BATI CEPHESİNDE YENİ HİÇBİR ŞEY YOK!
Fazıl Duygun
10 yıl önce, Ankara-Kızılcahamam cezaevinde yazdığım ve Batı-ABD'yi analiz ettiğim makalelerimden birisi daha.
Aylık dergisi, Kasım 2010
Bugün Batı, modernizm çağından daha tehlikelisi
de, böyle bir dertle karşı karşıya olduğunu, görmek ve bilmek istememesi. Yani
kangren olmuş bünyenin, afyonla kendini uyuşturarak, yaşayabileceği hevesine
kapılması gibi bir manzarayla karşı karşıya...
Batı hayat tarzı, son beş asırdır tam manasıyla ciddi bir
fikir çölüne dönmüş halde. Rönesanstan beri Batı ilk defa fikirsizlik ve
felsefesizlik bataklığına saplanmış durumda. Aslında, fikirsizlik ve
felsefesizlik bataklığına dönüşme hali 1950’li yıllarda kendini iyiden iyiye
kendini göstermeye başladı; ancak 2. Dünya Paylaşım Savaşı’nın galibi ABD’nin,
savaştan sonraki kapitalist zenginlik rehaveti, Hollywood ve medya makyajı ve
teknolojik gelişmenin getirdiği askeri üstünlük, bu fikir bataklığının üzerini
örttü. Bu örtü, belki Batı’nın çöküşünü 50 yıl geciktirmiş olsa da, manevi
çöküşünü fazlasıyla hızlandırdı.
Batı medeniyetinin teknolojisiyle makyajı yapılmış putu ABD,
görünüşte Batı medeniyetinin maddi gelişme ve refah seviyesi olarak en üst
seviyesini gösteriyor olsa da, gerçekte Batı medeniyeti ağacını içten içe
kemiren bir kurt vazifesi görmüştür. Teknoloji ve ekonomik refah putu ABD,
kendisini doğuran Batı medeniyetini, tıpkı Roma sonrası bin yıl süren bir
karanlık çağ gibi, yine asırlar sürecek yeni bir karanlık çağa sokmuştur. ABD
nezdinde, Batı medeniyetinin temel sac ayaklarını şöyle tasnif edebiliriz:
A-
Kapitaist ekonomik güç
B-
Hollywood ve medya propaganda gücü
C-
Putlaştırılan teknolojiye dayalı askeri güç
Bugün ABD, kendini oluşturan bu üç temel sahada büyük bir
çöküşün içine girmiş durumdadır. Bu çöküşün çözümünü bulmak bir yana daha fikri
ve felsefi çaba bile görülmemektedir. Anlaşılan, hayatın bu kadar
materyalistleşmesi, çöküş halindeki bir toplumun üstad Necip Fazıl’ın tasviriyle ‘’ Felix Culpa- Mutlu Cürüm’’ dolu bir
hayata devam etmesine yol açıyor. ABD’nin bu halini son New York gezisinde
şöyle anlatmış Serdar Turgut:
‘’Bütün bu gelişmeler, dünyada ve özellikle trendsetter olan
Amerika da olağanüstü orijinal fikir
yoksunluğu yaşanmasından kaynaklanıyor. Yeni fikirler yaratmak açısından ABD ve
Batı dünyası şu anda çöl gibi. Arada bir vaha sayılabilecek yeni
fikirler ortaya gayet tabii ki atılıyor, ama etkili olamadan yayılıp güçlenmeden
sönüp gidiyor.
Bu durumda daima hareket halinde olması gereken kapitalist
sistem, duranlığa tahammül edemeyeceğinden eskiden ortaya atılmış ve tutmuş
fikirleri, kültürleri yeniden getirip önümüze koyuyor... ...Orjinal yeni fikirler ortaya atılamadığından hayatın dışında
kalmamak için çalışanlar, çareyi eskiyi yeniden yaratmakta buldular. Bunun
işaretlerini her alanda görebiliyoruz. Hollywood şu anda tarihin en büyük
kriziyle karşı karşıya. Bu bir para krizi değil; çünkü suratları mavi
renkteki beyaz yaratıkların hareketlerini 3D’de (Avatar 3D) izlemeye para
verebilecek kültür var oldukça, Hollywood para kazanmayı rahatlıkla sürdürür.
