“TİCARET TANRISI”nın Kader Yılı
Aylık 42. sayı Nisan 2008
Fazıl Duygun
Yazıma bundan birkaç ay önce, bir
avukat olan gönüldaşımızla beraber, bürokrat-diplomat bir arkadaşla olan sohbetimizi
anlatarak başlamak istiyorum.
İşi gereği dünyayı dolaşan bu bürokrat-diplomat
arkadaşla, başkentin uluslararası pazarlıklarının döndüğü, satılık kafaların
dakka başı taraf değiştirdiği bir mekândaki sohbetimizde, bürokrat arkadaş bir
soru soruyor. Aslında sohbetimiz de ABD’nin küresel çaptaki çöküşü ve Çin’in
buna karşı ne yapabileceği... Soru şu: “Salih Bey (Mirzabeyoğlu) bu çöküşe nasıl
hazırlanıyor? Ne gibi çözümler öneriyor?”
Kendisine, yılların emektarı bir ağabeyimizin
bana tam 2 yıl önce (2006/Mart) söylediği şu sözleri aktarıyorum: “Kumandan, şu
anda, kıyamet vâri bir küresel, mali ve iktisadi çöküşte, 6 milyar insanın
birbirini yememesi için, küresel kapitalist iktisadî sistemden doğacak boşluğu
dolduracak bir iktisadî sistem üzerine yoğunlaşmış durumda. Çünkü, ABD merkezli
küresel kapitalizm adetâ metrelerce yukarıdan aşağıya doğru hızla düşmekte olan
toprak bir tepsi gibi…
Aşağıya düştüğünde paramparça olacak
ve bütün dünyada, bu derece hız kazanmış iktisadî sistem, hızla para transferi
ve sanal ekonomi bir anda çökecek. Şuradan şuraya para transferi mümkün olmayacak. Aslında şu anki
ekonomik sistemin reel hayatta hiçbir alâkası yok. Para, borsalarda, banka ekranlarında
bir tuşla var görünüyor. ABD ekonomisi çöktükten sonra, bir yılda milyon dolarlık
maaşlar alan CEO’lar, geçinebilmek için pazarlarda kadın iç çamaşırı satacak
hallere düşecekler, tıpkı 1991 sonrası SSCB-Rusya’da olduğu gibi…
“İşte Kumandan bu kaos neticesi doğacak
mali ve iktisadi sisteme kendi alternatifimizi
koyacak modeli hazırlıyor” demiştim.
Bu cevaptan sonra hepimiz bir süre suskun halde birbirimize baktık.
Şimdi yazımıza gelelim. Bu makalemi,
Sabah gazetesinden sevdiğim bir felaket tellalı olan Sayın Erdal Şafak’ın yazılarını
baz alarak yazıyorum ve girişini, Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun kelimesi
kelimesine doğrulayan ABD’li meşhur iktisatçı “Nouriel Roubini”nin şu sözüyle
açıyorum:
“ABD Ekonomisi gayri safi milli hasılada
ciddi gerileme yüzünden felaket bir şekilde yere çakılacak” (Erdal Şafak,
Sabah, 25 ocak 2008) Erdal Şafak, bu yazıyı Ocak ayında katıldığı Davos’taki
toplantı esnasında yazıyor. Şimdi onu dinleyelim:
“Borsaların dün biraz toparlanmasına
aldanmayın; Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu’na katılan patronların, bankacıların,
hatta siyasetçilerin yüzlerinden düzen bin parça. Çünkü felaket senaryoları
havada uçuyor. Örneğin geçen yıl yine Davos’ta “Büyük bir kriz geliyor” diyen,
ancak kimseyi inandıramayan New York Üniversitesi ekonomi profesörü Nouriel
Roubini, yukarıdaki sözünü söyledikten sonra şunu ekliyor: “Tüm gezegeni alt
üst edecek müthiş bir resesyon-durgunluk içindeyiz. İngiltere, İspanya, İrlanda
ve Fransa’da gayri menkul piyasasındaki balonların patlamaya başlaması bunun
ilk mesajları.” Yani ABD’deki krizin Avrupa’ya atladığını söylüyor. O bitiriyor,
ünlü spekülatör Georges Soros başlıyor:” İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en
kötü piyasa krizini yaşıyoruz. Bu krizin, üretebileceği siyasal gerilimlerle
küresel ekonominin temellerini sarsması ve dünyayı genel bir resesyona, hatta
daha da kötüsüne sürükleme olasılığı var.”
