ABD'nin çöküşü 2008 krizi öncesi ve sonrası yazılar.
Morgıç
ne İster?
Ahmed
Birgivi
Baran
11- 22 Mart 2007
“Önümüzdeki birkaç ay içerisinde ve en geç 2 yılda, milyonlarca Amerikalı, Amerikan rüyasını yaşadıkları evlerinden kovulacak!
**
Uzun vadeli taksitle ev alma sisteminin adı olan “mortgage-morgıç”
sistemi, Türkiye’de de yasalaşarak yürürlüğe girdi. Sistemin vatanı ABD olup,
tıpkı bütün ekonomik faaliyetlerin götürüldüğü son nokta olan borsada ayak
oyunlarının esaslı sahası olagelmiştir.
Morgıç sistemi kısaca şöyle işler. Bankalar, şirketlerle
anlaşarak, ev almak isteyenlere uzun vadeli ve görünüşte oldukça düşük faizli
ev satınalma kredisi verir. Yüzbinleri bulan bu uzun vadeli kredi alacakları
bankalar için finansal bir portföy vazifesini görüp borsada işleme konularak,
gelecekteki alacaklar üzerinden ikinci bir kazanç kapısı açılır. Böylece banka
çift taraflı bir kazanç içerisindedir.
Ancak morgıç sistemimin yürüyebilmesi için olmazsa olma olan 2
şart vardır. Bunlar:
a- yıllık enflasyon oranının
ortalama en fazla %5 civarında seyretmesi, buna bağlı olarak ta;
b- yıllık faizlerin bu
seviyelerde tutulması
Bu uygulama ABD’de uzun bir süre devam ettirilirken, küresel çapta uygulanması ise tam bir
toplumsal facialara sebeb olmuştur.
Bunun en tipik misalî ise, 1997 yılına kadar Asya’nın en iyi
ekonomisi olarak gösterilen Güney Kore’nin bir ânda kendisini büyük bir mali
kriz içerisinde bulması ve neticede, ülkenin borçlarını ödeyebilmesi için
Koreli kadınların kollarındaki bilezikleri bile satar hâle gelmiş olmalarıdır.
Sadece bununla da kalmamış ülkenin büyük şirketleri teker teker ve sudan ucuz
fiyata ABD ve Avrupa kartellerinin eline geçmiştir, özellikle de otomotiv
sanayi. Ve G. Kore IMF’ye teslim olmuştur. Peki G. Kore bu hâle nasıl
düşmüştür. Yurt dışından gelen yabancı yatırım fonları, hızla emlâk piyasasına
akmaya başlamış, ülkede inşaat faaliyetleri hızlanmış ve neticesinde, emlak
fiyatlarında büyük bir şişme meydana gelmiştir. Emlâk alım satımı ile uğraşan mali fonlardan elde ettiği kâra doymuş
bulunan bu sıcak para baronları bir ânda ülkeden çıkmaya başlayınca, Seul
Borsası, dünya borsalarını da peşinden sürükleyerek, yere çakılmış ve binlerce
şirket ve banka iflâs etmiştir. Üstelik G. Kore’de faizler ve enflasyon
Türkiye’ye göre oldukça düşük seviyelerde iken. Türkiye’de ise daha yasa
çıkmadan Bankaların yurtdışından dövizle borçlanarak içeride milletimiz
everdiği uzun vadeli kredilerle bu sistem hayat geçirilmiştir. Yine İnşaat
faaliyetlerinin artmasıyla birlikte, Türk şirketleri ve bankaları Hazine
garantili olarak, devletten 2 kat daha fazla borçlanmış hâldeler.( toplam 200
milyar Dolarlık dış borç içerisinde Bankalar ve Şirketlerin Hazine garantili
borçları 140 milyar doları bulmaktadır)
Morgıç sistemi şu ân anavatanı ABD’de bile çökmüştür hem de bir
haftada 500 milyar dolarlık bir gelir kaybı meydana getirerek. Buna sebeb olarak ta özellikle Irak ve
Afganistan savaşlarının ABD ekonomisinde meydana getirdiği 4 trilyon Dolarlık
maliyetin ülkedeki enflasyonu arttırmasıdır. Daha 3 yıl öncesine kadar yıllık
enflasyon oranının %3’ler seyrettiği ABD’de, artık adeta Türkiye ile
yarışırcasına aylık yüzde bir tırmandığı
ve buna bağlı olarak maliyet faizlerinin artmasıyla birlikte, borsada işlem
gören lokomotif unsurlarda morgıç şirketlerine ait hisselerin çökmesiyle neticelenmiştir.
Nitekim, ABD’li iktisatçı Carloyn Baker yazdığı “Serfliğe
Geridönüş mü?” isimli makalesinde, ABD halkının yaşayacağı felaketi şu
şekilde özetlemiştir: “Önümüzdeki birkaç
ay içerisinde ve en geç 2 yılda, milyonlarca Amerikalı, Amerikan rüyasını
yaşadıkları evlerinden kovulacak!
Türkiye gibi hem faizlerin en üst seviyelerde dolaştığı ve hem d
enflasyonun yüzde 10’lardan aşağı düşmediği bir ülkede uzmanlara göre morgıç
sistemini uygulamak, (varsa)elindeki ilk. evini de kaybetmekle
neticelenecektir. Nitekim geçtiğimiz Mayıs ayında yaşanan Türkiye merkezli
borsa kriz neticesinde, binlerce aile aldıkları ev kredisi borçlarını
ödeyemedikleri için hem evlerinden olmuş ve hem de o kadar para ödemelerine
rağmen, ömür boyu borç ödeme tuzağına
düşmüşlerdir. Bu kriz ise sadece 5 milyar Dolarcık paranın Türkiye’den âni
çıkışıyla vukubulmuştur. Türk halkı 1994 ve 2001 krizlerinde de, ucuz döviz
bolluğu hikâyesine kanarak, banka kredisiyle ev almış ve hemen ardından
yaşanan-yaşatılan borsa krizleriyle uçuruma doğru gitmiştir. Üstelik o
krizlerde ucuz dövizle ev kredisi alanlar yüz binleri bile bulmazken, bugünkü
morgıç sistemi ile ev kredisi alanlar,
milyonları bulmuştur. Geçen yılki borsa merkezli krizden sonra, satılan
ev miktarında yüzde 20 gibi büyük bir düşüş yaşanmasına rağmen satışlardan elde
edilen gelirde ise, yüzde 20 gibi bir artış meydana gelmiştir. Bu da bize
şişirilmekte olan bu emlak borsasının, zaten hazine garantili portföylerle,
borsada yeterli vurgun vurulduktan sonra değerinin düşürülmesiyle birlikte
milletimiz 2 başlı yeni bir belâ ile baş başa bırakacağı korkusu vardır.
Bunlar;
a-kriz neticesinde milletin borçla aldıkları evleri kaybetmesi ve
hem de ödedikleri onca borca rağmen, ömür boyu ödeyecek hale getirilmesidir.
b- hazine garantili morgıç
hisselerini ellerinde bulunduran şirketlerin ve onlara borç vermiş olan yabancı fonların, kriz neticesinde dövize
endeksli bu paraları alacakları hanesine yazdırmaları neticesidir ki, bu da
milletimizin ödeyeceği milyarlarca dolarlık yeni dış ve iç borç demektir.
Yazımızda “morgıç ne ister” sorusuyla başlamıştık. Bu sorumuzu
sabah gazetesinin 3. sayfasındaki fıkra yazarı Yılmaz Özdil’in bu konuda yazdığı yazıdan cevaplayalım: “Morgıç belasîna karşı koymak, bi ton “gıç”
ister!”
Kaos, buğday
krizi ile beraber sırtlan yüzünü yakında gösterecek…
“Mor”-“Gıç”... Yani, ABD’nin “Gıç”ı Morarıyor
Ahmed Birgivi
Baran 31. sayı, 9 Ağustos 2007
Dünya
borsaları başta olmak üzere, kapitalist küresel finans sistemi bugünlerde deyim
yerinde ise üçbuçuk atıyor. Sebebi ise, uzun vadeli emlak satılma sistemi
olarak bilinen “Mortgage-Morgıç”
sisteminin belinden çatırdayarak çökmeye başlaması. Yaklaşık 10 gündür süren
kriz, önceleri borsaların şişmiş olan hacimlerinin düzeltme süreci olarak lanse
edilirken, yaşanan gelişmeler aslında kazın ayağının hiç de öyle olmadığını
gösterdi. Dünya borsalarına son 1 haftada tam 2,5 trilyon dolar kaybettiren bu
krizin geldiği seviyeyi, krizi tetikleyen ana unsurlardan biri olan Bearn
Sterns şu şekilde açıklıyor: “ Çirkin bir süreç... Son 20 yılın en kötü krizi
ile karşı karşıyayız.” Sadece bu değil,
esas bela ABD’deki en büyük morgıç şirketi olan Countrywide’dan bekleniyor. Her
ne kadar piyasaları sakinleştirmek için, şirketin durumu iyi haberleri
söyleniyorsa da, hiç de öyle olmadığını herkes biliyor. 50 milyar dolarlık bu şirketin göçmesiyle
beraber bütün dünya ekonomileri de göçmeye başlayacak. Neden mi? Çünkü şu an
ABD’de içinde ”kredi” kelimesi geçen her şeye batık gözüyle bakılıyor ve bundan
en çok etkilenecek olanlar da kredi kartı şirketleri ve bankalar. Bir kredi
sistemi olan “morgıç” batarken bütün kredi sistemlerini de beraberinde
götürecek. Çünkü morgıç kredilerini ödeyemeyenlerin, kredi kartı borçlarını da
ödeyemeyecekleri söyleniyor.Yani, American
Express, Network Appliance, Visa, vs. gibi bütün kredi kartı şirketleri, merkum
Sakıp Sabancı’nın deyimiyle “üçün
birini” alacaklar.
Biz,
ABD’nin ve dolayısıyla dünya kapitalizminin bugünleri çok çabuk bir şekilde
yaşayacağını, 22 Mart 2007 tarihli 11 Sayımızda yayınlanan “Morgıç ne ister” başlıklı yazımızda söylemiştik. O yazımızda ABD
için aynen şu tesbitlerde bulunmuştuk:
“Morgıç
sistemi şu an anavatanı olan ABD’de bile çökmüştür, hem d e 1 haftada 500
milyar dolarlık bir gelir kaybı meydana getirerek... Buna sebeb olarak ta,
özellikle Irak ve Afganistan savaşlarının ABD ekonomisinde meydana getirdiği 4
trilyon dolarlık maliyetin ülkedeki enflasyonu arttırmasıdır. Daha 3 yıl öncesine kadar yıllık enflasyon
oranının %3’lerde seyrettiği ABD’de, artık adeta Türkiye ile yarışırcasına
aylık yüzdeye tırmandığı ve buna bağlı olarak maliyet faizlerinin artmasıyla
birlikte, borsada işlem gören lokomotif unsurlardan morgıç şirketlerine ait hisselerin
çökmesiyle neticelenmiştir.”
