ABD'nin çöküşü 2008 krizi öncesi ve sonrası yazılar.

Morgıç ne İster?
Ahmed Birgivi
Baran 11- 22 Mart 2007

“Önümüzdeki birkaç ay içerisinde ve en geç 2 yılda, milyonlarca Amerikalı, Amerikan rüyasını yaşadıkları evlerinden kovulacak!
**
Uzun vadeli taksitle ev alma sisteminin adı olan “mortgage-morgıç” sistemi, Türkiye’de de yasalaşarak yürürlüğe girdi. Sistemin vatanı ABD olup, tıpkı bütün ekonomik faaliyetlerin götürüldüğü son nokta olan borsada ayak oyunlarının esaslı sahası olagelmiştir.
Morgıç sistemi kısaca şöyle işler. Bankalar, şirketlerle anlaşarak, ev almak isteyenlere uzun vadeli ve görünüşte oldukça düşük faizli ev satınalma kredisi verir. Yüzbinleri bulan bu uzun vadeli kredi alacakları bankalar için finansal bir portföy vazifesini görüp borsada işleme konularak, gelecekteki alacaklar üzerinden ikinci bir kazanç kapısı açılır. Böylece banka çift taraflı bir kazanç içerisindedir.
Ancak morgıç sistemimin yürüyebilmesi için olmazsa olma olan 2 şart vardır. Bunlar:
a- yıllık enflasyon oranının ortalama en fazla %5 civarında seyretmesi, buna bağlı olarak ta;
b- yıllık faizlerin bu seviyelerde tutulması
Bu uygulama ABD’de uzun bir süre devam ettirilirken,  küresel çapta uygulanması ise tam bir toplumsal facialara sebeb olmuştur.

Bunun en tipik misalî ise, 1997 yılına kadar Asya’nın en iyi ekonomisi olarak gösterilen Güney Kore’nin bir ânda kendisini büyük bir mali kriz içerisinde bulması ve neticede, ülkenin borçlarını ödeyebilmesi için Koreli kadınların kollarındaki bilezikleri bile satar hâle gelmiş olmalarıdır. Sadece bununla da kalmamış ülkenin büyük şirketleri teker teker ve sudan ucuz fiyata ABD ve Avrupa kartellerinin eline geçmiştir, özellikle de otomotiv sanayi. Ve G. Kore IMF’ye teslim olmuştur. Peki G. Kore bu hâle nasıl düşmüştür. Yurt dışından gelen yabancı yatırım fonları, hızla emlâk piyasasına akmaya başlamış, ülkede inşaat faaliyetleri hızlanmış ve neticesinde, emlak fiyatlarında büyük bir şişme meydana gelmiştir. Emlâk alım satımı ile uğraşan mali fonlardan elde ettiği kâra doymuş bulunan bu sıcak para baronları bir ânda ülkeden çıkmaya başlayınca, Seul Borsası, dünya borsalarını da peşinden sürükleyerek, yere çakılmış ve binlerce şirket ve banka iflâs etmiştir. Üstelik G. Kore’de faizler ve enflasyon Türkiye’ye göre oldukça düşük seviyelerde iken. Türkiye’de ise daha yasa çıkmadan Bankaların yurtdışından dövizle borçlanarak içeride milletimiz everdiği uzun vadeli kredilerle bu sistem hayat geçirilmiştir. Yine İnşaat faaliyetlerinin artmasıyla birlikte, Türk şirketleri ve bankaları Hazine garantili olarak, devletten 2 kat daha fazla borçlanmış hâldeler.( toplam 200 milyar Dolarlık dış borç içerisinde Bankalar ve Şirketlerin Hazine garantili borçları 140 milyar doları bulmaktadır)
Morgıç sistemi şu ân anavatanı ABD’de bile çökmüştür hem de bir haftada 500 milyar dolarlık bir gelir kaybı meydana getirerek. Buna sebeb olarak ta özellikle Irak ve Afganistan savaşlarının ABD ekonomisinde meydana getirdiği 4 trilyon Dolarlık maliyetin ülkedeki enflasyonu arttırmasıdır. Daha 3 yıl öncesine kadar yıllık enflasyon oranının %3’ler seyrettiği ABD’de, artık adeta Türkiye ile yarışırcasına  aylık yüzde bir tırmandığı ve buna bağlı olarak maliyet faizlerinin artmasıyla birlikte, borsada işlem gören lokomotif unsurlarda morgıç şirketlerine ait hisselerin çökmesiyle  neticelenmiştir.
Nitekim, ABD’li iktisatçı Carloyn Baker  yazdığı “Serfliğe Geridönüş mü?” isimli makalesinde, ABD halkının yaşayacağı felaketi şu şekilde özetlemiştir: “Önümüzdeki birkaç ay içerisinde ve en geç 2 yılda, milyonlarca Amerikalı, Amerikan rüyasını yaşadıkları evlerinden kovulacak!
Türkiye gibi hem faizlerin en üst seviyelerde dolaştığı ve hem d enflasyonun yüzde 10’lardan aşağı düşmediği bir ülkede uzmanlara göre morgıç sistemini uygulamak, (varsa)elindeki ilk. evini de kaybetmekle neticelenecektir. Nitekim geçtiğimiz Mayıs ayında yaşanan Türkiye merkezli borsa kriz neticesinde, binlerce aile aldıkları ev kredisi borçlarını ödeyemedikleri için hem evlerinden olmuş ve hem de o kadar para ödemelerine rağmen,  ömür boyu borç ödeme tuzağına düşmüşlerdir. Bu kriz ise sadece 5 milyar Dolarcık paranın Türkiye’den âni çıkışıyla vukubulmuştur. Türk halkı 1994 ve 2001 krizlerinde de, ucuz döviz bolluğu hikâyesine kanarak, banka kredisiyle ev almış ve hemen ardından yaşanan-yaşatılan borsa krizleriyle uçuruma doğru gitmiştir. Üstelik o krizlerde ucuz dövizle ev kredisi alanlar yüz binleri bile bulmazken, bugünkü morgıç sistemi ile ev kredisi alanlar,  milyonları bulmuştur. Geçen yılki borsa merkezli krizden sonra, satılan ev miktarında yüzde 20 gibi büyük bir düşüş yaşanmasına rağmen satışlardan elde edilen gelirde ise, yüzde 20 gibi bir artış meydana gelmiştir. Bu da bize şişirilmekte olan bu emlak borsasının, zaten hazine garantili portföylerle, borsada yeterli vurgun vurulduktan sonra değerinin düşürülmesiyle birlikte milletimiz 2 başlı yeni bir belâ ile baş başa bırakacağı korkusu vardır. Bunlar;
a-kriz neticesinde milletin borçla aldıkları evleri kaybetmesi ve hem de ödedikleri onca borca rağmen, ömür boyu ödeyecek hale getirilmesidir.
b- hazine garantili  morgıç hisselerini ellerinde bulunduran şirketlerin ve onlara borç vermiş olan  yabancı fonların, kriz neticesinde dövize endeksli bu paraları alacakları hanesine yazdırmaları neticesidir ki, bu da milletimizin ödeyeceği milyarlarca dolarlık yeni dış ve iç borç demektir.
Yazımızda “morgıç ne ister” sorusuyla başlamıştık. Bu sorumuzu sabah gazetesinin 3. sayfasındaki fıkra yazarı Yılmaz Özdil’in bu konuda yazdığı yazıdan cevaplayalım: “Morgıç belasîna karşı koymak, bi ton “gıç” ister!”
Kaos,  buğday krizi ile beraber sırtlan yüzünü yakında gösterecek…