Ardından değerlendirmeleri iş çevrelerinde çok etkili olan bir başka iktisatçı,
Morgan Stanley bankasından Stephen Roach sazı eline alıyor:
“ABD ekonomisindeki gerilemenin Çin
ve Hindistan ekonomilerindeki büyümelerle telafi edileceği masalına inanmayın.
Amerikan piyasası demek 9.5 trilyon dolar ile tüketim demek.
Bu rakam Çin ve Hindistan’ın
toplamının 6 katı. Amerikalılar borçlanarak yaşamlarını sürdürdükleri için ve borçlanma
kapasiteleri de gayri menkul piyasasına bağlı olduğu için, çok sert frene basılacak
ve tüm dünya bundan etkilenecek.”
Roach’ın karamsar senaryosunu biraz
daha açalım: “Mort Gage” krizi nedeniyle ABD’de bu yıl evlerini aldıkları değerin
altına düşecek aile oranı yüzde 25’e çıkacak. Yani her 4 Amerikalı aileden
birinin evinin değeri o ev için aldıkları borcu karşılayamayacak. Oysa bu insanlar
aynı zamanda cüzdanlarında bir tomar kredi kartı taşıyor. (Her Amerikalının
ortalama 10 kredi kartı var.) Yine bu insanlar evlerinin değerinin artacağı umudu
ve hesabıyla ölçüsüz alış-veriş yaptılar, asgari ödemeyle çarkı bugüne kadar
çevirdiler. Ama artık durdu. Neden? Kredi kartı borçlarını ödeyecek tasarrufları
yok. Amerikalılar 1985’te gelirlerinin yüzde 11’ini tasarrufa ayırıyorlardı.
Bugün ise bu oran eksi 0.5’e indi. Sonuç: Kredi kartlarında 2.5 trilyon dolarlık
borç yüklü. Patladı-patlayacak!” (Erdal Şafak, Sabah)
Sayın Şafak’ın burada ifade ettikleri, siz “Aylık Dergisi”
okuyucularına hiç de yabancı gelmese gerek. Bundan tam 1 yıl önce gerek “Baran”, gerekse “Aylık Dergisi”nde, yukarıdaki ifadeleri neredeyse satırı
satırına yazmış ve ABD’nin hızla
iktisadi bir felakete doğru
yuvarlandığını anlatmıştık.
ABD, 80’lerin sonundan bugüne, içeride
işçisine fazla zam imkanı kalmayınca, petrol veya dış ve iç sebeplerle üretim
pahalı gelmeye başlayınca, Çin’e sevkettiği sermaye gücünün buradaki ucuz iş gücü
ve ucuz maliyette imal ettirdiği malları, maaşı artmayan, tüketim manyağı
Amerikalıya ucuz fiyattan satmaya başladı. Amerikalının maaşına zam gelmiyordu,
doğru ama, sabit kalan maaşıyla ucuz Çin mallarını tüketmeye başlayınca gelirinde
bir azalma görülmüyordu.
Bunun yanında hızla yaygınlaşan
ve reel olan her şeyi içine katarak sanal hale getiren Borsa oyunuyla beraber, çok
kısa sürede zengin olma hayallerine de girmişti. İşte, banka kredileriyle uzun
vadeli ödeme sistemi “mor-gıçla” alınan evler, finans piyasasında değerlenecek
ve oradan köşeler dönülecekti. ABD, halkını bu ham hayallerle yaşatırken,
küresel çaptaki üretim gücünde müthiş bir gerileme yaşıyordu. Öyle ki,
2006’lara gelindiğinde ABD’nin küresel üretim hacminden aldığı pay yüzde sekize
düşmüştü. Oysa 1900’lü yılların ana emperyalist devleti İngiltere’nin payı
yüzde 40’lardaydı. Yani, ABD artık emperyalizm gücünden epey fire vermiş demekti.
