıştı),
paraşütle tepeden inme halinde, aday diye dayatılmış, küreselci ve Neocon (Yeni
Muhafazakâr) medya, akademi, teknofinans sermayesi, sosyal medya vs.; Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın sık sık
söylediği şekilde “hepsi birden” Çok
yaşa Harris! Trump’ı ez Harris!” diye şakşakçılığa başlamıştı. Evet, kamu oyunu
aldatmak için düzenledikleri anketlerde seçim önce başa baş gidiyor, seçim
gününe doğru yaklaştıkça da, Kamala Haris birkaç puan farkla seçimi kesin
kazanıyordu. (Bizde de CHP eski genel başkanı kemal Kılıçdaroğlu, her seçimi
açık ara farkla kazanıyor”
propagandasıyla ortalıkta dolaşıyor ama her seçimde de, açık farkla
yeniliyordu)
Trump’ın ABD’deki kurgulanmış müesses nizamı nasıl
sarstığını, Yeni Şafak’tan Sernur Yassıkaya şöyle anlatmış: Trump’ın seçim
zaferi ABD’yi 40 yıldır yöneten yerleşik yapıyı tasfiye etti. 2020’de başkanlık
yarışını kaybeden Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’yi kontrolüne alması, zafere
ulaşmasında kritik milat oldu. Trumpizm’e karşı Demokrat Parti’ye destek veren
yerleşik yapının Cumhuriyetçi kanadı, Demokrat Parti’deki yandaşlarıyla
birlikte kaybetti. ABD siyasetinde yeni bir döneme girilirken, Obamaların,
Bushların ve Clintonların dönemi kapandı. 47'nci ABD Başkanı Trump’ın, Proje 2025
pusulasıyla, Yeni Amerika’yı şekillendirmesi için önünde dört sene var. 11
Kasım 2024, Pazartesi, https://www.yenisafak.com/dusunce-gunlugu/trump-abdyi-resetledi-4656154
Yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi, Türk halkı ne yaşadıysa, ABD halkı da bir
benzerinin yaşadı. Türk halkı, 1994’te ve 2002’den beri sürekli, Erdoğan’ı seçtiği için, “Batıcı, Amerikancı,
küreselci” Siyonizm sevdalısı “ezik Beyaz Türkler” tarafından sürekli olarak
aşağılanıyordu. ABD Halkı da, WOKE kültürsüzlük ideolojisi tarafından,
teknofinans sermayesi, küreselci medya, Akademi, vs tarafından sürekli olarak
aşağılanıyordu. Ekonomik olarak daha da çökertiliyordu.
Bakınız, seçimlerden sonra, küreselci
ve Kamala Harris’i destekleyen New York Times ve Washington Post, (seçimlere 15
gün kala Harris’i destelemekten vazgeçti) şu manşet ve yorumlarla ABD halkını
nasıl aşağılamaya devam ettiler:
“Amerikan derin devletinin ve Siyonist
Evanjelik sistemin amiral gemisi New York Times'ın haber analizi her şeyi şu cümlede özetlemiş: "Bu sonuç,
ulusun zorla değil bir izin belgesiyle fethedilmesidir." Amerikalılara 'bidon kafalılar' muamelesi
yapan Washington Post ise manşet analizinde
"Seçime girerken ekonomi güçlüydü. Seçimden önceki son ekonomik rakamlar oldukça iyi görünüyordu. Fark etmesini bekliyorduk. Öyleyse neden seçmen bunları hissetmedi?" ifadeleriyle halka hakaret etmiş.
***
Diğer dikkat çeken bazı manşetler ise şöyle… "Sıradan Amerikalılar seçkinlerden bağımsızlık ilan etti","Hispanikler, Müslümanlar ve siyahiler nasıl oldu da Trump'ın etrafında
kenetlenebildi?", "Sevgili eski medya: Teşekkür
ederim? Halkının tarafını asla tutmadığınız için. Sayenizde zorbalık düzeni
yenildi! "Demokratik imparatorluğun çöküşü!" ve son olarak "Trump, müesses
nizama hezimeti yaşattı!"
Evet, analiz ve manşetlere bakınca fazla söze hacet kalmıyor. Türk halkı gibi
Amerikan halkı da ceberrut sisteme haddini bildirdi. Ötekileştirilen Amerikalılar da AK Parti'yi iktidara taşıyan Anadolu'nun sessiz çoğunluğunun gösterdiği refleksi gösterdi. Trump'ın
etrafında birleşen her kesimden Amerikalı gerçekleri gizleyen medyayı, 'burger çok pahalı!' diyerek
halkın azalan alım gücüyle alay eden çürümüş siyasileri, “ (: Bercan Tutar –sabah, 9 Kasım 2024, https://www.sabah.com.tr/yazarlar/bercan-tutar/2024/11/09/bu-da-hor-gorulen-amerikalilarin-devrimi)
İşte bu yüzden ABD’de kazanan “Erdoğanizm”
dedik, Erdoğanizmin ABD’deki sosyal karşılığı ise “Trumpizm”dir.