“Mor”-“Gıç”... Yani, ABD’nin “Gıç”ı   Morarıyor
Ahmed Birgivi
Baran 31. sayı, 9 Ağustos 2007
Dünya borsaları başta olmak üzere, kapitalist küresel finans sistemi bugünlerde deyim yerinde ise üçbuçuk atıyor. Sebebi ise, uzun vadeli emlak satılma sistemi olarak bilinen “Mortgage-Morgıç” sisteminin belinden çatırdayarak çökmeye başlaması. Yaklaşık 10 gündür süren kriz, önceleri borsaların şişmiş olan hacimlerinin düzeltme süreci olarak lanse edilirken, yaşanan gelişmeler aslında kazın ayağının hiç de öyle olmadığını gösterdi. Dünya borsalarına son 1 haftada tam 2,5 trilyon dolar kaybettiren bu krizin geldiği seviyeyi, krizi tetikleyen ana unsurlardan biri olan Bearn Sterns şu şekilde açıklıyor: “ Çirkin bir süreç... Son 20 yılın en kötü krizi ile karşı karşıyayız.”  Sadece bu değil, esas bela ABD’deki en büyük morgıç şirketi olan Countrywide’dan bekleniyor. Her ne kadar piyasaları sakinleştirmek için, şirketin durumu iyi haberleri söyleniyorsa da, hiç de öyle olmadığını herkes biliyor.   50 milyar dolarlık bu şirketin göçmesiyle beraber bütün dünya ekonomileri de göçmeye başlayacak. Neden mi? Çünkü şu an ABD’de içinde ”kredi” kelimesi geçen her şeye batık gözüyle bakılıyor ve bundan en çok etkilenecek olanlar da kredi kartı şirketleri ve bankalar. Bir kredi sistemi olan “morgıç” batarken bütün kredi sistemlerini de beraberinde götürecek. Çünkü morgıç kredilerini ödeyemeyenlerin, kredi kartı borçlarını da ödeyemeyecekleri söyleniyor.Yani, American Express, Network Appliance, Visa,  vs. gibi bütün kredi kartı şirketleri, merkum Sakıp Sabancı’nın deyimiyle  “üçün birini” alacaklar.
Biz, ABD’nin ve dolayısıyla dünya kapitalizminin bugünleri çok çabuk bir şekilde yaşayacağını, 22 Mart 2007 tarihli 11 Sayımızda yayınlanan “Morgıç ne ister” başlıklı yazımızda söylemiştik. O yazımızda ABD için aynen şu tesbitlerde bulunmuştuk:
“Morgıç sistemi şu an anavatanı olan ABD’de bile çökmüştür, hem d e 1 haftada 500 milyar dolarlık bir gelir kaybı meydana getirerek... Buna sebeb olarak ta, özellikle Irak ve Afganistan savaşlarının ABD ekonomisinde meydana getirdiği 4 trilyon dolarlık maliyetin ülkedeki enflasyonu arttırmasıdır.  Daha 3 yıl öncesine kadar yıllık enflasyon oranının %3’lerde seyrettiği ABD’de, artık adeta Türkiye ile yarışırcasına aylık yüzdeye tırmandığı ve buna bağlı olarak maliyet faizlerinin artmasıyla birlikte, borsada işlem gören lokomotif unsurlardan morgıç şirketlerine ait hisselerin çökmesiyle neticelenmiştir.”
“Nitekim, ABD’li iktisatçı Carolyn Baker yazdığı “Serfliğe  Geri Dönüş mü?” isimli makalesinde, ABD halkının yaşayacağı felaketi şu şekilde özetlemiştir: “Önümüzdeki birkaç ay içerisinde ve en geç 2 yılda milyonlarca Amerikalı, Amerikan rüyasını yaşadıkları evlerinden kovulacak.”
Anlaşılan o ki, sadece Amerikalılar değil, bütün dünya, Amerikan rüyasından büyük bir kabusla uyanacak...

Avrupa’nın “Mor”-“Gıç”ı


Doların Çöküşü
Ahmed Birgivi
Baran 39. sayı, 4 Ekim 2007
Hrıstiyan-Yahudi emperyalizminin sistematiği olan kapitalizmin çöküş süreci ABD Doları üzerinden tecelli ediyor. ABD ekonomisinin durgunluk ve gerilemesiyle birlikte, düne kadar bir ilahlık atfedilen parası dolar da aslîyetine yani bir kâğıt parçasına dönüşüyor. ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonrası tüm dünyayı kendi hakimiyeti çerçevesi içerisine alıp, yeni dönem sömürgeci kapitalist Batı dünya düzenine eklemleme projesinin en önemli ayağı Doların bir dünya parası hâline getirilmesiydi. Doların, 1944 yılındaki Bretton Woods Konferansı neticesinde bir dünya parası haline getirilmesi kararı, 1970’li yıllardaki, Arap (İslam)-İsrail savaşları ardından gelen petrol krizi neticesi ABD’nin tarihinde ilk defa dış ticaret açığı vermesiyle neticelenince, emperyalist ABD doların dünya üzerindeki  hakimiyetin kaybetmemesi için bir devalüasyona gitmiş, ardından da, altın karşılığı para basma işine son vermişti. Yani, dolar altın karşılığı olmadan basılacak ve bütün dünyada referans para birimi olarak kabul görecekti. 2000’li yılların başına kadar giden bu izafî hakimiyet süreci şimdi kötü bir sonla neticelenmek üzeredir. Şöyle ki, ABD bütün dünyaya karşılığı olmayan bir şekilde ve bol keseden para basarak, kendi ithalat ve tüketimini dünyanın büyük bir kısmına ödetmiştir. Ancak, AB’nin dolar karşısına güçlü bir para birimi olan Euro ile meydan okuması, ardından son 7 yıldır meydana gelen savaş ve 11 Eylül gibi tarihî hadiseler, ABD’nin bütün sahalardaki hakimiyetine bir darbe vurmuştur.
ABD doları 2000 yılının başında 1Euro’ya eşit iken bugün neredeyse, 0, 68 Euro etmektedir. Yani dolar reel olarak %30 erimiştir. Gücünden güç kaybetmiştir. ABD, dünyayı dolarizasyona boğarak üretmeden tüketme çılgınlığını, dünya üzerindeki hakimiyetini kaybetmekle ödemek üzeredir. Sayın Suat Parlar’ın bir sohbetimizdeki ifadesiyle, “1900’lü yılların kapitalist emperyalist lideri İngiltere tüm dünya üretiminin yüzde kırkını tek başına karşılarken, bugün ABD sadece yüzde sekizini karşılayabilmektedir. Bu durumda ABD emperyalist sömürgeci hakimiyetini daha fazla devam ettiremeyecektir.
ABD dolarının bu kadar hızlı şekilde zayıflamasının ana amillerinden ikisi, muhteşem 11 Eylül Akınları ile, Irak çöllerine gömülmesidir. Sadece Irak bozgunu  son 4 yılda ABD’ye tam 7 trilyon Dolara malolmuştur. Bu hesaplama Stiglitz gibi IMF karşıtı ve eski IMF direktörü iktisatçıların yaptıkları hesaplamalardır. Bunu doğrulayan en önemli unsurlar ise, 2. Irak işgali öncesi ABD’nin dış borcu  6 trilyon Dolar iken, şimdilerde 15 Trilyon Dolara doğru tırmanmaktadır. İç ve dış tüm borçlarındaki artış ise, 23 trilyon dolardan 35 trilyon dolara fırlamıştır. Evet dile kolay tamı tamına 35 trilyon dolar. Ve ABD bu sefahatini, Çin, Japonya, Arab dolarları gibi petrolünü ve mallarını ABD’ye satmak zorunda kalan kapitalist tüketim zincirindeki ülkelere ödetmektedir.
 Ama, Çin ve özelliklede Japonya daha ne kadar ABD’yi besler, bu da merak sorusudur. AB ise, Euro ile ABD’ye meydan okumaya çalışırken, küresel kapitalist zincirin bir parçası olması sebebiyle doların daha da düşmesini engellemek arzusundadır. Çünkü, ABD çökerse, küresel kapitalist sisteme entegre olmuş bütün ülkeler arka arkaya çökecektir.Buna Rusya  da dahildir. İşte bu sebeble ABD, beni çökertemezsiniz, çökertirseniz, hepimiz çökeriz tehdidini salmaktadır. Ama, iş gırtlağa dayanmıştır. Çin, Japonya ve Arab ülkeleri ellerindeki ABD doları ve ABD hazine bonolarını altın veya Euro ile takas etmeye başlamıştır. Yani, doları iyice ayağa düşecek ve tuvalet kâğıdı kadar bir değer ifade etmeyecektir, insanların gözünde… Bu gidişat, yazdıklarımızı çok yakında doğrulayacaktır. Dünya Dolardan kaçsa da bir felaketle karşılaşacak, kaçmasa da, çünkü, hrıstiyan-yahudi kapitalizminin insanlığa verebileceği hiçbir umut kalmamıştır.