ABD hükümetleri tüketim manyağı haline getirdiği insanlarını oyalamak için, Çin
ve Japonya’ya habire tahvil sattı. Yani borçlandı. Aynı zamanda doları bir
dünya parası haline getirerek, kendi açıklarını ve üretim zaafını dünyanın sırtına
yükledi. Bu hep böyle gidemezdi ve balon bir yerden patladı. Balonu patlatan en
önemli üç hadise ise, 11 eylül, Irak ve Afganistan işgallerinde,
uğradığı ve gizleyemediği hezimetler oldu. Kısacası nakdi olarak 3 trilyon
dolar, yan etkileriyle birlikte 6 trilyon doları bulan savaş bütçesi, Çin-Hindistan
ve Japonya’nın paralarıyla kapatıldı. Dolar gittikçe zayıfladı, dünya parası
olma gücünü kaybetmeye başladı ve alternatifi görülen Euro ise beklenen güce
ulaşamadığı için altın son 30 yılın rekorunu kırdı.
Şimdi yine Erdal Şafak’ın gözüyle
felaket senaryolarına devam edelim:
-“Kasırga Gözü”… Hizmet sektör endeksindeki müthiş düşüşle ekonomik
durgunluğa girmesi kesinleşen ABD tüm ülkelere “Başınızın çaresine bakın” uyarısında
bulundu. ABD’nin durgunluğa girmesi, dünyanın ikinci büyük ekonomisi
Japonya’yı da vurdu… Fransa başkanı Nicolas Sarkozy’ye ekonomik sorunlarda danışmanlık
yapan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın eski başkanı Jacques Attali daha da
kötümser: “1929 büyük krizinin bir benzeri geliyor ABD yeniden Gazap Üzümlerini
yazacak…
John Steinbeick’in ünlü romanı
“Gazap Üzümleri”n de 1929 krizinde borçları nedeniyle arazilerine bankalarca el
konulan çiftçilerin trajedisini anlatıyordu… Bu kez de ödenmeyen krediler nedeniyle yüz binlerce
konuta bankalarca el konuluyor. (Erdal Şafak, Sabah, 2 Şubat 2008)
Sanal Ekonomi, vatanı AB ve ABD’yi ezip geçiyor.
Batı iktisat anlayışında,
özellikle klasik iktisat devrinde,
dönemin her sahadaki hâkim anlayışı
“pozitivizm”e uygun olarak, tasarruf, bir
ekonomik faaliyet olarak kabul edilmiyordu. Klasikçiler “insan harcamak varken neden tasarruf etsin ki” anlayışındaydı.
1700-1830’lu yıllar arası hüküm
süren bu anlayış ardından gelen neo klasik ve diğer ekoller, tasarrufun varlığını
izaha ve buna bağlı olarak da faizin
gerekliliği (!) ve faydalarını anlatmaya çalıştılar. 1900’lü yıllara doğru geldiğimizde ise, devrin hakim anlayışı artık “izafiyet” olduğu için, tasarruf, faiz ve daha da ileri
aşama olan borsa üçgeni, ekonomilerin yeni
bir sistemi olmaya başladı. Klasik ekonomi çağında esas olan, üretim.
Üretilen mallar, hem iç piyasaya
hem de sömürgelere satılırdı… İzafiyet
çağında ise, yani özellikle 1950’lerden günümüze
önce zihinlerde –şuuraltında tüketim pazarı oluşturuldu, oluşturulan bu pazara
bağlı olarak da üretim yapılmaya başlandı.
