En tehlikeli Örgütler Sabetyacılık+Kadıyanîlik +Haşhaşilik ve Opus Dei=FETÖ
Bu yazı ilk defa 15 Temmuzdan bir ay sonra, 2016 Ağustos ayında, Bölge Postası sitesinde yayınlanmıştır.
Fazıl Duygun
*
15 Temmuz 2016 iş savaş ve işgal kalkışmasının ardından neredeyse 1 ay geçti, medyada ve sosyal medyada ve tv’lerde FETÖ üzerine belki de binlerce tartışma ve haber programa yer verildi. Gördüğümüz o ki, birkaç aklı başında, serin kanlı kişi dışında, yazılan ve söylenenlerin çoğu basit birer polisiye dizisinden öteye gidebilmiş değil. İşte şurada , şu kadar FETÖcü var, yakalandı, kaçtı, meslekten ihraç edildi haberleri dışında, FETÖ ve onun lideri Pensilvanyalı şarlatan Fettoşu (F.Gülen) irdeleyen, hareketin nasıl bir zihin yapısına sahip olduğunu ve İslam içinden nasıl böyle bir yapının çıkabildiğini anlayabilmiş değiller. Bu hâl, yıllar önce örgüt içerisinden ayrılmış kişilerde de kendini fazlasıyla belli ediyor maalesef.
Nedir
FETÖ? Nasıl bir zihin yapısına sahiptir? Müslümanlar içerisinden nasıl böyle
bir yapılanma çıkabilmiştir? Bütün bunlara cevap vermeden önce, yazının
başlığında işaretlediğimiz örgütleri kısaca bir tanıyalım.
Yukarıdaki 4 örgütten üçü, İslam dünyasının felâketine sebeb olmuş
ve Haçlı-Siyonist yapılarla hemhâl olmuş gizli, ezoterik yapılanmalardır.
Hepsinin ortak noktası, İslâm dünyası içerisinden çıkıp, Batı’ya endeksli
ezoterik yapılanmalara dönüşmüş olmalarıdır. Hepsi de Mehdiyet-Mesihîliği
hedefleyen ancak daha işin başında İslâm itikadından ayrılan yapılanmalardır.
Haşhaşîlik:
Bunların
en eskisi Haşhaşîliktir: Haşhaşîlik, kendisi de aynı siyasî şartlarda
yaşadığı,Sünni Abbasi İmparatorluğu ve onun hâmisi Büyük Selçuklu Devleti’ni
yıkılması gereken en önemli düşman olarak görmüşlerdir. Çünkü Haşhaşilik,
Şiiliğin ezoterik kolu İsmailiyeden türemiştir. İsmaililik, Yeni Platonculuk felsefeden
etkilenen, ezoterik bir mezheptir.
Öğreti açısından İslam'daki en zengin, sistematik ve felsefî mezhep olarak
görülür. BU ezoterik ve sapkın yapılanma, İsmaililik mezhebini temel
alan Fatımi Devleti'nde dinî bir
hizipleşme sonucu ortaya çıkmıştır. Ortaya çıkan iki koldan biri olan Nizariliğin temsilcisi olan
Haşhaşiler önce İran sonra da Suriye'ye yayılmıştır. Kuşatılması ve ele
geçirilmesi güç kaleler temelinde örgütlenmiş olan Haşhaşiler önemli kişilere
yönelik suikastlere dayanan etkili bir askerî strateji geliştirerek İslam
dünyasında çok önemli ve farklı bir güç olarak ortaya çıkmıştır. Acem
Şiiliğinin mehdiyet ve 12 İmam inancını öne alan ve bunun dışındakileri tekfir
eden İsmailiye ekolünün en uç noktası olan Haşhaşiler, dönemin Sünni siyasî ve dinî
çevrelerini, özellikle deAbbasi Devleti ve onun
koruyucusu olan Büyük Selçuklu Devleti'ni düşman kabul
etmiştir. büyük devlet adamı Nizamül Mülk
Haşhaşilik, Şîʿa kolunun İsmâ‘îl’îyye mezhebine mensup din adamı Hasan bin Sabbah tarafından 1090 yılının Eylül
ayında Elemût Kalesi'ni zaptederek kurduğu
Şii İsmailiye koluna mensup bir kült yapı ve siyasi bir örgüttür.