Hayal Değil Gerçek, Amerika 1 Günde Çökecek!
Ahmed Birgivi, Baran 45. sayı, 15 Kasım 2007

Emperyalizm bütün değerleriyle, bütün vasıtalarıyla birlikte müthiş bir çöküş sürecinde. Düne kadar emperyalist ABD’nin işini kolaylaştıran bir nimet olarak küreselleşme süreci, şimdilerde bir bela olarak bu çöküşe hız katıyor. ABD doları sadece son 7 yılda yüzde 50 gibi bir değer kaybı yaşadı, AB’nin taze para birimi Euro karşısında. Bu dünya emperyalizminin gücünü simgeleyen ABD doları için korkunç bir kayıptır. ABD’nin ekonomik olarak çöküşü bugüne kadar hep makyajlanarak gizlendi, ama artık mızrak çuvala sığmıyor. Muhteşem 11 Eylül Akınlarıyla başlayan ABD’nin askerî ve siyasî sahalardaki çöküşü, Irak ve Afganistan kırsalları ve çöllerindeki “Direniş Fırtınalarıyla”, Hrıstiyan-Yahudi emperyalizmini can damarından vurdu. Kapitalizmin kutsal kitabı, dünya emperyalizminin en büyük silahı ABD doları Irak çöllerinde alev alev yanarak tükeniyor artık. 11 Eylül’den itibaren başlayan ABD emperyalizminin çöküş süreci, Afganistan ve
Irak direnişleriyle birlikte, son darbeyi vuruyor. ABD Irak ev Afganistan işgalleriyle birlikte, tamı tamına 11 trilyon dolar iç ve dış borçlanmaya gitti.
ABD’nin bu savaşlardan önceki dış borcu, 7 trilyon dolar iken, şimdilerde 14 trilyon dolara, iç borcu ise, 24 trilyon dolara fırladı. ABD emperyalizmini bu savaş sürecinde Çin, Japon, Güney Kore, Tayland, ve hain Körfez sermayesi besledi. Bu ülkeler, ABD hazinesine dolar akıtırken, karşılığında bir gün tuvalet kâğıdı kadar değeri olmayacak ABD hazine bonolarıyla doldurdu kasalarını, yetmedi, dünya piyasasında serseri mayın gibi dolaşan ABD dolarını stok ettiler.
ABD bu çöküşünü sanal ekonomi “Wall Street”le makyajladı hep. Em peryalizm Irak çöllerinde çökerken, “Wall Street” ABD ekonomisinin nasılda iyi olduğunu, günlük yüzde “bir” lik artışlarla isbat ediyordu(!) dünya aleme. Ama mızrak çuvala sığmadı ve taa Şubat ayından beri takip edip, sizlere anlattığımız “morgıç” krizi pat- ladı. Bu kriz, sadece emlak piyasasıyla sınırlı kalmayıp, dünyanın en büyük bankaları “Citi -bank, Morgen Stan- ley” gibi emperyalizmin en canavarla- rını da sırtüstü yere serdi.  Kriz
ABD’den Avrupa’ya sıçradı ve başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, sanalıyla, gerçeğiyle  bütün mali ve sanayi piyasalarını ezdi geçti.
İş artık öyle bir noktaya geldi ki, ABD’yi ne Çin, ne Japonya ve hain Körfez sermayesi kurtarabilir! ABD, dış ticaret açıklarını azaltmak için doların değerini düşürdü ama dolar bir düştü pir düştü. İşgal ettiği Irak, meydana getirdiği petrol fırtınasıyla beraber, ABD’ye yüksek petrol fiyatlarıyla da kan içirdi. Öte yandan dolara güvenmeyen, devletler ve finans kuruluşları, önce altında, sonra da AB para birimi Euro’ya yöneldi. Yani ihracatı arttırmak için inen dolar bir daha çıkamadığı gibi, ihracata da bir faydası olmadı. Ve netice bir ABD eski Maliye bakanının dediği noktaya geldi. Bu arada ondan önce Çin merkez Bankası başkanı “doların artık dünya parası hükmünü yitirdiğini” söyledi. Peki ABD’li bakan ne mi söyledi? Buyrun hep beraber okuyalım:
ABD 1 Gecede Çökebilir! Eski ABD Hazine Bakan Yardımcısı Paul Craig Roberts, ABD ekonomisinin bir gecede yok olabilecek kadar sarsıntılı bir dönem geçirdiğini söyledi.

Eski ABD Başkanı Ronald Reagan döneminde Hazine Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Paul Craig Roberts, ABD ekonomisinin bir gecede yok olabilecek kadar sarsıntılı bir dö nem geçirdiğini söyledi. Roberts, “ABD doları, halen dünyanın en güçlü rezerv parası olsa da, Brezilyalı süper-model Gisele Bundchen’in hizmet bedelini karşılayacak gücü bulamıyor” dedi. Doların dünya piyasalarında giderek değer kaybettiğini farkeden ünlü model, bu yılın ilk yarısında kazandığı 30 milyon dolarlık meblağın kendisine Euro olarak ödenmesini istemiş, Amerikalı milyarder George Soros’un ortağı Jim Rogers’ın da bütün mülkiyetini satarak Çin’in para birimi Yuan’la değiştirmeye hazırlandığı öğrenilmişti.
“Amerika’yı Takmıyorlar”
“Dolar rezerv para olmaktan çıktığında yabancılar ABD’nin ticaret ve bütçe açığını finanse etmekten vazgeçecek ve Amerikan imparatorluğu, savaşlarıyla birlikte bir gecede dünyadan kaybolacak” diyen Roberts, “Belki Bush, Irak ve Afganistan’daki askerleri eve getirmek için Dünya Bankası’ndan ya da ‘Chavez Bank’tan borç almaya muvaffak olabilir” dedi.
737 Üssü Eve Getirin!
Roberts ayrıca, “ABD lideri ve ABD para biriminin pek itibar görmediği açık. Bir çözüm var mı? Muhtemelen cevap, yurtdışındaki 737 üste yatıyor. Bu üsler ülkeye taşınır ve 50
eyalet arasında taksim edilirse her bir eyalet 15 üs elde edecek. Bu, konut piyasasındaki çöküşün sonu demek. Ayrıca, hangi ülke, mevcut üslere ilaveten her bir eyalette 15 yeni üssü olan bir ülkeye saldırmayı düşünür? Bir terörist nereye dönse kendisini askerler tarafından kuşatılmış bulacaktır. Bu üsler için harcanan para ABD’de kalacak, yabancıların gelirleri ABD vatandaşlarının geliri olacak” dedi.
ABD çözümü Roma’nın çöküşünde yaşadığı ikilemde arıyor: Bir Yahudi iken Müslüman olan ve bu sebeple anne babasından korkunç işkenceler gören merhum Meryem Cemile “Kendini
Mahkûm Eden Batı” isimli eserinde Roma’nın son devrelerini şöyle anlatır:
“Ekonomi çökmüş, dış topraklardaki askerî lejyonlar müthiş bir ekonomik yük. Bir kısım işgal edilen dış topraklardaki askerî lejyonların terk edilip, ekonominin güçlendirilmesinden yana. Bedeli ise, Roma’nın topraklarının üçte ikisini kaybetmek olacak. Muhalif grub ise buna karşı ve kimsenin bunu göze alamayacağını söylüyor. Her iki taraf ta halkın uyutulması için başkent Roma’da yüzbinlik stadyumlar inşâ ettiriyor ve ayda bir  olimpiyat düzenleniyor. Ne için, halk uyanmasın ve isyan etmesin Ama bunlar çözüm olmuyor, ve Roma göçüyor…
Amerika’lı eski bakanın dediği gibi, küresel çağda çöküşler de bir gecede oluyor, yükselişler de bir gecede oluyor… Yani, ABD 1 gecede çökerken, “Başyücelik” de 1 gecede kurula-
bilir, herkes hesabını ona göre yapsın!