Para ise, banka(faiz) ve borsa arasında, gittikçe borsa yönüne kayarak ve reel hayattan uzaklaşarak, “paradan para kazanma” sistem ve anlayışına yerleşti. Borsalarda kazanılan veya
kaybedilen paranın hacmi, bir ülkedeki bir yıllık milli gelirin toplamını defalarca katlamaya başladı. 1950’lerden sonra ABD’nin dünya hâkimiyetiyle birlikte, doların dünya parası haline gelmesi, iletişim ve medya vasıtalarında gelişmeler, borsaları küreselleştirdi ve yeni bir “ekonomik insan tipi” oluşturdu. Milliyeti, dini, cinsiyeti, rengi önemli olmayan, ama sadece bir
ülkedeki ve dünya genelindeki iktisadi ve siyasi hadiselere spekülatif tepkiler
vererek bir anda bir ülkeyi imha eden bu “kan emici homo economicus”, ne
devlet, ne de sınır tanımamaya başladı. Bunların İMKB’deki toplam
hisselerin yüzde 75’ine sahip ve sadece geçen yıl elde ettiği
borsa kârı 27 milyar dolar. Son 9 yılın toplamından daha fazla… Türkiye
ekonomisinin çökmüşlüğünden faydalanarak bütün kanını emen bu “homo
economicus”, “borsa- sıcak para- hazine faizi” üçgeninde Türkiye’si metrelerce
yükseklikte ve başında 10 kiloluk bir yük bulunan acemi bir cambaz gibi
ipte yürümeye zorluyor.
İşte, özde Batı meşeli, ancak artık Batı devletlerini de hedef tahtası haline getirmiş ve küreselleşmenin
nihai amacına uygun bir kitle oluşturmuş
bu “homo economicus”, şimdi ABD’yi de parçalamaya doğru gidiyor.
Bu hedge fonlarının nasıl işlediğini
Amerikan merkez bankası başkanı Bernanke anlayamamış “Bana bunların nasıl işlediğini
anlatın” demiş. (19-Şubat 2008 Sabah)
Yine Erdal Şafak ‘tan okuyalım: “Kaosun
Eşiğinde… Nicolas Sarkozy yine hop oturup hop kalktı… Ama bu kez haklı…Finansal
kapitalizmin ekonomiyi kumara dönüştüren “Türevleri”ne yada kimsenin ne olduğunu
bilmediği “Yatırım araçları”na yükleniyor ve bunlara karşı sıkı denetim
mekanizmaları getirilmesini istiyor. – Haklı, çünkü dünyayı kimilerine göre
“1929 krizine rahmet okutacak” bir ekonomik depremin eşiğine bu karışık,
denetimsiz ve vahşi yatırım araçları getirdi. – Örneğin konut krizinin
Türkçe’ye “Yüksek riskli yatırım fonları” diye çeviren Hedge funds’lara etkisi
pek bilinmiyor. Çoğu Kayman Adaları’nda üslenmiş olan ve sayıları
belirlenebildiği kadarıyla 12 bini geçen bu fonlar 2,5trilyon doları çalıştırıyorlar.
“Yeni yatırım araçları” ile yaptıkları günlük işlemin hacmi 7 trilyon dolara
yaklaşıyor. Yani Amerika’nın gayri safi milli hasılasının yarısı!.. IMF eski başkanı
Rodrigo Rato iki yıl önce hergün yenileri icat edilen spekülatif yatırım araçlarının
hem uluslar arası finans örgütleri, hem de devletler için en büyük tehdit
haline geldiklerini söyledi ama pek üstünde duran olmadı. Mesela Soicete
Generale’deki 5 milyar avroyu bulan borsa batığı… Bir numaralı portföy yatırımcısı
Warren Buffet bile bu spekülatif yatırım araçlarını “finansal kitle imha
silahları” diye tanımlıyor… Ne zaman ve nereden çıkacağı belli olmayan bu silahın
yeni kurbanının “Almanya” olduğu, hatta hangi bankaların topun ağzında olduğu
bile tek tek sayılıyor. Dünya ekonomisiyle kumar oynayan yeni yatırım araçlarının
devletler için tehdit oluşturmasının nedeni şu: Ne zaman girecekleri
kestirilemiyor…
Bugün bu fonları engellemeye çalışan IMF geçmişte, “Dünya finans sisteminin
liberalleştirilmesi”, bu amaçla da “yasal denetimlerin kaldırılması yada hiç değilse
gevşetilmesi” için reçeteler dayatıyordu.