En önemli
özelliği ise, ileride
suikast düzenlemeyi düşündüğü siyaset adamları ve Sünni alimlerin yanına
yerleştirdiği ve yıllarca kendini gizleyen adamlarının, günü geldiğinde,
kendilerinin de öleceğini bile bile, suikastler işlemeleridir. Zaten
Batı’ya suikast kavramı “assasing-Haşhaşî”kelimesinden geçmiştir.
Sabetaycılık-Dönmelik:
İspanya'dan kovulma ve doğu Avrupa'da yaşadıkları sıkıntılar üzerine baş gösteren bunalımlar
sebebiyle Yahudiler kendilerine kucak açan Osmanlı topraklarına göç etmiş,
aralarında Tevrat'ta bahsi geçen kurtarıcı son peygamber Mesih'in geleceği beklentisi yaygın bir hal almıştı. Bu yüzden 1626
doğumlu Sabetay Sevi 1648 yılında Mesihliğini ilan ettiğinde dünyadaki tüm Yahudiler
arasında büyük bir yankı uyandırmıştı. 1,5 milyon kişiye ulaşan inananları onu
sadece öğretmen, peygamber olarak görmüyor, belki bir tür tanrısal enkernasyona
da inanıyorlardı. [kaynak belirtilmeli] Yahudi din adamlarının büyük bir kısmı Sabetay Sevi'ye karşı çıkmıştır.
Sabetaycılığın dünyadaki Yahudiler
yanında Hristiyanlar arasında da bu kadar büyük bir yankı uyandırmasının ana
nedeni 1666 yılıdır.[5] İnanca göre şeytanın sayısı olan yılda önce Deccal ortaya çıkacak ve sonrasında beklenen mesih dünyaya
gelerek Deccal'ı öldürecektir. Bu nedenle Sabetay'ın mesihliği, 1665 yılında
başka Yahudi bilginler tarafından da onaylanınca büyük gürültüler kopmuştur. [kaynak belirtilmeli]
Hristiyanlar beklenen Deccal'ın Sabetay
olduğunu iddia ederek İsa'nın 1666'da gökten ineceğini ve Sabetay'ı
öldüreceğini düşünerek büyük bir beklenti içine girmişlerdir.[kaynak belirtilmeli] Sabetay'a inanan Yahudiler ise İsa'yı son Mesih
olarak kabul etmediklerinden Kıyamet öncesi beklenen son Mesih'in Sabetay
olduğunu düşünmüşlerdi.
Din Değiştirme
İzmirli hahamlar Sabetay Sevi'nin
dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler, ama bu kararı
uygulayamadılar ve onu Osmanlı sarayına şikayet ettiler. Osmanlı yönetimi en
başta olaya ilgisizdi. Daha sonra Yahudi din adamlarının artan şikayetleri
üzerine Sevi tutuklanarak Sultan IV. Mehmet'in huzuruna çıkarıldı. Sevi, Sultandan
Mesih olarak tanınma talep etti, ayrıca İsrail toprağının kendisine vermesini
de istedi. Sultan onu Çanakkale'de bir kaleye hapsetti. Faaliyetleri burada da
devam eden Sevi'yi yine yahudi hahamlar Saray'a şikayet edince, Osmanlı bu
talepler karşısında kayıtsız kalamadı. Ortaya çıkan kargaşayı gidermek ve işin
esasını öğrenmek için Fazıl Ahmet Paşa, Sevi'nin derhal İstanbul'a
gönderilmesini istedi.
Edirne sarayında, Sadaret Kaymakamı Merzifonlu Kara
Mustafa Paşa,
Şeyhülislam Minkarizade
Yahya Efendi ve
Padişah'in imamı meşhur Vani Efendi'den oluşan bir divan kuruldu. Padişah
Sultan IV. Mehmet de divanı 'Kafes'ten' izledi. Divanda, Türkçe konuşamayan
Sabetay için Padişah'ın hekimbaşısı, Yahudilikten dönme, asıl adı Moses Ben
Raphael Abrabanel olan Hayatizade
Mustafa Fevzi Efendi tercümanlık
etti.
Divan reisi: – Karıştırmadığın halt
kalmadı. Uyandırmadık fitne bırakmadın Sabetay Efendi. Haydi bakalım şimdi
göster mucizeni!