Batı Batıyor, Yardakçılar Tutuşuyor
Fazıl Duygun
Baran 53. sayı, 10 Ocak 2008
ABD ekonomisi batış düdükleri çalmaya devam ediyor…
Önce enflasyon belasıyla tanışıyor ABD… enflasyon 34 yıl sonra geçtiğimiz ay tam %3.2 oldu… Bu oran, onlarca yıl enflasyon belası ile yaşamış Türkiye’nin geçen ay ki enflasyon oranının bile 2 katı… Ve Türkiye, enflasyon da, şu ânki haliyle bile lider pozisyonunda… Görünen o ki, dünya ekonomisin kalbi ABD Türkiye’yi de sollayacak gibi!
Mor-gıç krizinden dolayı, orta halli Amerikalıların evlerinden atılmaya başladıkları haberleri gelmeye başladı… Bu hızlanarak, ABD orta tabakasının sokaklarda yaşamasına yol açacak… ABD bunu önlemek için bir zamanlar azar çektiği Batıcı rejimin yaptığını yapıyor, bankaların batıklarına sünger çekmek… ABD’de şu ân bankalar için “NPL”(-Non Performing Loan- ödenmeyen anapara ve faiz borcu) yatağı ifadeleri kullanılıyor. Üstelik vaziyet öyle bir vahim ki, bütün dünyayı, mor-gıç kredisi almış ve ödeyememiş %5’lik kesim sallamaya yetiyor… Yani, ABD ve ardından dünya ekonomisi tam bir pamuk ipliğine bağlı olarak, bu kadarcık bir geri ödememeyle bile sarsılabiliyor.
Sadece ABD değil, İngiltere başta olmak üzere AB de batıyor. Bizzat AB ve ABD’li ekonomistler, başta İngiltere olmak üzere, ABD için, “2008  iflâs yılı olabilir” öngörüsünde bulunuyorlar. Morgıç krizinde İngiltere’nin ABD’den daha batık bir hâlde olduğu ortaya çıktı. Yıllık gayrî safi millî hasılası 2 Trilyon Dolar civarında olan İngiltere’deki  Mor-gıç kredilerinin trilyon doları geçtiği ve bu krediler içerisinde batı miktarının büyük bir tehlike teşkil ettiği ifade edildi. Zaten bu tehlike, devletin desteğine rağmen ( liberal ekonomik sisteme aykırı olarak) İngiltere’nin 8. büyük bankasını batırdı. Kriz şimdilik zamana yayılarak atlatılmaya çalışılıyor.
İşsiz ABD’li sayısı hızla tırmanıyor, ama Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle” ahmak Amerikalı” umut olarak, “Şükran Günü” mağazaya hücum eden alışveriş manyağı Amerikalı sayısının artıp, artmayacağına bakıyor!
Doların düşmesi, beklenenin aksine ABD ihracatını arttırmadığı gibi dış ticaret açığı ve carî açık zirve yapıyor, yani bu kadar ters başarı ancak ABD’de olur!
Dünyanın en büyük bankası Citibank başta olmak üzere ABD bankaları birer birer nalları dikme noktasına geldi, kurtarıcı olarak Arap sermayesine yalvarıyor.
ABD’nin kaderinin, Osmanlı’ın çöküş sürecine benzediğini, bizzat ABD’li bir ekonomist yazdı. Prof. Ferguson, Financial Times gazetesinde yayınladığı “Amerika için bir Osmanlı uyarısı" başlıklı makalesinde gelecekteki tarihçilerin bu yılları, Osmanlı’nın 1870’li yıllarına benzer bir dönemeç olarak değerlendireceklerini öne sürdü.
Kırım savaşının ertesinde Osmanlı İmparatorluğu ve idaresi altındaki Mısır’ın iç ve dış borçlarının büyük boyutlara ulaştığını, borç ödemelerinin Osmanlı İmparatorluğunun bütçesinde tüm harcamaların yarıdan fazlasına tırmandığını anımsatan Ferguson, bir borç krizinin kaçınılmaz hale gelmesiyle, Osmanlı İmparatorluğunun 1875 yılında iflasını ilan ettiğini kaydetti.
Bugün 2 hatta, Filipinler, Endonezya, Tayland ve Somali dahil bir çok cephede savaşmak zorunda kalan ve de girdiği her cepheden kaçmak istediği hâlde kaçamayan ABD, yıllık millî gelirinin neredeyse 3 katı miktarında iç ve dış borca batmış bir hâldedir. Yani, 34 trilyon dolarlık bir iç ve dış borç. Bu borcun sadece 4 trilyon doları Çin’in elinde.
ABD, Irak’ta battıkça batıyor, ama bir türlü kaçamıyor… kaçamıyor, çünkü daha önce defalarca yazdığımız gibi, buna Ne İsrail ve ne de, hain Şiîlerle, Kürtler içerisindeki işbirlikçiler izin vermiyor… İsrail, azarlıyor, ben istemeden bir yere kaçamazsın! Diye. Öteki işbirlikçileri ise, “paçasına yapışmış, aman abi bizi bırakıp gitme, yoksa bu Sünnî teröristler(!) bize yapmadığını bırakmaz” diyor.
Afganistan’a 5 bin coni ile girdi, 50 bin coniyle kışla dışına bile çıkamıyor. Yıktım dediği Mücahid Taliban, asırların en büyük emperyalist örgütü NATO’yu parçalıyor.
Irak’ta sadık köpeği bile paçasına edip, terk ediyor…
 Velhâsılı, ABD fena hâlde batıyor!!!
Peki ABD’ye güvene Türkiye’deki laik ve Allahsız ılımlı İslâmcı  işbirlikçilerin hâli nedir? Diye soracak olursak, bunu da iki önemli hainden cevaplayalım:
“Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, Türkiye'nin 2007 yılını içe dönük siyasi odaklanma ve güvenlik konularıyla geçirdiğini belirterek, 2008 yılına girerken bir çok ekonomik konunun bıçak sırtında olduğunu söyledi. Sabancı, Sabancı Topluluğu çalışanlarına yönelik yaptığı açıklamada, 2007 yılını değerlendirdi ve 2008 yılı beklentilerini dile getirdi. Türkiye'nin artık yapması gerekenleri erteleme lüksü de gerekçesi de olmadığını kaydetti.”
Güler Sabancı içindeki korkuyu tarife gerek kalmayacak şekilde ifade etmiş.

ABD Çökmeye Ediyor...
Baran dergimiz takip eden okuyucularımızın birkaç sene önce bildikleri bir şey var, o da, ABD’nin çöküşünün önceden satır satır anlatılması... Meselâ, bugün yaşanan manzara Baran dergisinin 20 ay önceki (2007 yılı ocak ayı) sayılarında tafsilatıyla anlatılmıştı, bunlar yaşanılacak diye. Hem de sermaye medyası “borsalar uçuyor” yağları çekerken. İşte ABD’nin artık günlük olarak yaşamaya başladığı felaket haberlerinden bir tanesi daha. ABD’de 18,5 milyon ev bankalarca hazcedilmiş. Yani, orta halli 18,5 milyon Amerikalının evi ellerinden alınmış... Bu gidişle, evi hazcedilmeyen Amerikalı kalmayacak gibi... Wall Street uçuyormuş, ne gâm, sen gerçek hayata bak!