“Nitekim,
ABD’li iktisatçı Carolyn Baker yazdığı “Serfliğe Geri Dönüş mü?” isimli makalesinde, ABD
halkının yaşayacağı felaketi şu şekilde özetlemiştir: “Önümüzdeki birkaç ay
içerisinde ve en geç 2 yılda milyonlarca Amerikalı, Amerikan rüyasını
yaşadıkları evlerinden kovulacak.”
Anlaşılan o
ki, sadece Amerikalılar değil, bütün dünya, Amerikan rüyasından büyük bir
kabusla uyanacak...
Avrupa’nın “Mor”-“Gıç”ı
Doların Çöküşü
Ahmed Birgivi
Baran 39. sayı, 4 Ekim 2007
Hrıstiyan-Yahudi
emperyalizminin sistematiği olan kapitalizmin çöküş süreci ABD Doları üzerinden
tecelli ediyor. ABD ekonomisinin
durgunluk ve gerilemesiyle birlikte, düne kadar bir ilahlık atfedilen parası
dolar da aslîyetine yani bir kâğıt parçasına dönüşüyor. ABD’nin 2.
Dünya Savaşı sonrası tüm dünyayı kendi hakimiyeti çerçevesi içerisine alıp,
yeni dönem sömürgeci kapitalist Batı dünya düzenine eklemleme projesinin en
önemli ayağı Doların bir dünya parası hâline getirilmesiydi. Doların, 1944
yılındaki Bretton Woods Konferansı neticesinde bir dünya parası haline
getirilmesi kararı, 1970’li yıllardaki, Arap (İslam)-İsrail savaşları ardından
gelen petrol krizi neticesi ABD’nin tarihinde ilk defa dış ticaret açığı vermesiyle
neticelenince, emperyalist ABD doların dünya üzerindeki hakimiyetin kaybetmemesi için bir
devalüasyona gitmiş, ardından da, altın karşılığı para basma işine son
vermişti. Yani, dolar altın karşılığı olmadan basılacak ve bütün dünyada
referans para birimi olarak kabul görecekti. 2000’li yılların başına kadar
giden bu izafî hakimiyet süreci şimdi kötü bir sonla neticelenmek üzeredir. Şöyle ki, ABD bütün dünyaya karşılığı
olmayan bir şekilde ve bol keseden para basarak, kendi ithalat ve tüketimini
dünyanın büyük bir kısmına ödetmiştir. Ancak, AB’nin dolar karşısına güçlü
bir para birimi olan Euro ile meydan okuması, ardından son 7 yıldır meydana
gelen savaş ve 11 Eylül gibi tarihî hadiseler, ABD’nin bütün sahalardaki
hakimiyetine bir darbe vurmuştur.
ABD doları
2000 yılının başında 1Euro’ya eşit iken bugün neredeyse, 0, 68 Euro etmektedir.
Yani dolar reel olarak %30 erimiştir. Gücünden güç kaybetmiştir. ABD, dünyayı
dolarizasyona boğarak üretmeden tüketme çılgınlığını, dünya üzerindeki
hakimiyetini kaybetmekle ödemek üzeredir. Sayın Suat Parlar’ın bir
sohbetimizdeki ifadesiyle, “1900’lü yılların kapitalist emperyalist lideri
İngiltere tüm dünya üretiminin yüzde kırkını tek başına karşılarken, bugün ABD
sadece yüzde sekizini karşılayabilmektedir. Bu durumda ABD emperyalist
sömürgeci hakimiyetini daha fazla devam ettiremeyecektir.
ABD
dolarının bu kadar hızlı şekilde zayıflamasının ana amillerinden ikisi,
muhteşem 11 Eylül Akınları ile, Irak çöllerine gömülmesidir. Sadece Irak bozgunu son 4 yılda ABD’ye tam 7 trilyon Dolara
malolmuştur. Bu hesaplama Stiglitz gibi IMF karşıtı ve eski IMF direktörü
iktisatçıların yaptıkları hesaplamalardır. Bunu doğrulayan en önemli unsurlar
ise, 2. Irak işgali öncesi ABD’nin dış borcu
6 trilyon Dolar iken, şimdilerde 15 Trilyon Dolara doğru tırmanmaktadır.
İç ve dış tüm borçlarındaki artış ise, 23 trilyon dolardan 35 trilyon dolara
fırlamıştır. Evet dile kolay tamı tamına 35 trilyon dolar. Ve ABD bu
sefahatini, Çin, Japonya, Arab dolarları gibi petrolünü ve mallarını ABD’ye satmak
zorunda kalan kapitalist tüketim zincirindeki ülkelere ödetmektedir.
Ama, Çin ve özelliklede Japonya daha ne kadar
ABD’yi besler, bu da merak sorusudur. AB ise, Euro ile ABD’ye meydan okumaya
çalışırken, küresel kapitalist zincirin bir parçası olması sebebiyle doların
daha da düşmesini engellemek arzusundadır. Çünkü,
ABD çökerse, küresel kapitalist sisteme entegre olmuş bütün ülkeler arka arkaya
çökecektir.Buna Rusya da dahildir. İşte
bu sebeble ABD, beni çökertemezsiniz, çökertirseniz, hepimiz çökeriz tehdidini
salmaktadır. Ama, iş gırtlağa dayanmıştır. Çin, Japonya ve Arab
ülkeleri ellerindeki ABD doları ve ABD hazine bonolarını altın veya Euro ile
takas etmeye başlamıştır. Yani,
doları iyice ayağa düşecek ve tuvalet kâğıdı kadar bir değer ifade etmeyecektir,
insanların gözünde… Bu
gidişat, yazdıklarımızı çok yakında doğrulayacaktır. Dünya Dolardan kaçsa da
bir felaketle karşılaşacak, kaçmasa da, çünkü, hrıstiyan-yahudi kapitalizminin
insanlığa verebileceği hiçbir umut kalmamıştır.
Hayal Değil Gerçek,
Amerika 1 Günde Çökecek!
Ahmed Birgivi, Baran
45. sayı, 15 Kasım 2007
Emperyalizm bütün değerleriyle, bütün vasıtalarıyla birlikte
müthiş bir çöküş sürecinde. Düne
kadar emperyalist ABD’nin işini kolaylaştıran bir nimet olarak küreselleşme
süreci, şimdilerde bir bela olarak bu
çöküşe hız katıyor. ABD doları sadece
son 7 yılda yüzde 50 gibi bir değer
kaybı yaşadı, AB’nin taze
para birimi Euro karşısında. Bu dünya emperyalizminin gücünü simgeleyen ABD
doları için korkunç bir kayıptır. ABD’nin ekonomik olarak çöküşü
bugüne kadar hep makyajlanarak gizlendi, ama artık mızrak çuvala
sığmıyor. Muhteşem 11 Eylül Akınlarıyla başlayan ABD’nin askerî ve siyasî
sahalardaki çöküşü, Irak ve Afganistan kırsalları ve çöllerindeki “Direniş Fırtınalarıyla”,
Hrıstiyan-Yahudi emperyalizmini can damarından vurdu. Kapitalizmin kutsal kitabı,
dünya emperyalizminin en büyük silahı ABD doları Irak çöllerinde alev alev
yanarak tükeniyor artık. 11 Eylül’den itibaren başlayan ABD emperyalizminin
çöküş süreci, Afganistan ve
Irak direnişleriyle birlikte, son darbeyi vuruyor. ABD Irak
ev Afganistan işgalleriyle birlikte, tamı tamına 11 trilyon dolar iç ve dış
borçlanmaya gitti.
ABD’nin bu savaşlardan önceki dış borcu, 7 trilyon dolar
iken, şimdilerde 14 trilyon dolara, iç borcu ise, 24 trilyon dolara fırladı.
ABD emperyalizmini bu savaş sürecinde Çin, Japon, Güney Kore, Tayland, ve hain
Körfez sermayesi besledi. Bu ülkeler, ABD hazinesine dolar akıtırken, karşılığında
bir gün tuvalet kâğıdı kadar değeri olmayacak ABD hazine bonolarıyla doldurdu
kasalarını, yetmedi, dünya piyasasında serseri mayın gibi dolaşan ABD dolarını
stok ettiler.
ABD bu çöküşünü sanal ekonomi “Wall Street”le makyajladı
hep. Em peryalizm Irak çöllerinde çökerken, “Wall Street” ABD ekonomisinin nasılda
iyi olduğunu, günlük yüzde “bir” lik artışlarla isbat ediyordu(!) dünya aleme.
Ama mızrak çuvala sığmadı ve taa
Şubat ayından beri takip edip, sizlere
anlattığımız “morgıç” krizi pat- ladı.
Bu kriz, sadece emlak piyasasıyla sınırlı
kalmayıp, dünyanın en büyük bankaları
“Citi -bank, Morgen Stan- ley”
gibi emperyalizmin en canavarla- rını
da sırtüstü yere serdi. Kriz
ABD’den Avrupa’ya sıçradı ve başta İngiltere ve Fransa olmak
üzere, sanalıyla, gerçeğiyle bütün mali
ve sanayi piyasalarını ezdi geçti.
İş artık öyle bir noktaya geldi ki, ABD’yi ne Çin, ne
Japonya ve hain Körfez sermayesi kurtarabilir! ABD, dış ticaret açıklarını
azaltmak için doların değerini düşürdü ama dolar bir düştü pir düştü. İşgal
ettiği Irak, meydana getirdiği petrol fırtınasıyla beraber, ABD’ye yüksek
petrol fiyatlarıyla da kan içirdi. Öte yandan dolara güvenmeyen, devletler ve
finans kuruluşları, önce altında, sonra da AB para birimi Euro’ya yöneldi. Yani
ihracatı arttırmak için inen dolar bir daha çıkamadığı gibi, ihracata da bir
faydası olmadı. Ve netice bir ABD
eski Maliye bakanının dediği noktaya geldi. Bu arada ondan önce Çin merkez Bankası başkanı
“doların artık dünya parası hükmünü yitirdiğini” söyledi. Peki ABD’li bakan
ne mi söyledi? Buyrun hep beraber okuyalım:
ABD 1 Gecede
Çökebilir! Eski ABD Hazine Bakan Yardımcısı Paul Craig Roberts, ABD ekonomisinin
bir gecede yok olabilecek kadar sarsıntılı bir dönem geçirdiğini söyledi.