Ama asıl kriz, ortada orijinal bir fikir bulunmamasında. Film yapılması için
yaratıcı fikir gelmiyor bir süredir. (Habertürk, 4 Eylül 2010)’’
Serdar Turgut’un açıkça ifade ettiği gibi, Amerika’da ve
Batı’da sadece medya sahasında değil, ekonomi ve askeri saha başta olmak üzere,
sağlıktan siyasete hiçbir sahada fikir kırıntısı bile mevcut değil. Var olan sadece eskinin yeni bir makyajla
sunulmasından ibaret. Putlaştırılan teknoloji ise, bu çöküş ortamında,
fikirsizlik batağını ve fikre olan ihtiyacın üstünü örterek, Amerikalıların bir
süre daha ‘’felix culpa-mutluluk cürüm’’ işlemesine yol veriyor. Teknoloji birbirinden kopmuş ve gittikçe
birbirine rakip olan parçalanmış uzmanlık sahaları doğuruyor. Yüzlerce
uzmanlık sahası, kendilerini bir araya toplayacak ve bir düzene koyacak bir üst
fikir üst dilden mahrum, karanlık tünelde, fenersiz olarak kendi başına
gidiyor.
ABD ve
Batı modernizmin getirdiği dertlerden kurtulmak için postmodernizme sığındı
ama, bu çöküşünü daha fazla hızlandırmaktan başka bir işe yaramadı. Modernizm yani,
akli ve ölçülerle ifade etme anlayışı yerini, yok sayılan bu dünyanın haz
yönünden, aklı peşine takmasıyla yeni bir dünyaya girdi. Ruhi veya nefsi insan
olmanın temel hislerini ve dürtülerini reddeden, yok sayan modernizmin; onları
akılla yok edebileceğini, dönüştürebileceğini iddia eden modernizmin; sonunda
baskı altında tuttuğu bu his dünyasının, özellikle de ‘’nefsi-hazcı’’ kesimine
teslim olmaktan kurtulamadı. Dün putlaştırılan akıl ve madde, bugün insan
nefsinin haz-hedonizminin peşine takılarak, onun hizmetine girdi. Neticede, yok
sayılan metafizik dünyanın ızdırap ve fikir çilesi kısmı, bu seferde
hazcı-hedonist duygularla iyice görünmeden gelinip bastırıldı. Bugün Batı, modernizmin
çağından daha tehlikelisi de, böyle bir dertle karşı karşıya olduğunu, görmek
ve bilmek istememesi. Yani kangren olmuş bünyenin, afyonla kendini uyuşturarak,
yaşayabileceği hevesine kapılması gibi bir manzarayla karşı karşıya...
Bu fikirsizlik bataklığı, başta Amerika olmak üzere Batı’yı
çok övündüğü şu üç temel sahada vurmuştur.
Ekonomik refah, teknolojik ve askeri üstünlük ve medya dünyası.
Barack Obama’nın ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte, iki ana konuda, hem ABD
kamuoyuna ve hem de dünyaya bütün bir umut pompalandı. Bunlar:
A- Ekonomik krizin sona ereceği
B- ABD işgal güçlerinin Irak ve Afganistan’dan birkaç yıl
içinde geri çekilebileceğiydi. Batı
kapitalist hayat nizamının bütün dünyayı ihtiva edip, dönüştürmesi neticesi,
ekonomik ve sosyal ilişkilerde mekanik katı devlet sınırlarını aşan ve adına
küreselleşme denen yeni bir süreç başladı. Medya ve ulaşım ağlarının öncülük
yaptığı ve sınırları bertaraf ettiği bu yeni süreç, karmakarışık bir dünya
tasavvufunun oluşmasına sebep oldu. Küreselleşen dünya ile birlikte, dünyanın
bir ucundaki hadise, kısa zaman içinde dünyanın diğer ucundaki toplumları ve
devletleri etkilemeye, sarsmaya başladı.