Halklar aşağılandıklarında, tokadı çok sert olur. Türkiye ve ABD gerçeği
bunun göstergesidir!
Mesela, FETÖ de milletimizi aşağılamıştı ama 15 Temmuz gecesi yediği
tokattan hâlâ başı ağrıyor!
Göçmen
Krizi
Bir göçmenler toplumu olan ABD halkı, Trump’ın “yasadışı göçleri
durduracağım” sloganına neden ikna oldu? Meselâ, Kaliforniya, Nevada gibi
eyaletler aslen Meksika kökenli, Hispanik ve siyahi nüfusun ağırlıklı olduğu
yerler. Burada ada göçmen karşıtı söyleme rağmen oyunu arttırdı Trump. ABD her
yıl resmi yollardan göçmen kabule diyor ve nüfusunu böylece daha da
dinamikleştiriyor, çok kültürlülük gibi
görünen ABD toplumu aslında, standardize edilmiş, tek kültürlü bir toplum.
Tüketim ve eğlencenin hayat tarzı hâline getirildiği bir toplum manzarası var.
Hâl böyleyken, Hispanik kökenli yerleşik veya resmi yollardan veya yasadışı
yollardan göçmen olarak gelmiş göçmenler
bile, burada bir hayat kurduktan sonra, kitlesel bir göç dalgasına onlar da
karşı çıkıyor. Çünkü bu tür kitlesel bir göçmen dalgası, özellikle ekonomik
kriz devrelerinde, yerleşik toplumun öfkesini çeker. İsterse aynı milletten,
hatta aynı akrabalardan müteşekkil olsun. Birbirine yakın akraba iki köyden
birinin, topluca diğer köye göç etmesi bile, göç edilen köydeki akrabaları
endişelendirir ve sorun çözülmezse, zamanla öfkeye bile sebep olabilir. Türkiye
de aslında bir göçmen ülkesi. Gerek Osmanlı İmparatorluğunda, gerekse
Cumhuriyet kurulduktan sonra milyonlarca göçmeni kabul etmiş bir ülke, Ancak
Osmanlı ve Cumhuriyet yönetimin bir göçmen politikası olduğu için, göçmen
sorunu içerde pek fazla bir krize dönüşmeden zaman içinde halledilmiş ve
göçmenler yerleşik toplumla kaynamıştır. AK Parti hükümetinin FETÖcüler,
liberaller ve Küreselci İslamcılarn hâkim olduğu 2016’ya kadar ki zamanlarda,
ABD’deki küreselci ekolün , Hillary Clinton’ın Dışişleri bakanlığı zamanında ,
onların gazına gelip, dolmuşuna binerek
kitlesel ayaklandırmaları teşvik ettiği Libya, Mısır ve Suriye gibi
ülkelerde iç savaş ve kaos yaşanması neticesi, özellikle Suriye’den beklenmedik
bir şekilde milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye göç etmiştir. Böyle bir göç
beklemeyen ve hazırlıksız yakalanan hükümet, işi önce “Ensar-Muhacir
kardeşliği” söylemiyle idare etmeye çalışmış, fakat, Osmanlı ve Cumhuriyetin
göçmen tecrübesi ve projelerinden faydalanmayı ihmal etti ve hadise “saldım çayıra, Mevlâm kayıra” hâline
dönüştü. Bu da pek tabii olarak, CIA, MOSSAD, MI5 ve BND gibi, Batılı
istihbarat servislerinin içerdeki elemanlarıyla, politik bir malzemeye dönüşmüş
ve zaman zaman da krizlere yol açmıştır. Oysa, Suriye’den göç edenler, Halep
Türkleridir, yani bizim kardeşlerimizdir. Suriyeli Arap mültecilerin çoğu da,
Türkiye’deki Urfa, Hatay Kilis gibi şehirlerimizdeki vatandaşlarımızın
akrabalarıdır. Ancak, yukarıda ifade
ettiğimiz gibi, beklenmedik, olağanüstü bir kitlesel göç dalgası, kardeş
toplumlarda bile endişe ve kızgınlığa yol açabilir.
İşte, ABD’de yaşanan endişe budur. Bir de, Küreselcilerin seçim zaferlerini
sürekli kılmak ve en azından 4-5 seçim daha kesin galip gelmek için, salıncak
eyaletlere, yasadışı 2-3 milyon kadar göçmen yerleştirme planı, toplumun bütün
kesimlerinde tepki çekti, endişe ve korkuya neden oldu ve bu yüzden, Hispanik
ve göçmen eyaleti Kaliforniya bile Trump’a verdiği oyları artırdı.
Yorumlar
Yorum Gönder