Eski ABD Başkanı Ronald Reagan döneminde Hazine Bakan Yardımcısı
olarak görev yapan Paul Craig Roberts, ABD ekonomisinin bir gecede yok
olabilecek kadar sarsıntılı bir dö nem geçirdiğini söyledi. Roberts, “ABD doları,
halen dünyanın en güçlü rezerv parası olsa da, Brezilyalı süper-model Gisele
Bundchen’in hizmet bedelini karşılayacak gücü bulamıyor” dedi. Doların dünya
piyasalarında giderek değer kaybettiğini farkeden ünlü model, bu yılın ilk yarısında
kazandığı 30 milyon dolarlık meblağın kendisine Euro olarak ödenmesini istemiş,
Amerikalı milyarder George Soros’un ortağı Jim Rogers’ın da bütün mülkiyetini satarak
Çin’in para birimi Yuan’la değiştirmeye hazırlandığı öğrenilmişti.
“Amerika’yı
Takmıyorlar”
“Dolar rezerv para olmaktan çıktığında yabancılar ABD’nin
ticaret ve bütçe açığını finanse etmekten vazgeçecek ve Amerikan imparatorluğu,
savaşlarıyla birlikte bir gecede dünyadan kaybolacak” diyen Roberts, “Belki Bush,
Irak ve Afganistan’daki askerleri eve getirmek için Dünya Bankası’ndan ya da
‘Chavez Bank’tan borç almaya muvaffak olabilir” dedi.
737 Üssü Eve Getirin!
Roberts ayrıca, “ABD lideri ve ABD para biriminin pek itibar
görmediği açık. Bir çözüm var mı? Muhtemelen cevap, yurtdışındaki 737 üste yatıyor.
Bu üsler ülkeye taşınır ve 50
eyalet arasında taksim edilirse her bir eyalet 15 üs elde
edecek. Bu, konut piyasasındaki çöküşün sonu demek. Ayrıca, hangi ülke, mevcut
üslere ilaveten her bir eyalette 15 yeni üssü olan bir ülkeye saldırmayı düşünür?
Bir terörist nereye dönse kendisini askerler tarafından kuşatılmış bulacaktır.
Bu üsler için harcanan para ABD’de kalacak, yabancıların gelirleri ABD vatandaşlarının
geliri olacak” dedi.
ABD çözümü Roma’nın çöküşünde yaşadığı ikilemde arıyor: Bir
Yahudi iken Müslüman olan ve bu sebeple anne babasından korkunç işkenceler gören
merhum Meryem Cemile “Kendini
Mahkûm Eden Batı” isimli eserinde Roma’nın son devrelerini şöyle
anlatır:
“Ekonomi çökmüş, dış topraklardaki askerî lejyonlar müthiş
bir ekonomik yük. Bir kısım işgal edilen dış topraklardaki askerî lejyonların
terk edilip, ekonominin güçlendirilmesinden yana. Bedeli ise, Roma’nın
topraklarının üçte ikisini kaybetmek olacak. Muhalif grub ise buna karşı ve
kimsenin bunu göze alamayacağını söylüyor. Her iki taraf ta halkın uyutulması
için başkent Roma’da yüzbinlik stadyumlar inşâ ettiriyor ve ayda bir olimpiyat düzenleniyor. Ne için, halk uyanmasın
ve isyan etmesin Ama bunlar çözüm olmuyor, ve Roma göçüyor…
Amerika’lı eski bakanın dediği gibi, küresel çağda çöküşler
de bir gecede oluyor, yükselişler de bir gecede oluyor… Yani, ABD 1 gecede
çökerken, “Başyücelik” de 1 gecede kurula-
bilir, herkes hesabını ona göre yapsın!
Batı
Batıyor, Yardakçılar Tutuşuyor
Fazıl Duygun
Baran 53.
sayı, 10 Ocak 2008
ABD
ekonomisi batış düdükleri çalmaya devam ediyor…
Önce
enflasyon belasıyla tanışıyor ABD… enflasyon 34 yıl sonra geçtiğimiz ay tam
%3.2 oldu… Bu oran, onlarca yıl enflasyon belası ile yaşamış Türkiye’nin geçen
ay ki enflasyon oranının bile 2 katı… Ve Türkiye, enflasyon da, şu ânki haliyle
bile lider pozisyonunda… Görünen o ki, dünya ekonomisin kalbi ABD Türkiye’yi de
sollayacak gibi!
Mor-gıç krizinden dolayı, orta halli
Amerikalıların evlerinden atılmaya başladıkları haberleri gelmeye başladı… Bu
hızlanarak, ABD orta tabakasının sokaklarda yaşamasına yol açacak… ABD bunu
önlemek için bir zamanlar azar çektiği Batıcı rejimin yaptığını yapıyor,
bankaların batıklarına sünger çekmek… ABD’de şu ân bankalar için “NPL”(-Non
Performing Loan- ödenmeyen anapara ve faiz borcu) yatağı ifadeleri
kullanılıyor. Üstelik vaziyet öyle bir vahim ki, bütün dünyayı, mor-gıç kredisi
almış ve ödeyememiş %5’lik kesim sallamaya yetiyor… Yani, ABD ve ardından dünya
ekonomisi tam bir pamuk ipliğine bağlı olarak, bu kadarcık bir geri ödememeyle
bile sarsılabiliyor.
Sadece
ABD değil, İngiltere başta olmak üzere AB de batıyor. Bizzat AB ve ABD’li
ekonomistler, başta İngiltere olmak üzere, ABD için, “2008 iflâs yılı olabilir” öngörüsünde
bulunuyorlar. Morgıç krizinde İngiltere’nin ABD’den daha batık bir hâlde olduğu
ortaya çıktı. Yıllık gayrî safi millî hasılası 2 Trilyon Dolar civarında olan
İngiltere’deki Mor-gıç kredilerinin
trilyon doları geçtiği ve bu krediler içerisinde batı miktarının büyük bir
tehlike teşkil ettiği ifade edildi. Zaten bu tehlike, devletin desteğine rağmen
( liberal ekonomik sisteme aykırı olarak) İngiltere’nin 8. büyük bankasını
batırdı. Kriz şimdilik zamana yayılarak atlatılmaya çalışılıyor.
İşsiz
ABD’li sayısı hızla tırmanıyor, ama Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle” ahmak
Amerikalı” umut olarak, “Şükran Günü” mağazaya hücum eden alışveriş manyağı
Amerikalı sayısının artıp, artmayacağına bakıyor!
Doların
düşmesi, beklenenin aksine ABD ihracatını arttırmadığı gibi dış ticaret açığı
ve carî açık zirve yapıyor, yani bu kadar ters başarı ancak ABD’de olur!
Dünyanın
en büyük bankası Citibank başta olmak üzere ABD bankaları birer birer nalları
dikme noktasına geldi, kurtarıcı olarak Arap sermayesine yalvarıyor.
ABD’nin
kaderinin, Osmanlı’ın çöküş sürecine benzediğini, bizzat ABD’li bir ekonomist
yazdı. Prof. Ferguson, Financial Times
gazetesinde yayınladığı “Amerika için bir Osmanlı uyarısı" başlıklı
makalesinde gelecekteki tarihçilerin bu yılları, Osmanlı’nın 1870’li yıllarına
benzer bir dönemeç olarak değerlendireceklerini öne sürdü.
Kırım savaşının ertesinde Osmanlı
İmparatorluğu ve idaresi altındaki Mısır’ın iç ve dış borçlarının büyük
boyutlara ulaştığını, borç ödemelerinin Osmanlı İmparatorluğunun bütçesinde tüm
harcamaların yarıdan fazlasına tırmandığını anımsatan Ferguson, bir borç
krizinin kaçınılmaz hale gelmesiyle, Osmanlı İmparatorluğunun 1875 yılında
iflasını ilan ettiğini kaydetti.
Bugün 2 hatta, Filipinler, Endonezya,
Tayland ve Somali dahil bir çok cephede savaşmak zorunda kalan ve de girdiği
her cepheden kaçmak istediği hâlde kaçamayan ABD, yıllık millî gelirinin
neredeyse 3 katı miktarında iç ve dış borca batmış bir hâldedir. Yani, 34
trilyon dolarlık bir iç ve dış borç. Bu borcun sadece 4 trilyon doları Çin’in
elinde.
ABD,
Irak’ta battıkça batıyor, ama bir türlü kaçamıyor… kaçamıyor, çünkü daha önce
defalarca yazdığımız gibi, buna Ne İsrail ve ne de, hain Şiîlerle, Kürtler
içerisindeki işbirlikçiler izin vermiyor… İsrail, azarlıyor, ben istemeden bir
yere kaçamazsın! Diye. Öteki işbirlikçileri ise, “paçasına yapışmış, aman abi
bizi bırakıp gitme, yoksa bu Sünnî teröristler(!) bize yapmadığını bırakmaz”
diyor.
Afganistan’a
5 bin coni ile girdi, 50 bin coniyle kışla dışına bile çıkamıyor. Yıktım dediği
Mücahid Taliban, asırların en büyük emperyalist örgütü NATO’yu parçalıyor.
Irak’ta
sadık köpeği bile paçasına edip, terk ediyor…
Velhâsılı, ABD fena hâlde batıyor!!!
Peki
ABD’ye güvene Türkiye’deki laik ve Allahsız ılımlı İslâmcı işbirlikçilerin hâli nedir? Diye soracak
olursak, bunu da iki önemli hainden cevaplayalım:
“Sabancı
Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Türkiye'nin 2007 yılını içe dönük
siyasi odaklanma ve güvenlik konularıyla geçirdiğini belirterek, 2008 yılına
girerken bir çok ekonomik konunun bıçak sırtında olduğunu söyledi. Sabancı,
Sabancı Topluluğu çalışanlarına yönelik yaptığı açıklamada, 2007 yılını
değerlendirdi ve 2008 yılı beklentilerini dile getirdi. Türkiye'nin artık
yapması gerekenleri erteleme lüksü de gerekçesi de olmadığını kaydetti.”
Güler Sabancı içindeki korkuyu tarife gerek
kalmayacak şekilde ifade etmiş.
ABD Çökmeye
Ediyor...
Baran dergimiz takip eden okuyucularımızın birkaç
sene önce bildikleri bir şey var, o da, ABD’nin çöküşünün önceden satır satır
anlatılması... Meselâ, bugün yaşanan manzara Baran dergisinin 20 ay önceki
(2007 yılı ocak ayı) sayılarında tafsilatıyla anlatılmıştı, bunlar yaşanılacak
diye. Hem de sermaye medyası “borsalar uçuyor” yağları çekerken. İşte ABD’nin
artık günlük olarak yaşamaya başladığı felaket haberlerinden bir tanesi daha. ABD’de 18,5 milyon ev bankalarca
hazcedilmiş. Yani, orta halli 18,5 milyon Amerikalının evi ellerinden
alınmış... Bu gidişle, evi hazcedilmeyen Amerikalı kalmayacak gibi...