*** *** ****
Çöken, Batı-Emperyalist
Hayat Tarzıdır!

Ahmed Birgivî, Baran dergisi 68.sayı, 24 Nisan 2008

Batı Emperyalizmi’nin mabedi Amerika’da başlayıp bütün dünyayı tesiri altına alan “morgıç”
merkezli krizin aslında neyin çöküşü olduğunu düşünmeye başlayan kafalar, yeni yeni görmeye başladı: “Çöken, hayvandan aşağı bir şekilde hayat yaşamayı insanlığa tek yol olarak kabul ettirmeye çalışan Batı Emperyalizmi ve onun temeli olan kapitalist Batı hayat tarzıdır.
Servetin birkaç yüz ailede temerküz ettiği, toplumun kredilerle borçlandırılarak top yekûn tüketim manyağı hâline getirildiği, toplumun bir ân olsun düşünmemesini sağlamak için, medya vasıtasıyla bir imaj-hayal âleminin oluşturulup, şuuraltına zerk edildiği günümüz dünyasında, bu sahte hayal âlemi, yani cilâlı imaj devri, tıpkı eroin, kokain ya da lsd içerek girdiği hayal âleminden acı bir şekilde uyanan insanların hâline benzemektedir.
Başta Batı olmak üzere insanlık bütün şirazesini kaybetmiştir. Batı’nın hâlini, meşhur Batılı reklamcı Frederic Beigdeber’den okuyalım:
“Batı’nın işi bitik... 2000 cm2’lik derimiz parmaklara aç. Cildimizin dudaklara gereksinimi var. SPA’ların bu kadar başarılı olmasının nedeni de bu, insanlar yarım saat ovuşturulmaları
için bir servet dökmeye hazırlar. (avuçiçleri, dudakların eksikliğini biraz olsun giderebilir)” (“Pardon Nasıl Yardımcı Olabilirim” kitabından)
Beigdeber, daha önceki romanlarında da (18 YTL ve Aşkın Ömrü Üç Yılıdır) Batı’nın, İsa’ (as)dan beri ilk defa ne kendine ve ne de insanlığa verecek bir şeyinin kalmadığını ve insanlığın ilk defa “ alternatifsizlik” tehlikesiyle baş başa kaldığını ifade etmişti. O’na göre, hayatın-varoluşun bize yüklediği mesuliyetten kaçmak için kurduğumuz kendi fanusumuz olan “hayal-cilalı imaj, sanal âlemde”, “mış” gibi yaşamaya çalışıyoruz.
ABD-BATI:
“İmaj Üzerine Kurulu Bir Hayat.”
Dünyayı sömürür Amerika-Batı… Hıristiyan-Yahudi-Batı Emperyalizmi’nin mabedi olaraktan Emperyalist Amerika, Irak’ı, Afganistan’ı, Filipinleri, Somali’yi, Filistin’i, Lâtin Amerika’yı işgâl eder, insanları katleder, medeniyetleri yok eder… Bütün bu katliamları bize medyayla öyle bir cilalayarak sunar ki sanki işgâl ettiği bu masum topraklarda üç-beş “çapulcu” (!) dışında asayişi bozacak, Amerikan kudretine karşı gelecek herhangi bir direniş olmamakta, herkes Amerikan işgâlinden memnun ve mesut, huzur ve rahat içerisinde hayatlarını devam ettirmektedir. Kendi toplumunu ise yine medya vasıtası ve ağır çalışma şartlarıyla iş-eğlence-ev üçgeni arasında oyalayıp durur.
Amerika, post-pozitivist, post-yapısalcı ve post-modernist bir dünya tasarlamayı öylesine başarmıştır ki, yine bir Batı’cı dünya tasavvuru olan, tamamen kuru akılla ölçülebilir standartlara, ifadelere dayalı, pozitivist, yapısalcı ve modernist anlayışı geri plâna itmiştir. 15 ve 19. asırlar arası, metafizik’i reddeden, pozitivist-modernist Batı hayat tarzının maddeci dünya tasavvurunun insanı tatmin etmemesi neticesi, ruhundaki metafiziğe olan şiddetli ihtiyacı, fizik ve metafizik ilimlerinde yepyeni bir çığır açan “izafiyet-kuantum” teorisiyle birlikte, aldığı uyuşturucularla, maddî dünyanın gerçeklerinden, ızdıraplarından kurtulup, “metafizik âleme – hayal dünyasına” geçmek gibi bir hataya düştü. Yani Batı, düne kadar reddettiği metafizik hakikati, insan varoluşunun yaşadığı bir ızdıraplı süreç olarak değil de herkesin nefsanî arzularına göre yaşadığı sahte bir hayal dünyası olarak tasavvur etti.
İşte bu sebeple, daha 1850’li yıllara kadar, “İnsanlar niye
tasarruf yapsın ki, harcamak varken. Onlara niye faiz verelimki, tasarruf etmeleri için!” anla-
yışında olan Batı, yaklaşık 50 yıl sonra, faizden daha canice olan “paradan para çalan, kumarbazlık sistemi borsa”yı icat etti.
Batı, artık, önce üretip sonra bu ürettiklerini sömürgelerinde ve işgâl ettiği yerlerde zorla satmak için uğraşmayacaktı. Şimdi, şuuraltında bir tüketim dünyası tasavvuru oluşturarak, daha imal etmeden satacaktı mallarını.
Tam bir kumar sistemi olan borsa ile birlikte para, “faiz-tahvil-borsa” üçgeninde kısa bir zaman içinde yakatlanarak kazanılıyor ya da büsbütün kaybediliyordu. Ne parayı kazanırken
ne de kaybederken hiçbir ticarî faaliyet gerçekleşmemekteydi. Sadece spekülasyonlara dayalı bir fırsatçılıkla kazanılıp, kaybediliyordu. Bu soygun sistemi o hâle gelmişti ki, dünyadaki toplam tüketimin %20’sini tek başına gerçekleştiren Amerikan toplumuna ait tasarrufların
%70’i borsa hesabı ve gayrimenkul hesaplarıydı. Yani 28 trilyon doların 23 trilyon doları böyleydi. Peki, tasarrufların reel âlemdeki karşılığı neydi? Geçenlerde batan Bear Stearns Bankası, bir yıl önce 25 milyar dolar ederken, bu günlerde 250 milyon dolara zor zanaat satıldı. Aradaki fark tam 100 kat… Yine Türkiye dâhil onlarca ülkeyi kan çanağına çeviren ve bu günlerde batan Merrill Lynch ise toplam 30 milyar dolarlık  (o da şüpheli) maddî kaynağına rağmen tam 1 trilyon dolarlık bir fon meydana getirmişti. Morgıç şirketleri ise ellerindeki 1 milyon dolarlık nakit paralarına karşılık, 100 milyon dolarlık fonlar meydana getirebilmekteydi. Yani, kısaca “hedge” fon denilen bu canavarların ellerindeki kâğıtlarda yazan miktarların ancak ellide-yüzde biri miktarda nakit para veya mesken bulunmaktaydı realitede. Mesken fiyatları da ha bire şişirilmekteydi. G. Kore’den Brezilya’ya kadar bütün devletler zaten, borsa-konut sistemlerin şişirilmesi devlet tahvili üçgeninde çökertilmişti. Şimdi aynı tuzak, tuzağın kurucusu Amerika’yı vuruyor. Gerçekte 30 bin dolar eden
evler, şişirile şişirile 200 bin – 300 bin dolara kadar çıkartılıyor, ancak alıcı bu parayı nakit olarak değil, borsa kâğıtlarıyla ödemekteydi. Borsa kumarının ne derece tehlikeli bir seviyeye geldiğini, ülkemizi IMF adına sömüren Dönme Kemal Derviş şöyle ifâde ediyordu:
“Süper bankerler, hedge fonları yöneticileri ve özel yatırım şirketleri, 21. yüzyılın kapitalizminin yeni baronları oldu. İnanılır gibi değil, Amerika’da son birkaç yılda toplam şirke kârlarının %40’ı finansal sektörden elde edildi. Bankerler piyasalarda oluşan balonlardan büyük kârlar sağladı ancak balon patladığında bunun bedeli, asıl, hükümetler ve yüksek enflasyon aracılığıyla sıradan insanlar tarafından ödenecek.” Bunun neticesi ise Amerika’nın küresel ölçekli üretim hacminin %8’e düşmesi oldu. Yani, üretim hacmi gittikçe küçüldü. Çin, Japonya ve Hindistan ucuza üretti, Amerika ise tüketti. Onların gelirlerini ise borç olarak aldı ve hem bütçe açıklarını ve hem de halkının tüketim kaynağı açığını kapattı.

Liberalizmin İflâsı
Radikal Gazetesi’nden Mahfi Eğilmez, krizin fikrî yönüne bakarak bir analize girişiyor. FED’in, Amerika piyasasına para pompalamasını ve banka kurtarma işlemlerine girişilmesini,
liberal ahlâk fikri açısından sorguluyor. Diyor ki;
“Ya ahlaki çöküntüye aldırmayacak ve çöküşü erteleyecek, ya da kurtarma operasyonlarını uygulamayıp her şeyi piyasaya bırakacak ve sistem çökecek. Fed, şuana kadar ilk yolu tercih etti. Ne var ki attığı adımlar, aldığı önlemler, ahlaki çöküntü yaratmasına karşın sistemik çöküntüyü önlemeye yeterli olamıyor.” (18-3-08, Radikal)
Yani, liberal ekonomi ahlâkına- prensibine göre FED piyasaya müdahale etmemeliydi. Müdahale etmiş olması, ultra liberal Francis Fukuyama tarafından, “insanlığın nihai evresi”
olarak sunulan liberalizme büsbütün aykırı. Eğer her şeyi piyasaya bıraksaydı, zaten her şey piyasaya bırakıldığı için bu hale geldi. “Sakal-bıyık” meselesi... Kısacası, liberal-kapitalist sistemi dünyaya ihraç eden Amerika, bizzat kendi sistemiyle çöküşe geçti. Şimdi hiçbir sistem yok, sarılıp kurtulabileceği. Bu çöküş Avrupa için de geçerli.

Krizi Patlatan Irak Direnişidir!
Okuyucularımız hatırlayacaklardır ki, geçtiğimiz yıl Mart-Nisan
aylarında aynen şunları yazmıştık:
“Milyonlarca Amerikalı, birkaç yıl içerisinde, Amerikan rüyasını gör-
dükleri evlerinden atılacak!” Bu satırları yazdıktan tam bir yıl sonra, ünlü Amerikalı muhalif iktisatçı Joseph Stiglitz, “morgıç kredilerini ödeyemeyen 2 milyon Amerikalının evlerini kaybedeceklerini” söyledi. Yaşanmakta olan krizi, 1929’daki bunalımdan bu yana yaşanan en büyük kriz olarak niteleyen Stiglitz, krize, Irak savaşının sebep olduğunu ifade etti. Bilindiği gibi Amerika, Irak’ı işgâl ederken 70 milyar dolara ve üç haftada işi bitireceğine çok emindi. Daha savaş sürerken, 70 milyar dolar ek bütçe çıkardı. Savaşın bugünkü maliyetinin ise, (Afganistan işgâliyle birlikte) 3 ila 5 trilyon dolar arasında olduğu konuşuluyor. Yiğit ve şehid Saddam, Yiğit Taliban mücahidleri ve El Kaide akıncıları, Hıristiyan-Yahudi Batı Emperyalizminin “kalpgâhı” ABD’yi sadece askerî sahada değil, belki ondan daha önemlisi, Amerika’nın sistem yapısı olan iktisadî sahada da çökerttiler. Hepsine de müteşekkiriz.
Biz, Amerika’nın hızla çöktüğünü, ancak FED’in faiz oranlarındaki indirimlerinin, çöküşü ertelemekten başka bir işe yaramayacağını, aksine ertelendikçe daha
şiddetli çökeceğini yazmıştık 1 -1,5 yıl kadar önce…
Bakınız, Radikal’de, Ağaoğlu Holding’in kodamanlarından biri neler yazmış: “(FED için) sorunun likidite vererek sadece ötelendiğinin, kansere dönüşen ‘donuk’ sorunun sadece ötelendiğinin farkında değiller mi? Tabiî ki farkındalar da, tek amaçları meseleyi zamana yayarak, maliyeti mümkün olduğunca azaltmak; ve bu arada koltuklarını koruyabilmek…
Korkarım krizin toplam maliyetini artırmaktan öte bir işe yaramayacak!” (21-3-08, Ali Ağaoğlu)
Amerikalı muhalif ekonomistlerden Paul Krugman’a göre, “morgıç” krizi sebebiyle 20 milyon aile evlerini kaybedecek. Bu, toplamda 75 milyon hane bulunan Amerika’da korkunç bir rakam.Yani her 3 aileden biri evini kaybedecek demektir. Yani sokakta yaşa-
yan milyonlara yeni yeni 10 milyonlar eklenecek demektir. Ama tehlikeli 10 milyonlar. Bugüne kadar rahat, huzur ve ucuz tüketim cenneti içinde yaşamış on milyonlar… Sadece bu kadar mı? Şu ân Amerika’da aşevlerinden beslenen insan sayısının 50 milyon olduğu ve bunun %40’ının son 8 yılda ortaya çıktığı ifade ediliyor.
Amerika’daki çöküşün reel karşılığını bir başka açıdan anlatalım. Tercüman Gazetesi köşe ya-
zarlarından Kubilay Çelik geçtiğimiz hafta Amerika’ya gitti ve intibalarını yazdı. Şöyle anlatıyor, zengin (!) Amerika’nın zavallılığını:
“Amerika’da herkes satın aldığı bir ürün ya da bir hizmet karşılığında her zaman 3 değişik vergi öder. Federal vergiler; ülkenin Başkenti Washington DC’ye. Eyalet vergileri; şehrin bağlı bulunduğu eyalete, lokal vergiler de; şehirlere gider. Şehre giden vergiler; belediye başkanından tutun da, lokal hükümet çalışanları, polis, itfaiye ve öğretmenlerin maaşını öder, okullar yapılır. Yalnız bu kadar değil, şehrin sınırları dâhilindeki yollar da ödenen vergilerden karşılanır. (…) Chicago, ABD’de kışların en soğuk ve sert geçtiği yerlerin başında geliyor.
Her yıl hava şartları müsait
olunca, belediye (tuzlama ve greyder kazıması sonucu sökülen) asfalt araçlarını yollayarak yolları tamir ederdi. Ancak otobanlar, caddeler ve sokaklar şimdilerde adeta köstebek
yuvasına dönmüş. Bu da trafiğin yavaşlamasına ve çeşitli kazalara yol açıyor. Yoların tamir edilmesi için, içinde bulunduğumuz 2008 yılı içerisinde belediyeye tam 6 bin (geçen yıl sadece 125) telefon gelmiş. Eskiden bu şikâyetleri ânında çözen belediye, şimdi neredeyse
kulak arkası ediyor.  Çünkü ekonomik durgunluk yüzünden aldığı vergiler azalan belediye, yollardaki çukurları kapatmaya ayıracak bir bütçe bulamıyor.” (Tercüman, 12 Mart 2008)
Hatırlatmakta fayda var, Chicago, komşu şehir Detroit’le beraber, Amerika’nın otomotiv imalât merkezidir ve bu iki şehirde yılda yaklaşık on milyon motorlu araç imâl edilir.