Fizikteki
kelebek etkisi ve mekanikteki domino teorisini de içine alacak şekilde izah
edilen, küreselleşme çağıyla birlikte, Afrika üzerine kanat çırpan bir
kelebeğin meydana getirdiği hava dalgalarının uygun şartları yakalamasıyla
birlikte, Atlas Okyanusu (ABD) üzerine kasırgalara sebep olması gibi veya
binlerce domino taşının dikey suretle dizilmesiyle oluşturulmuş bir serinin
içlerinden sadece bir taşın yıkılmasıyla birlikte baştan sona yıkılması gibi
bir kaos ve zincirleme hadiseler çağına girmiş bulunmaktayız.
Küreselleşmenin tetikleyici motoru, özellikle de ekonomi
sahasında, ABD olduğu için, burada meydana gelen bir tekleme bütün dünyayı anı
anda sarsabilmekte. Veya Madagaskar Adası’ndaki bir şirketin borçlarını
ödeyememesi, ABD üzerinden bütün dünyayı şoke edebilmektedir. ABD’de son
iktisadi çöküş manzarasını gösterelim:
‘’Bush devrinde, morgıç kredilerinin geri ödenememesi
sonucu, bugün orta ve lüks kademede 20 milyon evin icraya düşmesiyle tetiklenen
kriz, ABD’nin dünya çapındaki banka, finans kurumlarını ve şirketlerini
batırdı. Neticede işsizlik fırladı gitti. Bir iç isyandan çekinen ABD devleti,
Obama’yla birlikte banknot matbaalarını 24 saat çalışır hale getirdi. 2008-2010
arası trilyonlarca dolar basılarak, şirketlerin ve bankaların hesabına
yatırıldı. Bundaki gaye bu yolla paranın halka ulaşması, şirketlerin işçi
alımlarına başlaması ve ekonomik çöküşe dur denilerek yeniden toparlanmaya
başlamaktı. Ama neticede görüldü ki; basılan parayla işsizlik azalmadığı gibi
ABD tarihinin şimdiye kadar görmediği devasa bütçe açıkları ve gelecekte
yaşanacak müthiş bir enflasyon tehlikesi belirdi.
Şüphesiz ABD’yi bu uçuruma sürükleyen şey, hem kapitalizmin
insanı dışlayan, hayali borsa sistemi ve hem de büyük bir iştahla işgal ettiği
Irak ve Afganistan’daki sünni direniş karşısında uğradığı büyük bozgunlardır.
Bugünlerde, neredeyse 5 trilyon dolar masrafa yol açtığı itiraf edilen bu
askeri bozgunlar, borsayı uçuran morgıç sisteminin ne kadar büyük balon
olduğunu apaçık gösterdi. Irak sünni direnişçileri ve sünni Taliban vurdukça ABD’nin morgıç ve borsa balonu patladı. Patlayan borsa ve morgıç
balonları neye mi yol açtı?
A- ABD tarihinin en büyük iç ve dış borçlanmasına (14
trilyonu Federal borç olmak üzere, eyalet borçları da dahil 25 trilyon dolara
yakın iç ve dış borç)
B- Müthiş bir işsizlik
C- Hiperenflasyon tehlikesi (1-2 yıl içinde yaşaması
kaçınılmaz)
D- Teknolojik ve askeri yatırımlar, Ar-Ge bütçelerinde büyük
kısıtlamalar
E- En önemlisi ABD
rüyasını yaşadıkları evlerini, izlerini kaybeden, ABD’nin bel kemiği olan,
umudunu yitirmiş orta tabakada ki 20 milyon ailenin bir iç savaş tehlikesine
yol açabilecek öfkesi.
Amerikan şehirleri ışıksız kalmaya başladı. devasa otoyollar
bakımsızlıktan çukurlar içinde... Şu ana kadar en az 10 milyon ev icraya
verildi. 11 milyon ev ise sahiplerinden alınmak üzere... Eyaletler, sınırları
içerisindeki askeri üsleri bile satışa çıkarmış halde... En zengin Kaliforniya
Eyaleti başta olmak üzere bütün eyaletlerin büyük bir krizle boğuşmaya
başlaması.