Wall Street uçuyormuş, ne gâm, sen gerçek hayata bak!
*** *** ****
Çöken, Batı-Emperyalist
Hayat Tarzıdır!
Ahmed Birgivî, Baran
dergisi 68.sayı, 24 Nisan 2008
Batı Emperyalizmi’nin mabedi Amerika’da başlayıp bütün dünyayı
tesiri altına alan “morgıç”
merkezli krizin aslında neyin çöküşü olduğunu düşünmeye başlayan
kafalar, yeni yeni görmeye başladı: “Çöken, hayvandan aşağı bir şekilde hayat yaşamayı
insanlığa tek yol olarak kabul ettirmeye çalışan Batı Emperyalizmi ve onun
temeli olan kapitalist Batı hayat tarzıdır.
Servetin birkaç yüz ailede temerküz ettiği, toplumun
kredilerle borçlandırılarak top yekûn tüketim manyağı hâline getirildiği,
toplumun bir ân olsun düşünmemesini sağlamak için, medya vasıtasıyla bir
imaj-hayal âleminin oluşturulup, şuuraltına zerk edildiği günümüz dünyasında,
bu sahte hayal âlemi, yani cilâlı imaj devri, tıpkı eroin, kokain ya da lsd
içerek girdiği hayal âleminden acı bir şekilde uyanan insanların hâline
benzemektedir.
Başta Batı olmak
üzere insanlık bütün şirazesini kaybetmiştir. Batı’nın hâlini, meşhur Batılı
reklamcı Frederic Beigdeber’den okuyalım:
“Batı’nın işi bitik... 2000 cm2’lik derimiz parmaklara aç.
Cildimizin dudaklara gereksinimi var. SPA’ların bu kadar başarılı olmasının
nedeni de bu, insanlar yarım saat ovuşturulmaları
için bir servet dökmeye hazırlar. (avuçiçleri, dudakların
eksikliğini biraz olsun giderebilir)” (“Pardon Nasıl Yardımcı Olabilirim”
kitabından)
Beigdeber, daha önceki romanlarında da (18 YTL ve Aşkın Ömrü
Üç Yılıdır) Batı’nın, İsa’ (as)dan beri ilk defa ne kendine ve ne de insanlığa
verecek bir şeyinin kalmadığını ve insanlığın ilk defa “ alternatifsizlik”
tehlikesiyle baş başa kaldığını ifade etmişti. O’na göre, hayatın-varoluşun
bize yüklediği mesuliyetten kaçmak için kurduğumuz kendi fanusumuz olan
“hayal-cilalı imaj, sanal âlemde”, “mış” gibi yaşamaya çalışıyoruz.
ABD-BATI:
“İmaj Üzerine Kurulu
Bir Hayat.”
Dünyayı sömürür Amerika-Batı… Hıristiyan-Yahudi-Batı
Emperyalizmi’nin mabedi olaraktan Emperyalist Amerika, Irak’ı, Afganistan’ı,
Filipinleri, Somali’yi, Filistin’i, Lâtin Amerika’yı işgâl eder, insanları
katleder, medeniyetleri yok eder… Bütün bu katliamları bize medyayla öyle bir
cilalayarak sunar ki sanki işgâl ettiği bu masum topraklarda üç-beş “çapulcu”
(!) dışında asayişi bozacak, Amerikan kudretine karşı gelecek herhangi bir
direniş olmamakta, herkes Amerikan işgâlinden memnun ve mesut, huzur ve rahat
içerisinde hayatlarını devam ettirmektedir. Kendi toplumunu ise yine medya
vasıtası ve ağır çalışma şartlarıyla iş-eğlence-ev üçgeni arasında oyalayıp
durur.
Amerika, post-pozitivist, post-yapısalcı ve post-modernist
bir dünya tasarlamayı öylesine başarmıştır ki, yine bir Batı’cı dünya tasavvuru
olan, tamamen kuru akılla ölçülebilir standartlara, ifadelere dayalı,
pozitivist, yapısalcı ve modernist anlayışı geri plâna itmiştir. 15 ve 19.
asırlar arası, metafizik’i reddeden, pozitivist-modernist Batı hayat tarzının
maddeci dünya tasavvurunun insanı tatmin etmemesi neticesi, ruhundaki
metafiziğe olan şiddetli ihtiyacı, fizik ve metafizik ilimlerinde yepyeni bir
çığır açan “izafiyet-kuantum” teorisiyle birlikte, aldığı uyuşturucularla,
maddî dünyanın gerçeklerinden, ızdıraplarından kurtulup, “metafizik âleme –
hayal dünyasına” geçmek gibi bir hataya düştü. Yani Batı, düne kadar reddettiği metafizik hakikati, insan varoluşunun
yaşadığı bir ızdıraplı süreç olarak değil de herkesin nefsanî arzularına göre
yaşadığı sahte bir hayal dünyası olarak tasavvur etti.
İşte bu sebeple, daha 1850’li yıllara kadar, “İnsanlar niye
tasarruf yapsın ki, harcamak varken. Onlara niye faiz verelimki,
tasarruf etmeleri için!” anla-
yışında olan Batı, yaklaşık 50 yıl sonra, faizden daha
canice olan “paradan para çalan, kumarbazlık sistemi borsa”yı icat etti.
Batı, artık, önce
üretip sonra bu ürettiklerini sömürgelerinde ve işgâl ettiği yerlerde zorla satmak
için uğraşmayacaktı. Şimdi, şuuraltında bir tüketim dünyası tasavvuru
oluşturarak, daha imal etmeden satacaktı mallarını.
Tam bir kumar sistemi olan borsa ile birlikte para,
“faiz-tahvil-borsa” üçgeninde
kısa bir zaman içinde yakatlanarak kazanılıyor ya da büsbütün kaybediliyordu. Ne parayı
kazanırken
ne de kaybederken hiçbir ticarî faaliyet
gerçekleşmemekteydi. Sadece spekülasyonlara dayalı bir fırsatçılıkla kazanılıp,
kaybediliyordu. Bu soygun sistemi o hâle gelmişti ki, dünyadaki toplam tüketimin
%20’sini tek başına gerçekleştiren Amerikan toplumuna ait tasarrufların
%70’i borsa hesabı ve gayrimenkul hesaplarıydı. Yani 28
trilyon doların 23 trilyon doları böyleydi. Peki, tasarrufların reel âlemdeki
karşılığı neydi? Geçenlerde batan Bear Stearns Bankası, bir yıl önce 25 milyar
dolar ederken, bu günlerde 250 milyon dolara zor zanaat satıldı. Aradaki fark
tam 100 kat… Yine Türkiye dâhil onlarca ülkeyi kan çanağına çeviren ve bu
günlerde batan Merrill Lynch ise toplam 30 milyar dolarlık (o da şüpheli) maddî kaynağına rağmen tam 1
trilyon dolarlık bir fon meydana getirmişti. Morgıç şirketleri ise ellerindeki
1 milyon dolarlık nakit paralarına karşılık, 100 milyon dolarlık fonlar meydana
getirebilmekteydi. Yani, kısaca “hedge” fon denilen bu canavarların ellerindeki
kâğıtlarda yazan miktarların ancak ellide-yüzde biri miktarda nakit para veya
mesken bulunmaktaydı realitede. Mesken fiyatları da ha bire şişirilmekteydi. G.
Kore’den Brezilya’ya kadar bütün devletler zaten, borsa-konut sistemlerin
şişirilmesi devlet tahvili üçgeninde çökertilmişti. Şimdi aynı tuzak, tuzağın
kurucusu Amerika’yı vuruyor. Gerçekte 30 bin dolar eden
evler, şişirile şişirile 200 bin – 300 bin dolara kadar
çıkartılıyor, ancak alıcı bu parayı nakit olarak değil, borsa kâğıtlarıyla
ödemekteydi. Borsa kumarının ne derece tehlikeli bir seviyeye geldiğini,
ülkemizi IMF adına sömüren Dönme Kemal Derviş şöyle ifâde ediyordu:
“Süper bankerler, hedge fonları yöneticileri ve özel yatırım
şirketleri, 21. yüzyılın kapitalizminin yeni baronları oldu. İnanılır gibi
değil, Amerika’da son birkaç yılda toplam şirke kârlarının %40’ı finansal
sektörden elde edildi. Bankerler piyasalarda oluşan balonlardan büyük kârlar
sağladı ancak balon patladığında bunun bedeli, asıl, hükümetler ve yüksek
enflasyon aracılığıyla sıradan insanlar tarafından ödenecek.” Bunun neticesi
ise Amerika’nın küresel ölçekli üretim hacminin %8’e düşmesi oldu. Yani, üretim
hacmi gittikçe küçüldü. Çin, Japonya ve Hindistan ucuza üretti, Amerika ise
tüketti. Onların gelirlerini ise borç olarak aldı ve hem bütçe açıklarını ve
hem de halkının tüketim kaynağı açığını kapattı.
Liberalizmin İflâsı
Radikal Gazetesi’nden Mahfi Eğilmez, krizin fikrî yönüne
bakarak bir analize girişiyor.
FED’in, Amerika piyasasına para pompalamasını ve banka kurtarma işlemlerine
girişilmesini,
liberal ahlâk fikri açısından sorguluyor. Diyor ki;
“Ya ahlaki çöküntüye aldırmayacak ve çöküşü erteleyecek, ya
da kurtarma operasyonlarını uygulamayıp her şeyi piyasaya bırakacak ve sistem
çökecek. Fed, şuana kadar ilk yolu tercih etti. Ne var ki attığı adımlar,
aldığı önlemler, ahlaki çöküntü yaratmasına karşın sistemik çöküntüyü önlemeye
yeterli olamıyor.” (18-3-08, Radikal)
Yani, liberal ekonomi ahlâkına- prensibine göre FED piyasaya
müdahale etmemeliydi. Müdahale etmiş olması, ultra liberal Francis Fukuyama
tarafından, “insanlığın nihai evresi”
olarak sunulan liberalizme büsbütün aykırı. Eğer her şeyi
piyasaya bıraksaydı, zaten her şey piyasaya bırakıldığı için bu hale geldi.
“Sakal-bıyık” meselesi... Kısacası, liberal-kapitalist sistemi dünyaya ihraç
eden Amerika, bizzat kendi sistemiyle çöküşe geçti. Şimdi hiçbir sistem yok,
sarılıp kurtulabileceği. Bu çöküş Avrupa için de geçerli.
Krizi Patlatan Irak
Direnişidir!