Deyince Sabetay Sevi afallar. Ne
yapacağını, ne diyeceğini şaşırır. Mucize göstermesi beklenmektedir. Tercüman,
mucizenin şeklini de anlatır: Sabetay soyunacak, vücudunu en maharetli okçular
nişangâh yapacaklardır. Attıkları oklar vücuduna işlemezse o zaman Osmanlı
Padişahı da onun mesih olduğunu resmi olarak tasdik edecektir. Çünkü Yahudiler,
ona kılıç, ok, tüfek, kurşun işlemez, hatta onu ateş yakmaz, suda boğulmaz diye
itikat etmektedirler.
Divan
huzurunda Müslüman olan Sabetay Veled-i Mordehay veya Sabetay Sevi, üzerine
içoğlanlarına mahsus hamama gönderilerek gusül abdesti aldırılır ve kendisine
Müslüman kisvesi kürk ve hil’at giydirilir ve Aziz Mehmet Efendi adını alır
Sevi'nin Müslüman olması bütün Yahudi
dünyasında şok etkisi yarattı. Hahambaşılık olayı sevinçle karşıladı ve
Müslüman olan Sevi'yi dinden çıkmış saydı. Büyük çoğunluk onun Mesih olmadığına
inanarak Ortodoks Yahudi inancına geri döndü, ikiyüz
ailelik bir topluluk ise İslamiyete geçerek onun yolundan gitti. Bunlar onun
büyük bir hikmete binaen zahiren Müslüman olduğunu, Mesihliğinin bir gereği
olduğu yorumunda bulunurlar. Polonyalı karısı Sara, Sara'nın kardeşi Jacob Kerido'da bu kervana katılır. Sara Fatma
adını, Kerido'da Yakub adını alır.
Sevi, bu olayla taraftarlarına
"Karanlık bir" dönemin başladığını ve bunu "Aydınlık
günlerin"
takip edeceğini söyleyip, aydınlık dönemin başlaması için karanlığın şart
olduğunu dile getirir. Sabetaycılar "Aydınlık Günler" gelinceye kadar gizlenmeye devem
edeceklerdir.
Sevi dinden döndükten sonra bir süre Edirne/Hızırlık yakınlarında bulunan bir Bektaşi tekkesine devam etmiş. Bu tekke
1641-1642 yıllarında "şüpheli" bulunarak yetkililerce kapatılmış ancak IV. Mehmet tarafından zaviye olarak tekrar açılmıştır. Musevi
kaynakları Sevi'nin Sûfîlik ve Bektâşîlikten etkilendiğini ve bu öğretileri
Kabbala öğretisi ile harmanlayarak kendi öğretisine şekil verdiğini dile
getirirler.
Sabetay
Sevi'nin İslam'ı kabul etmesi üzerine takipçilerinin büyük bir kısmı geleneksel
Yahudiliğe geri döner. Sevi, kendisi gibi Müslümanlığı kabul eden takipçisi 200
aileden oluşan bir grup bağlılığını korur ve Selanik'e yerleşerek dış görünüşte
Müslüman, gerçekte ise Sabetaycı-Yahudi olarak yaşamaya devam etti. Bu
topluluk pratikte Zohar'a dayanan mistik bir
yaşamı benimser, Yahudi inancını sürdürür, fakat resmen Müslüman milletine dâhil
olarak yaşarlar. Tarihte dinden dönenler anlamında 'Dönmeler' olarak adlandırılan cemaat böylece doğmuş
olur. Bunların başında Gazze’li meşhur haham Nathan gelmektedir. Genç
Nathan, yeni din yorumu ve Sabetay’ın fikirlerinin tanıtılmasında etkin bir rol
oynamıştır.
Cemaat
dışından izinsiz evlenenler aforoz edilir, böyleleri “Kararmış” diye anılır.