Gerçek hayattan büsbütün kopmuş olan
günümüzün küresel kapitalist dünya düzeni, 1991’de, Irak işgaliyle “Yeni Dünya
Düzeni” ne geçiş hayalleri kurarken; Yani, bütün dünyada sınırların kalktığı,
gümrük duvarlarının en aza indirildiği, kültürler ve dinlerarası farklılıkların
kaldırılıp “tek dünya vatandaşlığına” geçileceği, bu amaçla İngilizce’nin dünya
dili olarak kabul ettirilmeye çalışıldığı, dünyadaki devletlerin tasfiye
edilmesi(tabi Amerika, AB ve Batı hakimiyeti hariç) devletler ve milletler arası
savaşların ortada kalacağı hülyası, aşırı şişirilmiş balonların en ufak bir
darbede patlaması gibi patlamıştır. “Tek dünya devletine gidiyoruz” propagandasına
karşı, Sayın Mirzabeyoğlu 7 sene önce şöyle demiştir: “Küreselleşmeye doğru derken, dünya kabileleşmeye
doğru gidiyor!” Bunu, adını şimdi hatırlayamayacağım bir İtalyan yazarda aynı yıllarda
söylemişti…
Irak ve Afganistan işgalleriyle
bir kez daha görüldü ki, bütün kainatta, emperyalist Batı hayat tarzına karşı direnebilecek
yegane güç İslâm’dır. Küreselleştirilen Batı kapitalist hayat tarzının bütün
insanlık üzerine ebediyyen hakimiyet kurabilmesi için İslâm’ın şu yada bu şekilde
yok edilmesi gerekiyordu. Bunu denediler ama iş kendilerinin çöküşüyle
neticelendi. Şimdilerde ise, Sayın Şafak’ın bahsettiği bu dinsiz-milliyetsiz
devletlerin düşmanı olan ve küreselci denilen, sanal serseri para, yetiştiği vatan emperyalist Amerika
için de büyük bir tehlikedir. Hıristiyan+ Siyonist emperyalizm, Amerika üzerinden
bütün dünyayı bu vasıtayla çökertiyordu. Ama
iş öyle bir noktaya geldi ki, bu sanal para yaşayabilmek için Amerika’nın da
çökertilmesini şart olarak gördü.
Bugün Amerika’da 2 ana fonksiyon çatışmaktadır. Bunlardan birincisi,
dünya üzerindeki bütün devletlerin imhâ edilmesi ve 2500 kadar site devletçiklerin
kurulmasını gaye edinen, Tapınakçı-ezoterik, hrıstiyan ve Yahudi görünümlü neo pagan küreselci, finans kapitalle, küreselleşmenin Amerika üzerinden sağlanmasını ve Amerika lider dünya devleti
olarak yaşanmaya devam etmesi gerektiğini savunan Amerika milliyetçileridir, Evanjelik Hrıstiyanlar ve onların müttefikleri Siyonist Yahudilerdir. Birinci gruptakiler artık, Amerika’nın da tasfiye edilmesi gerektiğini söylemektedirler.
Nitekim bu sebeple sadece 2007 yılı içerisinde tam 460 milyar dolar değerinde
yabancı(Arap, Çin, Japon) sermaye Amerikan şirketlerini satın almıştır.
Bu satın almalara, büyük Siyonist medya teşvikçi olurken yerel Amerika basını şiddetle
karşı çıkmaya başlamıştır.
Görünen odur ki, ne Tapınakçı-neopagan Hrıstiyan- Yahudi
ezoterik-okültçü finans kapital ve teknoloji klikleri, ne de Amerikan milliyetçisi+ Evanjelit + Siyonist ittifakı sanayi ve silah sermayesi hedefine ulaşabilecek. Sadece
her ikisi de çökecek. Çünkü, her ikisinin de projeleri de iflas etmiş halde.
Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nun 6 Ciltlik
“Tilki Günlüğü” isimli eserinde bir “Ticaret tanrısı” olarak vasfedilen Amerika
için, yani putlaştırılan dolar-para-için 2008 tam bir kader yılıdır.
Bizim inancımız, düşüncemiz, ümidimiz
ve duygularımız, Batı emperyalizminin, tarihte eşi ve benzeri olmayan bir şekilde
çöküp, parçalanacağıdır. İnşallah!„
Yorumlar
Yorum Gönder