Okuyucularımız
hatırlayacaklardır ki, geçtiğimiz yıl Mart-Nisan
aylarında aynen
şunları yazmıştık:
“Milyonlarca
Amerikalı, birkaç yıl içerisinde, Amerikan rüyasını gör-
dükleri evlerinden
atılacak!” Bu satırları yazdıktan tam bir yıl sonra, ünlü Amerikalı muhalif
iktisatçı Joseph Stiglitz, “morgıç kredilerini ödeyemeyen 2 milyon Amerikalının
evlerini kaybedeceklerini” söyledi. Yaşanmakta olan krizi, 1929’daki
bunalımdan bu yana yaşanan en büyük kriz olarak niteleyen Stiglitz, krize, Irak
savaşının sebep olduğunu ifade etti. Bilindiği gibi Amerika, Irak’ı işgâl
ederken 70 milyar dolara ve üç haftada işi bitireceğine çok emindi. Daha savaş
sürerken, 70 milyar dolar ek bütçe çıkardı. Savaşın bugünkü maliyetinin ise,
(Afganistan işgâliyle birlikte) 3 ila 5 trilyon dolar arasında olduğu
konuşuluyor. Yiğit ve şehid Saddam, Yiğit Taliban mücahidleri ve El Kaide
akıncıları, Hıristiyan-Yahudi Batı Emperyalizminin “kalpgâhı” ABD’yi sadece
askerî sahada değil, belki ondan daha önemlisi, Amerika’nın sistem yapısı olan
iktisadî sahada da çökerttiler. Hepsine de müteşekkiriz.
Biz, Amerika’nın
hızla çöktüğünü, ancak FED’in faiz oranlarındaki indirimlerinin, çöküşü
ertelemekten başka bir işe yaramayacağını, aksine ertelendikçe daha
şiddetli
çökeceğini yazmıştık 1 -1,5 yıl kadar önce…
Bakınız, Radikal’de, Ağaoğlu Holding’in kodamanlarından biri
neler yazmış: “(FED için) sorunun likidite vererek sadece ötelendiğinin,
kansere dönüşen ‘donuk’ sorunun sadece ötelendiğinin farkında değiller mi?
Tabiî ki farkındalar da, tek amaçları meseleyi zamana yayarak, maliyeti mümkün
olduğunca azaltmak; ve bu arada koltuklarını koruyabilmek…
Korkarım krizin toplam maliyetini artırmaktan öte bir işe
yaramayacak!” (21-3-08, Ali Ağaoğlu)
Amerikalı muhalif
ekonomistlerden Paul Krugman’a göre, “morgıç” krizi sebebiyle 20 milyon aile
evlerini kaybedecek. Bu, toplamda 75 milyon hane bulunan Amerika’da korkunç bir
rakam.Yani her 3 aileden biri evini kaybedecek demektir. Yani sokakta
yaşa-
yan milyonlara yeni yeni 10 milyonlar eklenecek demektir.
Ama tehlikeli 10 milyonlar. Bugüne kadar rahat, huzur ve ucuz tüketim cenneti
içinde yaşamış on milyonlar… Sadece bu kadar mı? Şu ân Amerika’da aşevlerinden
beslenen insan sayısının 50 milyon olduğu ve bunun %40’ının son 8 yılda ortaya
çıktığı ifade ediliyor.
Amerika’daki çöküşün reel karşılığını bir başka açıdan
anlatalım. Tercüman Gazetesi köşe ya-
zarlarından Kubilay Çelik geçtiğimiz hafta Amerika’ya gitti
ve intibalarını yazdı. Şöyle anlatıyor, zengin (!) Amerika’nın zavallılığını:
“Amerika’da herkes satın aldığı bir ürün ya da bir hizmet
karşılığında her zaman 3 değişik vergi öder. Federal vergiler; ülkenin Başkenti
Washington DC’ye. Eyalet vergileri; şehrin bağlı bulunduğu eyalete, lokal vergiler
de; şehirlere gider. Şehre giden vergiler; belediye başkanından tutun da, lokal
hükümet çalışanları, polis, itfaiye ve öğretmenlerin maaşını öder, okullar
yapılır. Yalnız bu kadar değil, şehrin sınırları dâhilindeki yollar da ödenen
vergilerden karşılanır. (…) Chicago, ABD’de kışların en soğuk ve sert geçtiği
yerlerin başında geliyor.
Her yıl hava şartları müsait
olunca, belediye (tuzlama ve greyder kazıması sonucu
sökülen) asfalt araçlarını yollayarak yolları tamir ederdi. Ancak otobanlar,
caddeler ve sokaklar şimdilerde adeta köstebek
yuvasına dönmüş. Bu da trafiğin yavaşlamasına ve çeşitli
kazalara yol açıyor. Yoların tamir edilmesi için, içinde bulunduğumuz 2008 yılı
içerisinde belediyeye tam 6 bin (geçen yıl sadece 125) telefon gelmiş. Eskiden
bu şikâyetleri ânında çözen belediye, şimdi neredeyse
kulak arkası ediyor.
Çünkü ekonomik durgunluk yüzünden aldığı vergiler azalan belediye,
yollardaki çukurları kapatmaya ayıracak bir bütçe bulamıyor.” (Tercüman, 12
Mart 2008)
Hatırlatmakta fayda var, Chicago, komşu şehir Detroit’le
beraber, Amerika’nın otomotiv imalât merkezidir ve bu iki şehirde yılda
yaklaşık on milyon motorlu araç imâl edilir.
*** *********
********** *********** **********
Çöküşü Muhteşem Olacak
Fazıl Duygun, Baran 90.sayı, 25 Eylül 2008
HANGİ HAYAT TARZI
Her ekonomik sistemin temelinde
bir doktrin, bir düşünce vardır. İnsanların, düşünceleri, kötü veya iyi diyerek
yapıkları değerlendirmelerden doğan inançlar, moral ve ahlâkî kurallar,
gelenekler ve bunlara dayanarak hazırlanmış kanunlar, ekonomik sistemlerin
müesseselerini hazırlarlar ve oluştururlar. Böyle olunca, her ekonomik sistemin
müesseselerini, işleyişini, gelişim ve geleceğini incelemeden önce, bu
sistemlere temel teşkil etmekte olan düşünceleri göden geçirmek gerekir ki, bu
mesele bize, mihraksız bir “ekonomi” anlayışı yerine, ekonominin dayandığı
“tez”i bildirme borcu yükler. Hangi hayat tarzına ait ekonomi? Bizim için ne
olduğu malûm; İslâm! (Salih Mirzabeyoğlu, İktisat ve Ahlâk, s.22, İBDA
Yayınları, 2. baskı)
Yazımıza bu iktibasla girmemizin
sebebi, bugünlerde büyük bir çöküş yaşayan AB-D, ve onun güdümündeki
küreselleşmiş dünya ekonomisine, sadece basit finans, borsa, krizi olarak
bakılmaması gerektiğidir. Batı ve ABD ekonomisinin bugünkü çöküşü, temelinde
sınırsız “üretim-tüketim” anlayışı içerisinde, bir “meta” olarak görülen
insanın en dip noktadaki tepkisinden kaynaklanmaktadır. Batı’nın
ekonomiyi, insandan nasıl soyutlayıp,
sanki, insan dışı canlı bir sistem- bir varlık gibi algılamasını, kapitalizmin
babalarından Adam Smith şöyle ifade eder: “ güncel dünya ekonomisinin ana
hatları, bir düzenleyicinin beyninden çıkmış ve zeki bir toplum tarafından
bilinçli olarak yürürlüğe konulmuş genel bir plâna göre çizilmiş değil, aksine içgüdüsel
ve ulaşılacak hedef konusunda bilinçsiz bir kuvvete boyun eğen bir bireyler yığını tarafından çekilmiş sayısız çizgilerin toplamıyla
belirlenmiştir. (Milletlerin Zenginliği).
“Piyasa, dışarıdan bir müdahale
gerek duymadan kendiliğinden işler ve her ferd kendi çıkarına uygun
davranışlarda bulunduğunda toplumsal çıkar da gerçekleşir.” Anlayışına sahip,
bugünkü Batı hayat tarzı, insanı hiçbir ahlâkî değer bırakmadan, sınırsız bir
şekilde tüketen bir hayvan olarak algılamaktadır. İnsan, kapitalist hayat
nizamı içerisinde, “sırf nefsî arzularını yerine getirdiğinde vardır” ölçüsü,
nasıl olur da, ötekinin faydasına da çalışmış olur?
Batı’yı bu özüyle kavradıktan sonra, gelim, son günlerin “çöküş”
feryatlarına… Bu görünüşte bir finans krizi şeklinde tecelli etmektedir. Ama bu
tecelli burada durmayacak, hemen ardından üretim ve tüketim krizine
dönüşecektir. Sınırsız “üretim ve tüketime” dayalı kapitalist sistem,
geliştirdiği ve hayattan tamamıyla kopuk, sanal borsa sistemiyle de, insansız
bir ekonominin(!) nihayetinde kendini vuran canavara dönüşmesini yaşamaktadır.
Bugünkü buhranın kaynağı, bizzat, bu sistemin dinamikleridir. “Haddini aşan
şey, zıddına tekamül eder” hikmeti gereği, hayattan bu kadar kopuk bir sistemin
daha fazla yaşaması zaten eşyanın hakikatine aykırıdır.
AB-D’yi çöküş noktasına götüren zahirî hakikat ise, Irak ve
Afganistan direnişleridir. Güvendiği büyük teknolojik askerî gücüyle, birkaç
ayda işgal edip, işini tamamlamak üzere giriştiği bu işgaller, iç
ekonomilerinde meydana getirdikleri trilyonlarca dolarlık bütçe açıkları ve dış
borçlanmalarla, onu sadece askerî olarak çöle gömmekle kalmayıp, bizzat
sisteminin kalbinden yaralamıştır.
Her şeyi para harcamakla
düzeltebileceğine inanan liberal- kapitalizm, bizzat paranın tuzağına düşmüştür.
Bugünkü krizi patlatan doların oldukça bol olması ve artık, sanal sistem de
bile bir kâr imkânına yer kalmadığındandır. Nitekim krizi durdurmak için 1 yıl
önce 400 milyar dolar piyasaya sürülmüş fakat kriz durmadığı gibi bugün 2
trilyon dolarlık bir kurtarma fonu oluşturulmaya başlanmıştır.
ABD’de, 1929 buhranın da bile
yıkılmayan bir çok banka daha krizin başlangıcında sapır sapır dökülmeye
başlamıştır. “Lehman Brothers (4.büyük yatırım bankası), Merryll Lynch, Bearn
Sters, Sanny Fae. AIG sigorta, Citibank,
General Motors vs. daha düne kadar insanlığın kanını emen yüzlerce büyük banka,
şirket ya yerin dibin boylamakta veya en çok karşı çıktıkları şey olan
devletleştirmeye kurban gitmektedirler.