Sabetaycıların kendi aralarında evlenmeleri, onlara has resesif özellikte genetik
problemlerin doğmasına yol açmıştır. https://tr.wikipedia.org/wiki/Sabetayc%C4%B1l%C4%B1k
Sabetyacılık,
Osmanlı-Türk devletini yıkan Batıcı yapılanma İttihad ve Terakki’yi oluşturan
en önemli aktörlerden birisidir. İ.T. kadrosu ağırlıklı olarak, dışarda
müslüman görünerek gizlilik, içerde ise dönmeliğin ritüellerini
devam ettiren bir kadro tarafından yönetilmiştir. Sabetyacılık, Gül-Haçlar, İlluminati
ve Masonluk gibi Batı’daki gizli ezoterik-siyasî kült oluşumlarla iç içedir. İ.T.
içindekilerin çoğu, Sabetaycılığın, dönmeliğin temel kuralı olan, içerde gerçek
isim, dışarıda kod isimle davrandıkları için, kolayca etkin kademelere
gelmişler ve tesbit edilmeleri mümkün olmamıştır.
Kadıyanilik: Geleneksel İslamdan farklı olarak, Kadıyaniliğe
göre, Ahmediye Hareketinin kurucusu olan Mirza Gulam Ahmed, vaadedilen nebi,mehdi ve mesihtir. Ve Allah tarafından insanlara vahiy verilmeye hâlâ devam etmektedir. İsa'nın göğe kaldırılmadığına ve onun
da her peygamber gibi öldüğüne inanırlar.
Bu inançları başta olmak üzere,
geleneksel İslami yorumlardan farklı olduğu gerekçesiyle, diğer İslami kesimler
tarafından, İslam dışı bir inanç olarak kabul edilmiştir.
Ahmediye Hareketi Mirza Gulam Ahmed
tarafından 1889'da başlatılmıştır. Kendilerini inanç bakımından müslüman olarak tanımlayan Ahmediler[1], kurucusu Mirza Gulam Ahmed'in 1908'deki ölümünden sonra Hekim Nuriddin'in başkanlığında devam etmiştir. Pakistan Parlementosu'nun teokratik bir yönetime sahip olması nedeniyle ve
insanların yoğun bir şekilde bu cemaate katılmaları molla rejiminin müdahalesi
ile karşılaşmış ve İslâm dışı bir inanç olarak kabul edildiği için Pakistan'da azınlık olarak tanımlanmış, 1974'deki kararıyla, Kadıyaniliğin Pakistan'daki faaliyetlerini sınırlamış, diğer azınlık inançları ile
aynı haklar ve özgürlükler verilmiş, aynı sınırlamalara tabii tutulmuştur.
Müslüman kesimlerce, İngiliz fidanı
olmakla suçlanmış ancak bu iddiaları kesin bir dille ''iftira'' olarak
nitelendirmişlerdir.
Bugün Hindistan, Pakistan, Afrika, Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık'ın de dahil olduğu 207 ülkede faaliyetlerini sürdüren
Kadıyanilerin sayısının yaklaşık 10 milyondan fazla olduğu
söylenmektedir. Kadıyaniliğin bugünkü temsilcisi, Mirza Gulam Ahmed'in torunu da
olan, Mirza Masrur Ahmed'tir. İnanışlarına göre Mirza Masrur
Ahmed 5. halifedir, Kadıyaniler tarafından "Mesih'in beşinci halifesi" diye adlandırılmaktadır.
Halife sıfatıyla, Avrupa Parlamentosuna davet edilmiş ve 4 Aralık 2012'de Avrupa Parlamentosunda konuşma yapmıştır. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Kadıyanilik)
İslam’da cihad yoktur diyen Gilam Mirza
Ahmed, iş İngiliz çıkarlarını savunmaya gelince, İngilizler için gerekirse
savaşarak ölürüm diyebilmiştir. Nitekim 1.Dünya Savaşı esnasında, başta Çanakkale
olmak üzere bir çok cephede savaştırılan Hind kıtası müslümanları, Kadiyaniler
tarafından ayartılmış ve kandırılmış müslümanlardır. Emperyalizme teslim olmuş
bir İslam dünyası oluşturmanın ilk projesidir Kadıyanilik. Temeli, son yıllarda
çok duyduğumuz “Hoş görü-Diyalog” kavramlarıyla doludur. Bu hareketin
dünyadaki iki merkezi Londra ve Tel Aviv’dir.
Opus Dei
Opus Dei, (Latince: Tanrının işi); 2 Ekim 1928'de Madrid’te sıradan bir papaz olan Jose Maria Escriva de Balaguery Albas tarafından kurulan, katolik bir örgüt.