*** *********   **********   ***********  **********
Çöküşü Muhteşem Olacak
                                   Fazıl Duygun, Baran 90.sayı, 25 Eylül 2008

HANGİ HAYAT TARZI
Her ekonomik sistemin temelinde bir doktrin, bir düşünce vardır. İnsanların, düşünceleri, kötü veya iyi diyerek yapıkları değerlendirmelerden doğan inançlar, moral ve ahlâkî kurallar, gelenekler ve bunlara dayanarak hazırlanmış kanunlar, ekonomik sistemlerin müesseselerini hazırlarlar ve oluştururlar. Böyle olunca, her ekonomik sistemin müesseselerini, işleyişini, gelişim ve geleceğini incelemeden önce, bu sistemlere temel teşkil etmekte olan düşünceleri göden geçirmek gerekir ki, bu mesele bize, mihraksız bir “ekonomi” anlayışı yerine, ekonominin dayandığı “tez”i bildirme borcu yükler. Hangi hayat tarzına ait ekonomi? Bizim için ne olduğu malûm; İslâm! (Salih Mirzabeyoğlu, İktisat ve Ahlâk, s.22, İBDA Yayınları, 2. baskı)
Yazımıza bu iktibasla girmemizin sebebi, bugünlerde büyük bir çöküş yaşayan AB-D, ve onun güdümündeki küreselleşmiş dünya ekonomisine, sadece basit finans, borsa, krizi olarak bakılmaması gerektiğidir. Batı ve ABD ekonomisinin bugünkü çöküşü, temelinde sınırsız “üretim-tüketim” anlayışı içerisinde, bir “meta” olarak görülen insanın en dip noktadaki tepkisinden kaynaklanmaktadır. Batı’nın ekonomiyi,  insandan nasıl soyutlayıp, sanki, insan dışı canlı bir sistem- bir varlık gibi algılamasını, kapitalizmin babalarından Adam Smith şöyle ifade eder: “ güncel dünya ekonomisinin ana hatları, bir düzenleyicinin beyninden çıkmış ve zeki bir toplum tarafından bilinçli olarak yürürlüğe konulmuş genel bir plâna göre çizilmiş değil, aksine içgüdüsel ve ulaşılacak hedef konusunda bilinçsiz bir kuvvete boyun eğen  bir bireyler yığını tarafından  çekilmiş sayısız çizgilerin toplamıyla belirlenmiştir. (Milletlerin Zenginliği).
“Piyasa, dışarıdan bir müdahale gerek duymadan kendiliğinden işler ve her ferd kendi çıkarına uygun davranışlarda bulunduğunda toplumsal çıkar da gerçekleşir.” Anlayışına sahip, bugünkü Batı hayat tarzı, insanı hiçbir ahlâkî değer bırakmadan, sınırsız bir şekilde tüketen bir hayvan olarak algılamaktadır. İnsan, kapitalist hayat nizamı içerisinde, “sırf nefsî arzularını yerine getirdiğinde vardır” ölçüsü, nasıl olur da, ötekinin faydasına da çalışmış olur?
Batı’yı bu özüyle kavradıktan sonra, gelim, son günlerin “çöküş” feryatlarına… Bu görünüşte bir finans krizi şeklinde tecelli etmektedir. Ama bu tecelli burada durmayacak, hemen ardından üretim ve tüketim krizine dönüşecektir. Sınırsız “üretim ve tüketime” dayalı kapitalist sistem, geliştirdiği ve hayattan tamamıyla kopuk, sanal borsa sistemiyle de, insansız bir ekonominin(!) nihayetinde kendini vuran canavara dönüşmesini yaşamaktadır. Bugünkü buhranın kaynağı, bizzat, bu sistemin dinamikleridir. “Haddini aşan şey, zıddına tekamül eder” hikmeti gereği, hayattan bu kadar kopuk bir sistemin daha fazla yaşaması zaten eşyanın hakikatine aykırıdır.
AB-D’yi çöküş noktasına götüren zahirî hakikat ise, Irak ve Afganistan direnişleridir. Güvendiği büyük teknolojik askerî gücüyle, birkaç ayda işgal edip, işini tamamlamak üzere giriştiği bu işgaller, iç ekonomilerinde meydana getirdikleri trilyonlarca dolarlık bütçe açıkları ve dış borçlanmalarla, onu sadece askerî olarak çöle gömmekle kalmayıp, bizzat sisteminin kalbinden yaralamıştır. 
Her şeyi para harcamakla düzeltebileceğine inanan liberal- kapitalizm, bizzat paranın tuzağına düşmüştür. Bugünkü krizi patlatan doların oldukça bol olması ve artık, sanal sistem de bile bir kâr imkânına yer kalmadığındandır. Nitekim krizi durdurmak için 1 yıl önce 400 milyar dolar piyasaya sürülmüş fakat kriz durmadığı gibi bugün 2 trilyon dolarlık bir kurtarma fonu oluşturulmaya başlanmıştır.
ABD’de, 1929 buhranın da bile yıkılmayan bir çok banka daha krizin başlangıcında sapır sapır dökülmeye başlamıştır. “Lehman Brothers (4.büyük yatırım bankası), Merryll Lynch, Bearn Sters,  Sanny Fae. AIG sigorta, Citibank, General Motors vs. daha düne kadar insanlığın kanını emen yüzlerce büyük banka, şirket ya yerin dibin boylamakta veya en çok karşı çıktıkları şey olan devletleştirmeye kurban gitmektedirler.
Çöküşün getireceği gelişmeler, Batı’yı bir ânda “faşizm”le yüzyüze bırakabilir. 1. Emperyalist Paylaşım savaşı neticesinde yaşanana ve Hitler’in iktidara geldiği bir Almanya manzarası yakın gelecekte ABD için de geçerlidir. Dünyaya yayılmış ve ha bire para yiyen 650 işgal  işgal üssü bu emperyalist canavarın sırtındaki en büyük kamburdur. Eski bir ABD’li bakanının ifade ettiği gibi, bir ân da çökebilir ve bu üslerdeki yüz binlerce asker esir durumuna düşebilir. Ülke içinde ise, orta tabakadan ve hızlı tüketime alışmış milyonlarca Amerikalı patlamaya hazır ayaklı bombalar olarak bir tehlike arzedecektir. Zengin eyaletler, fakir eyaletleri sırtında taşımaktan çekinecektir. Zenciler ve Hispanikler en ufak bir buhran anında büyük isyanlara kalkışacak, bu da ABD’nin, doğudan, batıya, kuzeyden güneye parçalanmasını gündeme getirecektir.
Şimdi üzerinde düşünülen şey, yıkılacak olan bu iktisadî sistemin yerine hangisini geleceğidir. Bu pek tabii ki, Batı kaynaklı olmayacaktır.