Çöküşün getireceği gelişmeler,
Batı’yı bir ânda “faşizm”le yüzyüze bırakabilir. 1. Emperyalist Paylaşım savaşı
neticesinde yaşanana ve Hitler’in iktidara geldiği bir Almanya manzarası yakın
gelecekte ABD için de geçerlidir. Dünyaya yayılmış ve ha bire para yiyen 650
işgal işgal üssü bu emperyalist
canavarın sırtındaki en büyük kamburdur. Eski bir ABD’li bakanının ifade ettiği
gibi, bir ân da çökebilir ve bu üslerdeki yüz binlerce asker esir durumuna
düşebilir. Ülke içinde ise, orta tabakadan ve hızlı tüketime alışmış
milyonlarca Amerikalı patlamaya hazır ayaklı bombalar olarak bir tehlike
arzedecektir. Zengin eyaletler, fakir eyaletleri sırtında taşımaktan
çekinecektir. Zenciler ve Hispanikler en ufak bir buhran anında büyük isyanlara
kalkışacak, bu da ABD’nin, doğudan, batıya, kuzeyden güneye parçalanmasını gündeme
getirecektir.
Şimdi üzerinde düşünülen şey, yıkılacak olan bu iktisadî sistemin
yerine hangisini geleceğidir. Bu pek tabii ki, Batı kaynaklı olmayacaktır.
****
******** ********
Kapitalizmin Tosladığı Buzdağları:
11 Eylül, Irak ve Afganistan
Fazıl Duygun, Baran dergisi, 91.sayı. 2 Ekim 2008
ABD’nin kendi iç bünyesinde başlayan ekonomik çöküşün, bütün
dünyayı da peşinden sürüklediği demlerdeyiz. En son söyleyeceğimiz en başta
söyleyelim:
ABD finans baronlarından Warren Buffet’in itiraf ettiği gibi
bugün yaşananlar, yarın yaşanacakların yanında “çerez” gibi kalacak. Bu çöküşün öncü alametleri hepinizin bildiği,
ama bugüne kadar medya oyunlarıyla saklanamaya çalışıldığı “mor-gıç” kriziyle
başladı. Önce borsalar, sonra da trilyon dolarlık bankalar peşi sıra battı,
batmaya devam ediyor.
Batmamakta direnenler ise, Arap ve Çin-Japon sermayesinin
desteğiyle yaşama mücadelesi veriyor. Kriz artık operasyonel çapı çoktan geçti,
şimdi tartışılan işin teorik boyutu, fikrî altyapısı. Kısaca, “kapitalizm ölüyor mu? Yoksa yeni bir evresine mi
geçiyor? Yeni alternatif model nasıl olmalıdır?” gibi esaslı sorular, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’den, Alman
Ekonomi Bakanı Peer Steinbrück’e kadar Batı’da ki birçok insanı kara kara düşündürmeye başladı. Batı gazeteleri hadiseye ilginç yaklaşımlarda bulundu. Avrupa gazeteleri, kapitalizmin komaya
girdiğini ve yeni bir ekonomik
modele ihtiyaç olduğunu ifade ederken, ABD gazeteleri, “şimdi kapitalizmi çöpe atmanın zamanı değil” veya “kapitalizmden
vazgeçmiyoruz, bir sonraki aşamaya geçiyoruz” gibi oldukça muhafazakâr (yobaz) yorumlarda bulundular. Bu yorumlardan
bile, Avrupa ile ABD’nin çöküşe dair
bakış farklıklarını görebiliyoruz.
Batı fikre daha yakınken, ABD pratikliğini kaybetmiş bunun
yerine yobaz bir tutum sergilemeye başlamıştır.
Bu da, ortaya koyacak en ufak fikrî
bir alternatifinin olmadığını gösteriyor.
Sarkozy, ABD’ye ve parasına dünya hâkimiyeti meşrûiyeti (!) kazandıran yeni bir Bretton Woods anlaşması
öneriyor. Yeni ve ahlâkisinden! Bu da, şu
ân kimin ahlâksız olduğunun bir itirafı oluyor tabiî... Fikret Başkaya
Hoca’nın güzel tenkidiyle,
kapitalizmde olmayacak olan tek şey var, o da “ahlâk”tır. Herkesin kendi çıkarı için çalışmasına imân edilen bir sistemde, nasıl ahlâkî olunur ki? Alman Bakan ise, yeni bir ekonomik sistemin gerekliliğinden bahsediyor. Peki, dünya bu kuyunun içine nasıl düştü? Ne güzel borsalar grafikleri
patlatırcasına tavan yapıyor, Çin merkezli
dünya üretimi ve ABD’nin çılgın tüketimi hızlı bir büyüme ve zenginlik
sağlar, bir gecede dünyanın bir ucundan öteki
ucuna giden trilyonlarca dolar para (!) ortadayken, nasıl böyle birden bire
çukura düşüldü?
Çukura düşüldü, çünkü, kapitalizmin askerî ve vurucu gücü
ABD’nin, ilkin, 91’deki 1. Irak işgâlinde, ardından 11 Eylül’de, sonrasında ise
2. Irak işgâli ve Afganistan işgâllerinde çöllere gömüldüğü, bacaklarının
kırıldığı, Yahudi Hollywood ve medyası tarafından hep gözlerden kaçırıldı.
Bakınız, bugünlerde yaşanan kaosu taa18 yıl önce izâh eden Sayın Salih
Mirzabeyoğlu şunları ifade etmiş: “Küçük politik esnaflıkların dışında, dünya
bütün küçük ruhî ve desteksiz hayâlleri eritici bir büyük hesaplaşmanın
kaosuna, büyük değişimlere gebe bir yere geldi.” (Cuma dergisi röportajı,
Adımlar, İBDA yayınları, 1990)
1991 yılındaki 1. Irak işgalinden hemen önce söylenmiş bu
sözler, dünyanın bugün alenen yaşadığı bunalımı izâh ediyor. Kapitalizmin
tosladığı buzdağı 11 Eylül ve Irak Direnişleri dedik. 11 Eylül saldırıları
için, tanrısıyla konuştuğunu iddia eden Bush “Bu saldırılar, hayat tarzımıza
karşı gerçekleştirilmiştir” demişti. 7 Temmuz 2005’de İngiltere’yi sarsan
saldırılar için de, dönemim İngiltere Başbakanı T(C)ony Blair aynı ifadeleri
kullanmıştı. Neticede, bu akınlar, 1000 yıllık Ingiliz siyasî sisteminin temeli
olan Magna-Carta’yı yerle bir etmiş ve İngiltere’nin faşizan bir devlete
dönüşmesinin yollarını açmıştı. Batı hayat tarzı, ekonomik sistemini
kapitalizmde bulmuş, siyasî, sosyal, askerî cepheleriyle tam bir “Haşhaşîler
Dünya Düzeni”ne dönüşmüştü. Sapık İsmaîliye mezhebinin kalesi “Alamut” u kendine
bir model almıştır.
İşte, gerek “11 Eylül saldırıları” ve gerekse Irak ve
Afganistan direnişleri bu sapık hayat tarzının önce Islâm dünyasından, sonra da
bütün insanlığın üzerinden silinip, atılması için elzem imkânlar ortaya
koymuştur. Kısacası, bu akın ve direnişler neticesi ABD bütçesi trilyonlarca
dolar açık vermeye başlamış, sadece son 5 yıl içinde ABD tam 10 küsür trilyon
dolarlık borçlanmaya gitmiştir. Tabiî ki, bu felâketin üstünü örtmek için,
tıpkı Eski Roma’da
olduğu gibi, medyatik makyajlama yolu seçilmiştir. Bunda da,
borsa çok aldatıcı bir rol üstlenmiştir. 11 Eylül saldırıları ABD’nin iç siyasî
nizamını da bozmuştur. Tıpkı İngiltere gibi “özgürlükler diyarı, Amerikan
rüyası” sloganlarıyla anlatılan bu ülke, bir anda faşizanvarî vatanseverlik
yasası çıkartarak, o çok sevdikleri özgürlüklerin canına okumuştur. Bu
faşistleşme süreci ekonomik sürece de müdahaleye başlamıştır. Nasıl
vatansever/patriot yasası, ülkenin faşistleşme sürecine yol açtı ise, yine
ekonomik kriz sebebiyle ve de devletin güvenliği gerekçesiyle büyük sermayenin
-ki, bu ABD’nin kendini inkârı olur- mal varlığına el koyma süreci de
başlamıştır artık. Şimdilerde, fakirden alınıp, zengine verilme şeklinde
tecelli eden bu devletleştirme süreci, şartları
olgunlaştığında, bir ân da zorla el koymaya kadar gidebilir. Batı, hayat tarzı
olarak artık insanlığa bir şey sunacak, bir alternatif koyabilecek bir hâlde
değildir. Çünkü “Her medeniyetin, kendisini temin eden değerler sisteminin
biçimlendirdiği bir iktisadî yapısı vardır; yani değerler sistemidir, iktisadî
yapıyı biçimlendiren.” (Salih Mirzabeyoğlu, İktisat ve Ahlâk, s: 20, İBDA
Yayınları).
Batı’nın değerlerinin bittiğini, son demlerini yaşadığını,
Batılı büyük bir reklâmcı-yazardan dinleyelim: “Berlin Duvarı’nın yıkılmasından
bu yana yaşamaya mahkûm edildiğimiz her şeyi ama her şeyi paranın yönettiği,
idealsiz, ütopyasız, Tanrı’sız bir dünya... Bu-
na mutluluk deniyor. Bence dünyadaki herkes mutsuz. Bir sürü
aklı başında düşünür bugünkü dünyaya bir eleştiri yöneltiyor ama bize önerecek
alternatifleri yok. Sanırım insanlık tarihinde
böyle bir şey ilk defa oluyor.” (Frederic Beigbeder-18 Mart 2001 Hürriyet) … “Batı’nın işi bitik”.
(Pardon size nasıl yardımcı
olabilirim, Frederic Beigbeder).
Beigbeder, tıpkı Sayın
Mirzabeyoğlu gibi, Batı’nın miadının dolmasını, Berlin
Duvarı’nın çöktüğü tarih olarak
nitelendiriyor. Batı’nın hiçbir şekilde yeniden alternatif olamayacağını, ünlü
sosyalist yazar Marta Harnecker, Devlet Başkanı Hugo Chavez’le gerçekleştirdiği
ve kitap hâline getirdiği röportajında şöyle
ifade ediyor: Sayın Başkan, “şu
anki sistemlerin insanlığa bir şey verebileceğine, alternatif
oluşturabileceklerine inanmıyorum” (Venezuela Devrimini Anlamak)
Dünyaya bizden başka sistem teklif edebilecek, hareket,
oluşum veya bir yapılanma yok! Var gibi görüneler ise, ya çöküşün dedikodusunu
yapmakta veya çöküş yaklaştıkça altında kalacağı korkusuyla, çöküşün
gerçekleşmemesi için dua (!) etmekte. Çünkü yıkılacak bir köhne binanın yerine,
elinde yenisini yapacak malzemesi olmayan, büsbütün açıkta kalır… Teklifimiz:
Başyücelik Devleti ve buna bağlı İktisat ve
Ahlâk sistemidir…
** ** **
*** ***
Adım Adım Çöküşe…
Fazıl Duygun
Kapitalist-emperyalist
ABD ekonomisindeki çöküş, bütün dünyayı da beraberinde uçuruma sürüklüyor.