Tam adı " Sociedad de la Santa Cruz
de Opus Dei" dir. Latince "Tanrının Yapıtı" manasındadır. 1950
yılında papalık tarafından resmen onaylanmıştır. Papalık, güçlü anti-komünist
misyonu nedeniyle açık destek verdiği "Opus Dei"nin statüsünü 1982'de
yükselterek, örgüt önderine, tarikat başkanlarına mahsus "piskopos"
unvanını bahşetti (Devlet, Ocak, Dergah, Tanıl Bora-Kemal Can, s.135-136/
alıntı: Suat Parlar, Silahlı Bürokrasinin Ekonomi Politiği, s. 230)
Opus Dei, İspanyol asıllıdır ve sadece 85 yıllık bir örgüttür. Katolikliğe
sadık Laik iş ve meslek sahiplerini bir araya getirerek Papa’ya Vatikan dışında
destek olacak varlıklı ve iyi eğitim görmüş elit bir kadroyu oluşturmak amacı
ile kurulan ama günümüzde Vatikan’da en etkili olan Laik kurumdur. Gizli bir örgüt olan Opus Dei’nin tüm üyeleri
meslek sahibi Katoliklerden oluşmakta, her ülkede örgütten sorumlu bir Kardinal
bulunmaktadır.
Onlara göre Papa'nın kimliği, Kilise'nin
de, Papalık Makamı’nın da üstündedir. Papa, Tanrı-Krallığı’nın kutsal
önderidir. Böylesine yüce bir mertebeye erişebilen kişi de elbette Olağanüstü bir
kişidir. Bu nedenle Opus Dei, böylesine olağanüstü bir kişi
tarafından temsil edilen Vatikan Devleti’ni yüceltir ve Kilise’yi ikinci planda görür. (wikipedia)
Birincisi, bildiğimiz
kiliseler,ikincisi "Invisible Church" (Görünmez Kilise) diye tanımlanan kilise
kavramıdır.
Sanki yokmuş
gibi bir oluşum.
Protestanlar örgütü gibi faaliyet gösteren bu
kiliseler "İslam inancında olanların, Müslümanlıktan Hıristiyanlığa
geçmesi gerekmez. Oldukları yerde, oldukları gibi kalsınlar, Ama bizim
istediğimiz gibi düşünsünler" görüşünü benimserler.
"Müslüman gibi düşünmek yerine Hıristiyan
gibi düşünsün. Ancak Müslüman gibi yaşadığına inansın."İşte bu
yapılanmaya "Invisible Church" denir.
İkincisi Katolik Kilisesi'nin davet kısmını
yapan çok önemli gizli bir teşkilat var.
Bu kilise teşkilatının adı "OPUS DEİ"olarak bilinir.
"Tanrının İşleri" demektir.
Bu teşkilatın bir rivayete göre 80 bin üyesi olduğu
söyleniyor. Üyelerin tamamı doktor, profesör, gazeteci ve zengin iş
adamlarından oluştuğu söyleniyor. Hücreler halinde çalışır. Bu hücre
çalışmasını sıkça duyduğumuz Hizbullah'ın yapılanmasında da görmekteyiz.
Hücrenin başında bir kardinal bulunur,
Kardinali Papa tayin eder, Onun altındaki herkes hangi ülkede ise o ülkenin
insanlarından oluşur fakat onlar o ülkenin yasalarına tabi olmak yerine
doğrudan doğruya Papaya biat ederler. Bu da bir ülkede "Opus Dei" nin
ne denli etkin uygulama alanı bulduğunu gösterir.
İşte o Papanın
hazırladığı"Opus Dei"çok önemli bir girişimde bulundu.
Dedi ki: "Öncelikle okullar açmalıyız."
Ve 1962"den 1984 yılına kadar dünyanın çeşitli yerlerinde, 463
üniversite, 2112 de ilköğretim okulu açtılar. Bunu da "Opus Dei" nin
en önemli girişimi olarak Papalık, misyonerliğin çağrı kısmını
gerçekleştirdikleri gerekçesiyle kutsadı. (Ahmet Dursun, http://toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1147.0)
Şarlatan Gülen, Sabetay Sevi’nin izinden
gitmiş ve hep onun varlık gösterdiği yerlerde yaşamıştır.