****  ********   ********

Kapitalizmin Tosladığı Buzdağları:
11 Eylül, Irak ve Afganistan
Fazıl Duygun, Baran dergisi, 91.sayı. 2 Ekim  2008
ABD’nin kendi iç bünyesinde başlayan ekonomik çöküşün, bütün dünyayı da peşinden sürüklediği demlerdeyiz. En son söyleyeceğimiz en başta söyleyelim:
ABD finans baronlarından Warren Buffet’in itiraf ettiği gibi bugün yaşananlar, yarın yaşanacakların yanında “çerez” gibi kalacak.  Bu çöküşün öncü alametleri hepinizin bildiği, ama bugüne kadar medya oyunlarıyla saklanamaya çalışıldığı “mor-gıç” kriziyle başladı. Önce borsalar, sonra da trilyon dolarlık bankalar peşi sıra battı, batmaya devam ediyor.
Batmamakta direnenler ise, Arap ve Çin-Japon sermayesinin desteğiyle yaşama mücadelesi veriyor. Kriz artık operasyonel çapı çoktan geçti, şimdi tartışılan işin teorik boyutu, fikrî altyapısı. Kısaca, “kapitalizm ölüyor mu? Yoksa yeni bir evresine mi geçiyor? Yeni alternatif model nasıl olmalıdır?” gibi esaslı sorular, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’den, Alman Ekonomi Bakanı Peer Steinbrück’e kadar Batı’da ki birçok insanı kara kara düşündürmeye başladı. Batı gazeteleri hadiseye ilginç yaklaşımlarda bulundu. Avrupa gazeteleri, kapitalizmin komaya girdiğini ve yeni bir ekonomik modele ihtiyaç olduğunu ifade ederken, ABD gazeteleri, “şimdi kapitalizmi çöpe atmanın zamanı değil” veya “kapitalizmden vazgeçmiyoruz, bir sonraki aşamaya geçiyoruz” gibi oldukça muhafazakâr (yobaz) yorumlarda bulundular. Bu yorumlardan bile, Avrupa ile ABD’nin çöküşe dair bakış farklıklarını görebiliyoruz.
Batı fikre daha yakınken, ABD pratikliğini kaybetmiş bunun yerine yobaz bir tutum sergilemeye başlamıştır. Bu da, ortaya koyacak en ufak fikrî bir alternatifinin olmadığını gösteriyor. Sarkozy, ABD’ye ve parasına dünya hâkimiyeti meşrûiyeti (!) kazandıran yeni bir Bretton Woods anlaşması öneriyor. Yeni ve ahlâkisinden! Bu da, şu ân kimin ahlâksız olduğunun bir itirafı oluyor tabiî... Fikret Başkaya Hoca’nın güzel tenkidiyle, kapitalizmde olmayacak olan tek şey var, o da “ahlâk”tır. Herkesin kendi çıkarı için çalışmasına imân edilen bir sistemde, nasıl ahlâkî olunur ki? Alman Bakan ise, yeni bir ekonomik sistemin gerekliliğinden bahsediyor.  Peki, dünya bu kuyunun içine nasıl düştü? Ne güzel borsalar grafikleri patlatırcasına tavan yapıyor, Çin merkezli dünya üretimi ve ABD’nin çılgın tüketimi hızlı bir büyüme ve zenginlik sağlar, bir gecede dünyanın bir ucundan öteki ucuna giden trilyonlarca dolar para (!) ortadayken, nasıl böyle birden bire çukura düşüldü?
Çukura düşüldü, çünkü, kapitalizmin askerî ve vurucu gücü ABD’nin, ilkin, 91’deki 1. Irak işgâlinde, ardından 11 Eylül’de, sonrasında ise 2. Irak işgâli ve Afganistan işgâllerinde çöllere gömüldüğü, bacaklarının kırıldığı, Yahudi Hollywood ve medyası tarafından hep gözlerden kaçırıldı. Bakınız, bugünlerde yaşanan kaosu taa18 yıl önce izâh eden Sayın Salih Mirzabeyoğlu şunları ifade etmiş: “Küçük politik esnaflıkların dışında, dünya bütün küçük ruhî ve desteksiz hayâlleri eritici bir büyük hesaplaşmanın kaosuna, büyük değişimlere gebe bir yere geldi.” (Cuma dergisi röportajı, Adımlar, İBDA yayınları, 1990)
1991 yılındaki 1. Irak işgalinden hemen önce söylenmiş bu sözler, dünyanın bugün alenen yaşadığı bunalımı izâh ediyor. Kapitalizmin tosladığı buzdağı 11 Eylül ve Irak Direnişleri dedik. 11 Eylül saldırıları için, tanrısıyla konuştuğunu iddia eden Bush “Bu saldırılar, hayat tarzımıza karşı gerçekleştirilmiştir” demişti. 7 Temmuz 2005’de İngiltere’yi sarsan saldırılar için de, dönemim İngiltere Başbakanı T(C)ony Blair aynı ifadeleri kullanmıştı. Neticede, bu akınlar, 1000 yıllık Ingiliz siyasî sisteminin temeli olan Magna-Carta’yı yerle bir etmiş ve İngiltere’nin faşizan bir devlete dönüşmesinin yollarını açmıştı. Batı hayat tarzı, ekonomik sistemini kapitalizmde bulmuş, siyasî, sosyal, askerî cepheleriyle tam bir “Haşhaşîler Dünya Düzeni”ne dönüşmüştü. Sapık İsmaîliye mezhebinin kalesi “Alamut” u kendine bir model almıştır.
İşte, gerek “11 Eylül saldırıları” ve gerekse Irak ve Afganistan direnişleri bu sapık hayat tarzının önce Islâm dünyasından, sonra da bütün insanlığın üzerinden silinip, atılması için elzem imkânlar ortaya koymuştur. Kısacası, bu akın ve direnişler neticesi ABD bütçesi trilyonlarca dolar açık vermeye başlamış, sadece son 5 yıl içinde ABD tam 10 küsür trilyon dolarlık borçlanmaya gitmiştir. Tabiî ki, bu felâketin üstünü örtmek için, tıpkı Eski Roma’da
olduğu gibi, medyatik makyajlama yolu seçilmiştir. Bunda da, borsa çok aldatıcı bir rol üstlenmiştir. 11 Eylül saldırıları ABD’nin iç siyasî nizamını da bozmuştur. Tıpkı İngiltere gibi “özgürlükler diyarı, Amerikan rüyası” sloganlarıyla anlatılan bu ülke, bir anda faşizanvarî vatanseverlik yasası çıkartarak, o çok sevdikleri özgürlüklerin canına okumuştur. Bu faşistleşme süreci ekonomik sürece de müdahaleye başlamıştır. Nasıl vatansever/patriot yasası, ülkenin faşistleşme sürecine yol açtı ise, yine ekonomik kriz sebebiyle ve de devletin güvenliği gerekçesiyle büyük sermayenin -ki, bu ABD’nin kendini inkârı olur- mal varlığına el koyma süreci de başlamıştır artık. Şimdilerde, fakirden alınıp, zengine verilme şeklinde
tecelli eden bu devletleştirme süreci, şartları olgunlaştığında, bir ân da zorla el koymaya kadar gidebilir. Batı, hayat tarzı olarak artık insanlığa bir şey sunacak, bir alternatif koyabilecek bir hâlde değildir. Çünkü “Her medeniyetin, kendisini temin eden değerler sisteminin biçimlendirdiği bir iktisadî yapısı vardır; yani değerler sistemidir, iktisadî yapıyı biçimlendiren.” (Salih Mirzabeyoğlu, İktisat ve Ahlâk, s: 20, İBDA Yayınları).
Batı’nın değerlerinin bittiğini, son demlerini yaşadığını, Batılı büyük bir reklâmcı-yazardan dinleyelim: “Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana yaşamaya mahkûm edildiğimiz her şeyi ama her şeyi paranın yönettiği, idealsiz, ütopyasız, Tanrı’sız bir dünya... Bu-
na mutluluk deniyor. Bence dünyadaki herkes mutsuz. Bir sürü aklı başında düşünür bugünkü dünyaya bir eleştiri yöneltiyor ama bize önerecek alternatifleri yok. Sanırım insanlık tarihinde
böyle bir şey ilk defa oluyor.” (Frederic Beigbeder-18 Mart 2001 Hürriyet) … “Batı’nın işi bitik”. (Pardon size nasıl  yardımcı olabilirim,  Frederic Beigbeder). Beigbeder, tıpkı Sayın
Mirzabeyoğlu gibi, Batı’nın miadının dolmasını, Berlin Duvarı’nın çöktüğü tarih  olarak nitelendiriyor. Batı’nın hiçbir şekilde yeniden alternatif olamayacağını, ünlü sosyalist yazar Marta Harnecker, Devlet Başkanı Hugo Chavez’le gerçekleştirdiği ve kitap hâline getirdiği röportajında şöyle  ifade ediyor: Sayın Başkan, “şu anki sistemlerin insanlığa bir şey verebileceğine, alternatif oluşturabileceklerine inanmıyorum” (Venezuela Devrimini Anlamak)
Dünyaya bizden başka sistem teklif edebilecek, hareket, oluşum veya bir yapılanma yok! Var gibi görüneler ise, ya çöküşün dedikodusunu yapmakta veya çöküş yaklaştıkça altında kalacağı korkusuyla, çöküşün gerçekleşmemesi için dua (!) etmekte. Çünkü yıkılacak bir köhne binanın yerine, elinde yenisini yapacak malzemesi olmayan, büsbütün açıkta kalır… Teklifimiz: Başyücelik Devleti ve buna bağlı İktisat ve
Ahlâk sistemidir…


