Ulus Devlet, 15 Temmuz direnişi ve Küreselci işgal
Fazıl DUYGUN
Twitter: @fazilduygun
Facebook: Fazıl Duygun
18
yıl önce Sahibi ve sorunlu yazı işleri müdürü olduğum Yeni Nizam dergisinde
çıkmış olan yazılarımı, güncelleyerek siz okuyucuların dikkatine sunmak
istiyorum. 19 yıl önce, küreselleşmeye ve dünyaya nasıl baktığımı, 15 Temmuz
direnişimizin ne anlama geldiğini bu makalemde kısaca anlatmak istiyorum.
Bugün
adeta beynimize kazınmak istenen ve olmazsa olmaz bir dayatmayla karşı karşıya kaldığımız
bir kavramla yaşıyoruz: "
Küreselleşme"
Bu kavram, ne mânâya geldiği ve insanlık
tarihinde neler getirip neler götüreceği
hiç hesaba katılmadan ulu orta konuşulmaktadır. Küreselleşmenin ne mânâya geldiğini
anlayabilmek için, 18.asır, 19.asır ve 20 asrın ilk yarısındaki siyasî, iktisadî, ilmî ve sanat
yönleriyle bilinmesi lâzımdır. Siyasî
açıdan, en azından aynı inanca ve dile sahip milletleri ve toplumları içinde
bir bütün halinde yaşadığı geçmişin o büyük imparatorluklarının, Batı düşüncesindeki büyük değişimler sonucu oluşan
ferdiyetçilik ve milliyetçilik akımlarının tesiriyle parçalanıp tarihten silinmeleri
sonucu, oluşan boşluk, milli denilen ama millilikle pek alakâsı olmayan Ulus devletler
tarafından doldurulmuştur.
Batı’nın kendi içerisindeki çatışmaların tabii bir
sonucu olan bu ulus devletler, Batılı olmayan milletlere, Batı kültür ve
anlayışıyla yetişmiş kadroların çoğu zaman zulüm ve baskı ile kabul
ettirdikleri bir vakıadır. Özellikle
Ümmet şuuruyla yetişmiş ve millet olma anlayışını ümmet olmanın bir vasıtası
olarak gören İslâm toplumlarında ulus devletler büyük bir yıkıma sebeb
olmuştur. (Ulus, Laik-Seküler ve Batıcı bir anlam verilmiş ve milliliği dışlayan bir kavramdır)Aynı dine inanan, hattâ aynı dili konuşan İslâm toplumları adeta cetvelle çizilen ve ilerde bu kardeş
toplumları birbirine düşman eden
sınırlarla bölünmüşlerdir. İslâm toplumları üzerindeki Batı tipi bu
oluşumlar, Batı’da eğitim görmüş siyasî kadroların, yine Batı’nın desteğini almaları sonucu zorla meydana getirdikleri
oluşumlardır. Yaklaşık bir buçuk asırdır, el ense yaparak vatanlarını Batı’ya
pazarlayan bu ihtiyarlamış kadrolar "bu iş hep böyle gider"
düşüncesindeyken, Batı’nın kendi içerisinde meydana gelen yeni oluşumları
görememişler ve neticede adeta bir totem gibi sarıldıkları, milli değil (laik
ulus)devletçikleri ve iktidarcıkları sallanmaya başlamıştır. Aslında bu
kadrolar hiçbir zaman kendi orjinalliklerini gösterecek bir düşünceye sahib
olamamışlar, işin kolaycılık tarafından işi hep taklitle götürmüşlerdir.
İster
Arab ülkelerindeki Nasyonal sosyalist kadrolar olsun- kendilerini tarif ederken
bile Batı’nın diliyle tarif ediyorlar-
ister Türkiye’deki gibi milliyetçilik değil, ulusalcılık taslayan kadrolar
olsun... Hepsi programlanmış ve aynı
tornadan çıkmış ihraç mallarıdır.