Değeri 1 milyon doların üzerinde ev alan zenginlerin
parasızlıktan borç taksitlerini ödeyemez hale gelmeleri ve milyonları bulan bu
zenginlerin çöküşüyle birlikte son umutların da yitip gitmesi... Bir siyahinin
başkan olmasıyla birlikte (Her ne kadar
beyaz zihniyeti olsa da) WASP damarının öfkeli bir şekilde kabarması...
vs...
ABD’nin yakın bir gelecekte yaşaması büyük ihtimal dahilinde
olan son ekonomik darbenin izahını, Sabah Gazetesinin, severek okuduğum felaket
tellalı baş yazarı Erdal Şafak’tan okuyalım;
‘’HinderBurg kehaneti Wallstreet’te genel trendin yükseliş
yönünde olduğu herhangi bir seansta işlem gören hisse senetlerinin en az
%2,2’si, son 52 haftanın en yüksek değerine ulaşırsa, yine en az %2,2 si son 52
haftanın en düşük değerine inerse, yandı gülüm keten helva! En az %25
olasılıkla ufukta çok güçlü bir deprem var demek. Bir başka deyişle, ‘New York
Steak Exchange’de büyük bir çöküşün fay hatları harekete geçti demek. Böyle bir
çöküşün ya da depremin vadesi de hesaplanabiliyor. Hinderburg kehanetinin
gerçekleştiği andan 36 gün sonra!
Neden durup duruken ‘Hinderburg Kehanetinden söz edip
duruyoruz? Çünkü WallStreet’te bu kehanet 13 Ağustos’ta gerçekleşti. O gün New
York borsalarında işlem gören hisse senetlerinin %29’u son 52 haftanın en
yüksek değerine ulaştı. %26’sı da son 52 haftanın en düşük değerine indi.
Peki kehanet gerçekleştiğine göre 13 Ağustos’tan itibaren 36
gün içinde WallStreet’te çöküş yaşanır mı? Dedik ya %25 olasılıkla, ki bu oran
yatırımcılara göre çok ciddiye alınması gereken bir oran. Ve bir soru daha: O
korkula çöküş patlak verirse, borsa ne kadar düşer? - En az %15.
Ve bir not daha: New York Borsası’da geçmişteki en büyük
düşüşlerin ya da çöküşlerin tümünden önce ‘HinderBurg Kehaneti’ gerçekleşti. Ah
unutmadan: Son dönemdeki tüm finansal depremlerin (Asya Krizi, Rusya Krizi ve
etkisini hala gösteren son büyük kriz) ardındaki adamlardan biri olarak
gösterilen dünyanın en ünlü Hedge Fund’larından birini (Duquesne Capital
Management) yöneten ve dokunduğunu altına çevirmesi nedeniyle ‘Midas’ lakabıyla
anılan Stonley Drucken Miller’in ortada hiçbir neden yokken, delicesine para
kazanırken ve henüz 57 yaşındayken benden bu kadar deyip pürtelaş kepenk
indirmesi de ne demek oluyor? Hayırdır inşallah!’ (Sabah, 27 Ağustos 2010).
Erdal Şafak tıpkı 2008 küresel kriz öncesi ( taa 2006’dan
beri) tahmin ettiğimiz, olması muhtemel dediğimiz tarihlerde gerçekleşen büyük
çöküşleri yakından tasvir ettiği gibi en geç 2010 yılı Kasım ayı ABD’nin yere
tam olarak serildiği yıl olacak inşallah. ABD’nin,
yani kapitalizmin tapınağının dünyaya sunabileceği yeni bir fikir yok artık!
Yeni ABD diye tesmiye edilen devlet kapitalizminin mabedi Çin ise ABD
tüketmediği sürece ‘aç’ kalacaktır. Çin, insanlarını üç kuruşa esir gibi
çalıştıracak, ucuz fiyattan Amerika’ya ihracat yapacak, bu ihracattan kazandığı
dövizleri de ABD hükümeti, yani devleti çökmesin diye yakında değeri 5 para
etmez devlet tahvillerine yatıracak.