Hadise, kimilerinin ifade ettiği gibi bir kriz değil aksine sistemin toplu bir
çöküşüdür. Kriz, sistem içerisindeki bir ifade eder ve çaresi nihayetinde
sistem içerisinde bulunabilir. Oysa, sistemin topyekûn çöküşü karşısında,
yepyeni bir sistem ortaya konulmazsa kaos süreklilik kazanır. İşte ABD merkezli
küreselleşen dünyada yaşanmakta olan d abudur. Topyekûn Batı medeniyeti bir
dönüşü olmayan bir çöküş içerisindedir. Cezaevinde kaldığım süre itibarıyla
biriktirmeye başladığım ABD’nin çöküşüyle ilgili gazete küpürlerini, yorumsuz
olarak sizlere sunuyorum.
2 Nisan 2008- Vatan: “Mortgage krizi
ABD’liyi önce yoksul sonra da hırsız yaptı”… Temmuz’da patlak veren mortgage krizi ABD’de yaşayanları vuruyor.
Kredisini ödeyemeyenlerin boşalttığı evlere giren hırsızlar bakır boruları çalıyor.
Hatta bazı evlerde “içeride bakır boru yoktur” yazıyor. Dünya çapında artan
bakır fiyatları sebebiyle kilosu 8 dolara kadar çıkan hurda bakır yüzünden,
bazı evlerin, evde döşeli bakır borulardan bile değersiz hale geldiği yorumları
yapılıyor…
2 Nisan- Akşam: “ABD, büyük
yoksulluğun eşiğinde”… gıda yardımı alan kişi sayısı 28 milyona çıktı
(Aslında 40 milyon civarında. F.D). Saygın İngiliz gazetesi Independent yaptığı
haberde dünyanın en zengin ülkesi ABD’nin büyük bir yoksulluğun eşiğinde
olduğunu yazdı. Yakında, “New York’ta
yardım kuyrukları görebiliriz.”
3 Nisan- Vatan: “ABD’liler kredi kartı
ile nakit pazarlığına başladı”… 2001
krizinde çok sayıda Türk vatandaşının kısa vadeli borçlarını döndürmek için
kullandığı yöntem, şimdilerde ABD’de hızla yayılıyor. Anlaşmalı markette
karttan 100 dolar çektirip dükkandan mal değil 70 dolar nakitle çıkan
ABD’liler, bu yöntemle 2 milyar dolarlık “kart harcaması” yaptı… Faizler yüzde
800’e ulaşınca marketler bankamatik oldu. Mortgage krizi nedeniyle kredi faizleri
rekor seviyeye ulaştı. Pay-day loan denilen kısa vadeli kredinin faizleri yüzde
800’leri gördü. Bu ortamda ABD’liler de ‘sahte alışveriş’i keşfetti… ABD’de
aylık kredi kartı faizleri yüzde 9 seviyelerinde… İngilizlerin de yüzde 6’sı
mortgage borçlarını kredi kartıyla ödüyor…
3 Nisan- Vatan: “IMF: ABD, Büyük
Buhran’dan bu yana en ağır krizi yaşıyor”… ABD’de 1929 yılındaki Büyük Buhran’da halk sokaklara dökülürken
şimdilerde gözler krizin habercisi borsalarda… Bernanke “FED, Bearn Stearns’ü
kurtarmadı. Amerikan Finansal Sistemi’nin bütünlüğünü korumak için gerekeni
yaptı. Umarım Bear Stearns benzeri bir şeyi bir kez daha yapmak zorunda
kalmayız. Operasyonlarımız kredi krizinin bir kısmını telafi etti. Ekonomiye
yardımcı olmaya devam edeceğiz.” Dedi…
4 Nisan-Vatan: “Petrol zamları yeni bir
Amerikan tarzı yarattı”…
Amerikalıların yüzde 28’i Starbucksa gitmeyi (Starbucks, dünyaca ünlü bir
Amerikan kafesidir. Son aldığı kararla bu yıl içerisinde ABD başta olmak üzere
dünya çapındaki 600 kafesini kapatma kararı aldı), yüzde 26’sı maç bileti
almayı kesti. Petrol zamlarıyla değişen yeni Amerikan tarzı yaşamın merkezinde
tren, scooter(paten tarzı bisiklet) ve manuel (otomatik olmayan) çim biçme
makinaları var.) Virgin Megastore, New York’taki iki dev mağazasını kapatma kararı aldı… bir
çok ünlü marka, New York Times Square ve Union Square’deki mağazaların
kapatılma nedeni “Perakendede başlayan durgunluk” olarak açıklandı…
4 Nisan- Sabah: ‘Önlem alınmazsa süper
kredi krizi kapımızı yine çalar’… George
Soros “Eğer bankalar borçlarını kontrol edemezse dünya piyasaları Süper kredi
kriziyle karşı karşıya kalabilir”dedi. Wall Street gazetesine göre,
Türkiye, ABD’deki bu krizden çok kötü
etkilenebilir…
4 Nisan- Hürriyet: “Kriz ‘eski model
ekonomileri az etkiledi, Türkiye zorlanabilir”… Wall Street Journal gazetesinde yer alan bir analize
göre, ABD’de başlayıp dünyaya yayılan krizden “Eski moda ekonomiler krizden,
büyümek için borçlanan ekonomilerden daha az etkilendi” dersini çıkarmak
gerekiyor. Gazeteye göre, Türkiye yüksek
dış borçlar nedeniyle zor bir dönem geçirecek ülkeler arasında yer alıyor.
6 Nisan- Hürriyet: “ tanker rotadan
çıktı güvenli limana dönüş en az 1 yıl sürer”… New York merkezli Multiliteral Funding
International’ın(MFI) Başkanı ve Türk-Amerikan derneği’nin Yönetim Kurulu
Başkanı Murat Köprülü, Global krizin en az 1 yıl daha süreceğini söyledi…
Köprülü, şunları ifade etti: “Bundan bir yıl önce ABD merkez Bankası’nın (FED)
piyasaları fonlayabilmek için 200 milyar dolar destek vereceğini söyleseler, herkes
buna gülerdi. Ancak bugün bu durum artık kanıksandı. Dahası 200 milyar doların
yetmeyeceği, en az 1 trilyon dolarlık bir kaynağa ihtiyacı olacağı gibi şeyler
konuşuluyor. Bugün yaşananlar, şu anda
mortgage krizinin görünen yüzü. Bundan sonra sırada yeni balonlar var. Kredi
kartları çok daha büyük sorun olarak duruyor. ABD’de durgunluk resmen başladı…
Mortgage kredilerinde balonun daha üçte biri patladı. Toplamda 4 trilyon
dolarlık bir risk sözkonusu… Bearn Strearns ise tam bir banka kurtarma operasyonu
gibiydi. Mortgage krizinde zora düşenler arasında sadece büyük yatırım
bankaları öne çıktı. Aslında sadece büyükler değil ABD’de bölgesel pek çok
banka da zorda .Normal seyrinde giden tanker rotasından çıktı. Bu tankerin
tekrar güvenli limanlara dönmesi en az 1 yıl sürer… Köprülü “Dünya ekonomisinin 32 trilyon
dolarlık kısmında kriz yaşanacak ve bundan gelişmekte olan ülkeler hiç
etkilenmeyecek, imkanı var mı” dedi.
20 Haziran- Vatan: “Daha en kötüyü
görmediniz büyük çöküşe hazırlıklı olun!”…ABD’deki yatırım bankalarından “daha bir şey görmediniz, büyük çöküşe
hazır olun” uyarısı gelirken, krizi fırsata dönüştüren ve en fazla kâr eden
hedge fonlar arasında yer alan Paulson&-CO’nun başkanı John Paulson da
bankaların şimdiye kadar açıklanandan daha büyük zarar yazacağını açıkladı.
20 Haziran- Vatan: “Royal Bank of
Scotland ‘ 3 ay içerisinde büyük çöküş var’ dedi.” Banka
müşterilerine yolladığı raporda, küresel hisse senedi ve kredi
piyasalarında üç ay içerisinde büyük bir çöküş yaşanma durumuna karşı hazırlıklı
olunması gerektiğini söyledi…
2 Temmuz- Ufuk Söylemez(Tercüman): “En
Kötüsü Aşıldı propagandası”… Sayın
Derviş, TÜSİAD yönetiminin belki sipariş ettiği, belki duymak istediği “iyimser, pembe” tahminlerini yaklaşık
10 gün önce açıklamıştı. Sayın derviş konuşmasında ABD’de başlayan ve tüm
dünyayı etkileyen krizle ilgili olarak “…
belki bu konuda konuşmama lâzım ama risk alıyorum, konuşuyorum, krizde en kötü
geride kaldı, resesyon olmayacak, sıkıntılar olsa bile iyileşme sürecine
girildi…” anlamında sözler de söylemişti. Sayın derviş, ABD’nin 1929 büyük
depresyonundan sonraki en büyük ve derin krizinin içinde olduğunu, konut
sektörünün çöktüğünü, evlerin ortalama yüzde 30 değer kaybettiğini, bu nedenle 10 milyonu aşkın mortgage
borçlusunun evlerinin anahtarlarını bankalara teslim etmek zorunda
kalacaklarını, kredi batıklarının en az 1 trilyon doları aşacağını,
sistematik bir finansal ve bankacılık krizinin yaşandığını, borsanın bu nedenle
çöktüğünü, dünyanın geri kalanının da bu krizden kendisini ayrıştırmasının
mümkün olmadığını bilmiyor mu? İzlemiyor mu? Görmüyor mu?.. ABD’de yüzlerce
irili-ufaklı banka bugün batma riski ile açık bir biçimde yüz yüze gelmiş
durumda. Çünkü küçük-orta bankaların, yani aktifler 4 milyar doların altında
olan bankaların aktiflerinin yüzde 67’si, büyük bankaların aktiflerinin ise
yüzde 48’i emlak ve konut finansmanıyla alakalı işlerden oluşuyor…
4 Temmuz- Vatan: “Dünyanın en büyük
otomotiv üreticisi GM iflasın eşiğinde”…
100 yılı geride bırakan dünyanın en büyük otomotiv üreticisi General
Motors(ABD) iflasın eşiğine geldi. Yatırım bankası Merill Lynch’e göre, General
Motors’un bataklıktan çıkabilmesi için acilen 15 milyar dolara ihtiyacı var.