Bunların ulusalcılıkları da, Batı
hesabına ve kendi halklarına karşı horozlanmak olmuştur. İdealsiz veya
pozitivizmi ideal haline getirmiş bu kadroların nesilleri ise bugün adına
küreselleşme denilen, hayvandan aşağı
bir sürüleşmenin temsilcileridir.
Kaderin garib cilvesine
bakınız ki, Batıcı ulusalcı kadroların kurdukları ulusalcı devletler ve
devletçikler, yine onların çocukları tarafından ve yine Batı hesabına tasfiye
edilmek üzeredir....
Yani arkaik Batıcılığa bağlı kadrolarla, eşcinselliği hayat
tarzı haline getirmiş üçüncü cins(!) olmak için yanıp tutuşan sefih
torunlarından müteşekkil kadrolar kıyasıya bir savaş içerisindedirler. Kimler
yoktur ki bu kadrolar içerisinde. İslamcı ulusalcı geçinen ve dün putçu
dedikleriyle bugün kol kola yürüyenleri mi ararsınız, yada bunlardan ayrılıp
"yok abi, Amerika olmadan bu iş olmaz biz ona- liberalizme,
demokrasiye- iman ettik, gerektiğinde bir ensestle- aile içi sapık- bile kardeş
kardeş yaşamalıyız" diyen postmodern İslamcısını mı(!)?FETÖ gibi doğrudan
Haçlı –siyonist emperyalizmin veya ezoterik küreselci sapkınlığın taşeronu sapkın yapıları mı? Kemalizmin korunmasını vatanın korunması sayan ve güya
vatan topraklarının Batı'nın ve/veya Küreselcilerin değerlere, ahlakını, ekonomisini, toprağını imha edip, bir paçavraya dönüştürülmesinin,vatanı satmakla aynı olduğu için, bu ikisinde de bir beis görmeyenler, işte bunlar, dünkü Batıcı
ulusalcıların küreselci çocuklarıdır.
Onlar ki, 15 Temmuz işgal girişimi sonrası, gittikçe millileşen ve milletin devleti hâline gelen Türkiye Cumhuriyetinin yıkılması, Anadolu topraklarının NATO tarafından işgal edilmesi için, ellerinden gelen her şeyi yapmaktadırlar.
Kısaca şöyle açıklayabiliriz: içinde son demlerini yaşadığımız ve
çökmüş olan arkaik Batılı ve Batıcı
yapı, zaman ve zemin şartlarının değişmesi sebebiyle kendi içerisinde bir
transformasyona gitmektedir. Peki tabiidir ki, bu transformasyon,
kendisine tabii güçleri de etkileyecek ve zorlayacaktır. Kısacası, adeta
cetvelle çizilmiş bir çercevecikler ülkeleri olan, Batılı olmayan devletçikler
tasfiye edilecektir. Sanayi, teknoloji, sermaye birikiminin sahibi Batılı
devletler, geçmişte işlerine gelen , ancak şu an için kendilerine bir yük
olan, sınırlarla, gümrük duvarlarıyla ve hükümet politikalarıyla korunan
montajcı yerli sermaye artık taşeronluk görevinden alınacak ve bu iş
sınırlarının da ortadan kalmasıyla birlikte , taşeronlara ihtiyaç kalmadan
doğrudan efendi eliyle yerine getirilecektir. Bugüne kadar, Batı’nın
tavsiyesiyle onlardan borç alınarak kurulmuş bütün tesisler kelepir fiyatına
esas sahiplerine geri verilecektir. Vurguncu TÜSİAD’cılar ise, Batılı
Holdinglerde basit birer müdür olacaklardır.
İşte Türkiye ve Türk milleti, 15 Temmuz direnişiyle beraber
kendini bu boyunduruğa sokmamak için, Küreselciliğe dünden meyilli olan TÜSİAD
gibi küresel finans sermayesinden bağımsızlaşarak, gerçek anlamda, yerli ve
milli teknoloji ve üretim sanayiine dönüş sancıları yaşamaktadır. Son 1 yıldır
maruz kaldığımız Döviz kuru saldırıları da, içerideki sermayenin üretime doğru
kayışını engellemek içindir.
Yorumlar
Yorum Gönder