Yıllardır süregelen bir kısır döngüyü ne Çin- Japonya
tanıyabilir artık ne de ABD onlara posta koyabilir. ABD’nin Çin’e fikir diye sattığı şey; 20 kat ve üzeri 6000’den fazla
gökdelene sahip, New York’u bile bu alanda geçmiş ve bu sebeple her yıl 5 cm
çöken Shangai şehrini inşa ettirmesi olmuştur. Yıllardır söyler dururuz,
birinin çöktüğünde öbürünün de çökeceği gerçeği ve korkusu üzerine inşaa
edilmiş metazori bir ilişki fazla devam edemez. İp incelmektedir ve çok yakında
kopacaktır.
ASKERİ
SAHADAKİ ÇÖKÜŞ
Batı emperyalizminin tarihteki en büyük gücü olarak
vasıflandırılan ABD, kaba güce ve sofistike teknolojiye dayalı, ancak, insan ve
toplumu dışlayan askeri bozguna uğramıştır ve uğramaya devam etmektedir. En
sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim:
‘’ New York Times’ın
editörü Ferid Zekeriya’nın yılbaşındaki uzun bir makalesinde ifade ettiği gibi;
ABD’nin Afganistan ve Irak’taki zaiyatı muazzam bir büyüklüktedir. ‘’ Bu
kayıplar kaybedilen asker sayısı ve imha edilen silah, askeri techizat ve
askeri harcamaları ihtiva etmektedir. Geçtiğimiz ay ABD derin devleti
içerisindeki çekişmede Demokrat Parti
ve Barrack Obama’dan yana tavır koyan İngiliz-Protestan kanat, Yahudi-Siyonist
ve neocon ittifakına bir darbe vurmak için yaklaşık 90 bin sayfadan oluşan
Afganistan işgaline dair resmi belgenin kamuoyuna açılmasını sağlamıştır.
Bu resmi raporlara göre, ABD işgal ordusu anca teknolojik üstünlüğüne rağmen
Taliban’ın ateş gücü karşısında neredeyse helikopter bir çaresizliğin içine
düşmüştür. Irak’ta aldığı büyük bozgunun aynısını bu kez Afganistan’da almak
üzeredir. Irak’taki askerinin yarısını ancak kaçırabilen ABD, 9 yıl önce 5 bin
coni ile işgal ettiği Afganistan’a bugün 130 bin asker göndermek zorunda
kalmıştır. 130 bin asker bulundukları işgal üslerinde, Taliban saldırısı karşısında, saatlerce sığınaklarda saklanmak zorunda kalıyor.
(İngiliz The İndependent Gazetesi).
ABD, Irakta uğradığı hezimeti, üstünü örterek basit bir
başarısızlık gibi göstermek istemekte ancak dünyayı artık kandıramamaktadır.
ABD o kadar büyük bir çaresizlik içerisindedir ki; Serdar Turgut gibi bir yazar
şunları yazabilmiştir:
‘’Amerikan Genelkurmay Başkanının, Türkiye ziyareti
başladığı için bu konuyu yazmak istedim. Amerika’da entelektüeller tarafından
takip edilen tüm dergilerde ‘’Amerikan
askerlerinin gücünün sınırları’’ tartışılıyor. O gücün sınırlarına
gelindiği, ABD’nin ne yapacağını tam bilemediği ve kendisine yön biçemediği
yoğun biçimde tartışılıyor. Dün gelen komutan bize pek çok talep
sıralayacaktır. Bunlara cevap verirken ‘’ peki ama sizin ne olacağını belli
mi’’ diye düşünerek tavır almanın yararı var. (Habertürk 4 Eylül 2010)
Yani amiyane tabirle ‘’Posta koymanın tam zamanı’’ demek
istiyor Serdar Turgut. Teknolojik üstünlüğünü fikir diye yutturmaya çalışan
ABD’nin insansızlık üzerine bina edilmiş askeri yapısı artık dünyaya herhangi
bir fikir veremediği gibi, korkutamıyor da …
Kısaca
ABD ve Batı, askeri üstünlük açısından da tükenmiştir. Artık askeri sahada da
Yeni Bir Şey Yok Batı Cephesinde!
Yorumlar
Yorum Gönder