Ancak şirketin bu parayı bulmasının şu aşamada zor olduğu söyleniyor…
15 Temmuz- Vatan: “ Bu destek de işe
yaramazsa dünyayı zor günler bekliyor”…
ABD Merkez Bankası ve hazinesi iki mortgage garantörü Fannie Mae ve Freddie Mac için adeta seferber oldu.
ABD Hazinesi kurtarma planı çerçevesinde daha önce hiç yapılmayan bir
uygulamaya giderek 2 şirketten hisse alabileceğini açıkladı. Ancak son sözü ABD
Kongresi söyleyecek. Tüm dünya piyasaları ise kurtarma planının işe yarayıp
yaramayacağına endekslendi… ABD’de 10 trilyonluk mortgage kredilerinin yarısına
(5 trilyon dolar) kefil olan Fannie Mae ve Freddie Mac çökerse, sadece ABD
değil, bütün dünya merkez bankaları ve hazine kurumları da sarsılacak. Çünkü bu
iki yatırım bankasının çıkardığı kâğıtlar bütün dünyaya satılmış durumda…
15 Temmuz-Hürriyet: “5.3 trilyon dolar kredi yükü taşıyan iki dev için ABD’de büyük
kurtarma operasyonu”… ABD'deki mevduatlar güvende mi? Bu yıl 5 banka battı! 150
banka ise batış yolunda. Mali sistem çatırdıyor. ABD'li bankalarda hesabı
olanlar ne yapmalı?
16 Temmuz- Akşam: “ABD’de bankalar
batıyor, halk parasının peşinde”… Hükümetin
Fannie mae ve Freddie Mac isimli mortgage şirketlerini kurtarmaya çalıştığı
ABD’de küçük bankalar batmaya başladı. California’da devlet tarafından el
konulan IndyMac Bancrop’un şubeleri önünde vatandaşlar para kuyruğuna girdi…100
metrelik kuyruk oluştu, Hollywood bile zor duruma düştü…Mortgage zararı, 7
trilyon dolar ve 150 banka batabilir…
Ve
George Soros:” Gördüğüm en ciddi malî kriz"… Yaşanan gelişmeleri Reuters'a değerlendiren Soros,
"hayatımda gördüğüm en ciddi mali kriz" diye konuştu. Soros, bunun sadece mali kesimi değil
ekonominin genelini de yakından ilgilendirdiğini belirterek, "Bu krizin
reel ekonomiyi etkilemeyeceğini düşünmek sadece bir rüyadır" dedi. ABD ekonomisinin bir resesyon ile karşı
karşıya bulunduğunu anlatan Soros, "yavaş
yavaş geliyor ama ne kadar yavaş gelirse etkisi de o kadar çok olacak" diye
konuştu.
Soros, ABD'nin en büyük konut finansman
şirketleri Fannie Mae ve Freddie Mac ile ilgili krizin de sonuncu olmayacağına
dikkat çekti.(15 Temmuz 2008, Hürriyet)
** *** *** *** *** **
ABD Dünyanın En Büyük Bit Pazarı mı Olacak?
Fazıl Duygun
Eylül 2009- 60. sayı
ABD’nin
bebek yüzlü, yeni beyaz- zenci başkanı Barack Obama kendisine yüklenilen “Batı-
Kapitalist dünya sisteminin” kurtarıcısı misyonunu gerçekleştirebilecek mi?
Medyada
esen fırtınalara, imaj operasyonlarına ve de hızla yükselen borsalara rağmen bu
pek mümkün görünmüyor. Zaten, ne kadar makyajlansa da, felaket haberleri, tıpkı
bir süre dinlenmeye geçmiş felaket gibi, kendini arada bir sert şekilde
hissettiriyor.
Obama’nın
sihrinin ne olduğu görüldü: Kısa vadede ölmektense, uzun vadede felç olmayı
seçmek demek olan, sürekli dolar basıp, enflasyona razı olmak!
İş
başına geçtiğinden beri 2 trilyon doları aşan miktarda bir para basan ve sağlık
harcamaları için daha trilyona yakın dolar basacak olan Obama, krizin temeli
olan kapitalist hayat tarzının esasına dokunmadan, işi götürebileceğini sanıyor
ki, programı, daha 6. ayında başına patlamak üzere.
Obama,
yok etmesi gereken, borsa-banka- serbest piyasa üçgeninde görmüş kurtuluşu,
oysa, felaketin kaynağı zaten bu üçü! Hatırlayacak olursak, borsa-banka ve
kuralsız liberal piyasa üçgeninde, faiz- spekülasyon- limitsiz kredi(borçlanma) tezgâhıyla bu hâle
gelinmişti zaten. Bir yanda, sınırsız borçlanmayla ve faiz oyunlarıyla emlak ve
diğer sahalarda tüketime yönlendirilen insanlar, diğer yanda, borsa
oyunlarıyla, borç batağına batırılmış insanların başını döndürecek ve iç
çamaşırına kadar soyup alacak, Las Vegas tipi küresel kumar borsası. Üretimden
çok geleceğini borç altına sokarak, sınırsız tüketime dayalı bu hayat tarzı
kurtuluşu kendini yenilemede, makyajlamada görüyor ki, bu yaşanacak felaketin
daha da beter olması demek. Krizin kaynağı olan, borsa ve bankalar üzerine bir
sistem bina etmek, bu felakete kapıyı sonuna kadar açmak demektir.
Obama, para basarak kurtulacağını sanıyor.
Zaten bu kriz dolar bolluğundan çıkmamış mıydı?
Neydi
o, kriz öncesi hedge fonlardaki uçsuz bucaksız ve nereye gideceğini bilemeyen
trilyon dolarlık fonlar?
Neydi
o borsaların yükseliş rekorları kırması…
Hayattan
kopmuş, insansız, bilgisayar ekranlarında bir yükselen, bir düşen rakamlara
dayalı ekonomik düzenin geleceği nokta nihayetinde burasıydı.
Krizin
dibini gördük mü gerçekten? Borsadaki yükselişe bakacak olursak, görmekle
kalmadık yükselişe bile geçtik.
Ama
kazın ayağı öyle değil!
Zaman
gazetesi ekonomi yazarı Sayın Sami Uslu içinde bulunduğumuz hâli şöyle
özetlemiş:
“Dünyanın
en büyük ve en başarılı yatırım uzmanı Warren
Buffett, The New York Times gazetesindeki yazısında; kainatta her hareketin
mutlaka bazı sonuçlar doğurduğunu, kelebek etkisi olarak adlandırılan bu
kuralın finans dünyası için de geçerli olduğunu savunuyor. ABD'nin 1,8
trilyonluk bütçe açığına dikkat çeken Buffett'a göre, bu muazzam açığın, diğer
ülkelerin ABD hazine bonosu satın almasıyla kapanması çok zor. Diğer yandan,
ABD halkının tasarrufları da böylesine bir açığı doldurmaya yetmiyor. Kaldı ki,
Çin ve diğer ihracatçı ülkelerin ve ABD halkının sonsuza kadar paralarını
hazine bonosuna yatıracağına dair bir güvenceyi kimse veremez. Son çare olan
para basmanın ise enflasyonu azdıracağı kesin. Neticede, ABD devleti tarafından
krize çare olarak başvurulan açık bütçe uygulamasının başka bir kriz meydana
getirme ihtimali hiç de düşük değil.
Kurumsal
ve bireysel yatırımcıların, karar vermeden önce başvurduğu S&P
derecelendirme kuruluşunun verilerine göre, şirket kârlarının gerilemesine rağmen,
ABD hisse senetlerinin fiyatları hızla yükseliyor ve fiyat/kazanç katsayısı
haddinden fazla artmış durumda. Bundan anlaşılan, yatırımcının gelecekte
oluşacağını ümit ettiği şirket kârlarına göre alım yaptığı ve hisse senedi
fiyatlarının köpüklendiğidir. Ana finans
kuralı bellidir: Her köpük patlar.
Daha
önceki bir yazımızda belirttiğimiz üzere, Çin bakır ve gümüş başta olmak üzere,
yoğun bir halde emtiaya yatırım yapıyor. Çin'de ayrıca, hisse senedi ve emlak
fiyatları banka kredileri ve enflasyon beklentileri yüzünden % 50 ile 100
arasında şişmiş vaziyette. Cari yılın son çeyreğinde fiyatlarda bir düzeltme
yaşanması muhtemel görülüyor. Şayet, global ekonomi kısa dönemde güç kazanmaz
ve varlık fiyatları gerilerse, Çin ekonomisi bu yılın son çeyreğinde paldır
küldür düşebilir. Çin'in siyasi yapısı
gereği, böyle bir aksilik beraberinde sadece ekonomik değil, vahim siyasi
sonuçlar da getirebilir. Global krize direnen ve krizden çıkmak için kendisine
ümit bağlanan dev bir ekonominin zora girmesi ise krizin uzamasına neden
olacaktır. Hakkındaki bütün övücü sözlere rağmen, Çin ekonomisinin performansı
büyük ölçüde küresel ekonominin, özellikle de Amerikan ekonomisinin gidişatına
bağımlı.
Bazı
uluslararası profesyonel yatırım uzmanları, müşterilerine Çin yatırımlarını
artık likidite etmeleri gerektiğini öğütlüyor.
Kişisel
görüşüme göre, global krizde son raunt hâlâ gelmedi. Türkiye olarak, yeni bir
durgunluk dalgasına hazırlıklı olmalıyız.” (26Ağustos 2009 Zaman)
ABD’nin
çözüm olarak ortaya koyduğu uygulamalar, kendisiyle beraber, ona bel
bağlayanları da çökertecek gibi… Dünya çok tuhaf bir ikilemde… ABD’yi gözden
çıkarsa, kendisi de çökecek, çıkarmasa, daha beter çökecek!
Obama’nın
politikası nereye mi varacak? Krizle birlikte 50 milyon yeni işsize kavuşan ve
her ay 2,5 milyon işsize daha sahip olan ABD’de, ülkenin en zengin eyaleti ve
tek başına dünyanın 8. büyük ekonomisine sahip Kaliforniya Eyaleti, borçlarını
(devlet)ödeyebilmek için eski eşyalarını
satışa çıkarmış, dünyanın en büyük bit
pazarını kuracakmış! Borcu mu? 26 Milyar doları ödeyecek gücü kalmamış
bu dev eyaletin!
** ***
*** *** ***
**
Yorumlar
Yorum Gönder