Erzurum’da yaşayan bir aile olarak,
anne-babası tarafından iki oğluna Mehdi ve Mesih isimleri verilmiştir.
Pensilvanyalı Şarlatan F.Gülen nedense,
onca şehir dururken, Erzurum’dan kalkıp, taa Edirne’ye gelmiştir. Burada Sabetay
Sevi’ye bağlı Kapaniler tarafından sürekli himâye altına alınmıştır. Bu himaye
askere gittiğinde de devam etmiştir. Edirne-Tekirdağ ve
Kırklareli’nde hep Sabetaycılığın etkin olduğu yerlerde görev yapması
sağlanmıştır. İngilizce bile bilmeyen bu adam, 1959-1964 yılları arasında,
Edirne’deki Amerikan Kültür Merkezinin müdavimi olmuştur. İzmir’de ise
Kestane Pazarı Sabetycıları tarafından önü açılmıştır. Artık iyice
belli olmuştur ki, kendini Mesih olarak pazarlayan ve İzmir’i merkez tutan
Sabetaycılığın himayesi altında, Fetö hareketine yol verilmiştir.
FETÖ’nün başı, kendini İsa-Mesih zanneden
Pensilvanyalı şarlatan şeytan Fettoşa gelince, Şarlatan şeytan F.Gülen,
örgütünün metodunu yukarıda saydığımız 4 örgütün yapısını
harmanlayarak, yepyeni bir örgüt ortaya çıkarmıştır.
Bu 4 esrarengiz örgütü
bir arada anmamım sebebi, Fetö’nün bu 4 esrarengiz örgütün karışımından
oluşmuş, nev-i şahsına münhasır örgüt olmasından dolayıdır. Fetö,
Sabetaycılar gibi, ev içinde kendi inancını yaşayan, dışarda ise ortama uygun
bir inanç gösteren; Kadıyaniler gibi, Müslüman camia yönelik düşünce
söylemlerinde, Ehli Sünnet inancını yozlaştırıcı ve emrinde olduğu Küresel
Haçlı-Siyonist çetenin emellerine hizmet edici bir tavır sergileyen; Haşhaşîler
gibi, emniyet ve askerî kurumlarda, eylemini gerçekleştireceği son ânâ kadar
belli etmeyen, fedailerden (yalnız Fetö cesur değil sinsi) oluşmuş bir yapıda
ve son olarak ta, Opus Dei gibi, ekonomik ve eğitim alanında küresel çapta ve
devasa bir örgütlenmeye sahip olmasıdır.
Oysa yukarıda bahse
konu olan her bir ezoterik örgüt, sadece bir noktada özellik gösteriyordu.
Yani, Sabetaycılar, gizlilikte, kripto şahsiyete sahip olmakta; Haşhaşiler, ölümüne
kendini fedâ edeceği âna kadar, kendini belli etmemekte, Kadiyanîler ise kendini
Mehdiyet hareketi olarak lanse etmekte, Opus Dei ise, seçkin ekonomik ve eğitim
ağına sahip küresel bir örgüt olarak faaliyet göstermektedir. Bu örgütlerin
hemen hemen hepsinde ezoterik bir yapıya sahiptir.
Bir Fetöcü, aynı ânda, bu
yukarıda saydığımız örgüt yapılarının hepsine uygun davranabilmektedir.
Yıllardan beri
söylediğimiz gibi, Fetö bu özelliği sebebiyle, 1500 yıllık İslâm tarihinde
vuku bulmuş en tehlikeli bir örgüttür. Temel özelliği, İslam dünyasının itikad
ve devlet –teşkilat merkezi Türkiye-Anadolu Müslüman Türk ve Kürdün,
önce itikadıyla oynayarak, sonra da kendine biat ettirerek, bütün İslam
âlemini, haçlı-Siyonist küresel emperyalizme peşkeş çekme operasyonun adıdır.
Şeytanî bir yolla ve
Ehli Sünnet itikadını ifsad edici bu sapkın, ezoterik mesihçi hareket, şayet
başarılı olsaydı, Batı, küresel çete, birkaç asırlığına, İslâm âlemini belki de
tümden teslim alacaktı.
Yorumlar
Yorum Gönder