** ** **  ***  *** 
Adım Adım Çöküşe…
Fazıl Duygun
Kapitalist-emperyalist ABD ekonomisindeki çöküş, bütün dünyayı da beraberinde uçuruma sürüklüyor. Hadise, kimilerinin ifade ettiği gibi bir kriz değil aksine sistemin toplu bir çöküşüdür. Kriz, sistem içerisindeki bir ifade eder ve çaresi nihayetinde sistem içerisinde bulunabilir. Oysa, sistemin topyekûn çöküşü karşısında, yepyeni bir sistem ortaya konulmazsa kaos süreklilik kazanır. İşte ABD merkezli küreselleşen dünyada yaşanmakta olan d abudur. Topyekûn Batı medeniyeti bir dönüşü olmayan bir çöküş içerisindedir. Cezaevinde kaldığım süre itibarıyla biriktirmeye başladığım ABD’nin çöküşüyle ilgili gazete küpürlerini, yorumsuz olarak sizlere sunuyorum.


2 Nisan 2008- Vatan: “Mortgage krizi ABD’liyi önce yoksul sonra da hırsız yaptı”… Temmuz’da patlak veren mortgage krizi ABD’de yaşayanları vuruyor. Kredisini ödeyemeyenlerin boşalttığı evlere giren hırsızlar bakır boruları çalıyor. Hatta bazı evlerde “içeride bakır boru yoktur” yazıyor. Dünya çapında artan bakır fiyatları sebebiyle kilosu 8 dolara kadar çıkan hurda bakır yüzünden, bazı evlerin, evde döşeli bakır borulardan bile değersiz hale geldiği yorumları yapılıyor…  
2 Nisan- Akşam:ABD, büyük yoksulluğun eşiğinde”… gıda yardımı alan kişi sayısı 28 milyona çıktı (Aslında 40 milyon civarında. F.D). Saygın İngiliz gazetesi Independent yaptığı haberde dünyanın en zengin ülkesi ABD’nin büyük bir yoksulluğun eşiğinde olduğunu yazdı. Yakında, “New York’ta yardım kuyrukları görebiliriz.”
3 Nisan- Vatan: “ABD’liler kredi kartı ile nakit pazarlığına başladı”… 2001 krizinde çok sayıda Türk vatandaşının kısa vadeli borçlarını döndürmek için kullandığı yöntem, şimdilerde ABD’de hızla yayılıyor. Anlaşmalı markette karttan 100 dolar çektirip dükkandan mal değil 70 dolar nakitle çıkan ABD’liler, bu yöntemle 2 milyar dolarlık “kart harcaması” yaptı… Faizler yüzde 800’e ulaşınca marketler bankamatik oldu. Mortgage krizi nedeniyle kredi faizleri rekor seviyeye ulaştı. Pay-day loan denilen kısa vadeli kredinin faizleri yüzde 800’leri gördü. Bu ortamda ABD’liler de ‘sahte alışveriş’i keşfetti… ABD’de aylık kredi kartı faizleri yüzde 9 seviyelerinde… İngilizlerin de yüzde 6’sı mortgage borçlarını kredi kartıyla ödüyor… 
3 Nisan- Vatan: “IMF: ABD, Büyük Buhran’dan bu yana en ağır krizi yaşıyor”… ABD’de 1929 yılındaki Büyük Buhran’da halk sokaklara dökülürken şimdilerde gözler krizin habercisi borsalarda… Bernanke “FED, Bearn Stearns’ü kurtarmadı. Amerikan Finansal Sistemi’nin bütünlüğünü korumak için gerekeni yaptı. Umarım Bear Stearns benzeri bir şeyi bir kez daha yapmak zorunda kalmayız. Operasyonlarımız kredi krizinin bir kısmını telafi etti. Ekonomiye yardımcı olmaya devam edeceğiz.” Dedi…  
4 Nisan-Vatan: “Petrol zamları yeni bir Amerikan tarzı yarattı”… Amerikalıların yüzde 28’i Starbucksa gitmeyi (Starbucks, dünyaca ünlü bir Amerikan kafesidir. Son aldığı kararla bu yıl içerisinde ABD başta olmak üzere dünya çapındaki 600 kafesini kapatma kararı aldı), yüzde 26’sı maç bileti almayı kesti. Petrol zamlarıyla değişen yeni Amerikan tarzı yaşamın merkezinde tren, scooter(paten tarzı bisiklet) ve manuel (otomatik olmayan) çim biçme makinaları var.) Virgin Megastore, New York’taki  iki dev mağazasını kapatma kararı aldı… bir çok ünlü marka, New York Times Square ve Union Square’deki mağazaların kapatılma nedeni “Perakendede başlayan durgunluk” olarak açıklandı…
4 Nisan- Sabah: ‘Önlem alınmazsa süper kredi krizi kapımızı yine çalar’… George Soros “Eğer bankalar borçlarını kontrol edemezse dünya piyasaları Süper kredi kriziyle karşı karşıya kalabilir”dedi. Wall Street gazetesine göre, Türkiye,  ABD’deki bu krizden çok kötü etkilenebilir…
4 Nisan- Hürriyet: “Kriz ‘eski model ekonomileri az etkiledi, Türkiye zorlanabilir”… Wall Street Journal gazetesinde yer alan bir analize göre, ABD’de başlayıp dünyaya yayılan krizden “Eski moda ekonomiler krizden, büyümek için borçlanan ekonomilerden daha az etkilendi” dersini çıkarmak gerekiyor.  Gazeteye göre, Türkiye yüksek dış borçlar nedeniyle zor bir dönem geçirecek ülkeler arasında yer alıyor.
6 Nisan- Hürriyet: “ tanker rotadan çıktı güvenli limana dönüş en az 1 yıl sürer”… New York merkezli Multiliteral Funding International’ın(MFI) Başkanı ve Türk-Amerikan derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Murat Köprülü, Global krizin en az 1 yıl daha süreceğini söyledi… Köprülü, şunları ifade etti: “Bundan bir yıl önce ABD merkez Bankası’nın (FED) piyasaları fonlayabilmek için 200 milyar dolar destek vereceğini söyleseler, herkes buna gülerdi. Ancak bugün bu durum artık kanıksandı. Dahası 200 milyar doların yetmeyeceği, en az 1 trilyon dolarlık bir kaynağa ihtiyacı olacağı gibi şeyler konuşuluyor.  Bugün yaşananlar, şu anda mortgage krizinin görünen yüzü. Bundan sonra sırada yeni balonlar var. Kredi kartları çok daha büyük sorun olarak duruyor. ABD’de durgunluk resmen başladı… Mortgage kredilerinde balonun daha üçte biri patladı. Toplamda 4 trilyon dolarlık bir risk sözkonusu… Bearn Strearns ise tam bir banka kurtarma operasyonu gibiydi. Mortgage krizinde zora düşenler arasında sadece büyük yatırım bankaları öne çıktı. Aslında sadece büyükler değil ABD’de bölgesel pek çok banka da zorda .Normal seyrinde giden tanker rotasından çıktı. Bu tankerin tekrar güvenli limanlara dönmesi en az 1 yıl sürer…  Köprülü “Dünya ekonomisinin 32 trilyon dolarlık kısmında kriz yaşanacak ve bundan gelişmekte olan ülkeler hiç etkilenmeyecek, imkanı var mı” dedi.
20 Haziran- Vatan: “Daha en kötüyü görmediniz büyük çöküşe hazırlıklı olun!”…ABD’deki yatırım bankalarından “daha bir şey görmediniz, büyük çöküşe hazır olun” uyarısı gelirken, krizi fırsata dönüştüren ve en fazla kâr eden hedge fonlar arasında yer alan Paulson&-CO’nun başkanı John Paulson da bankaların şimdiye kadar açıklanandan daha büyük zarar yazacağını açıkladı.
20 Haziran- Vatan: “Royal Bank of Scotland ‘ 3 ay içerisinde büyük çöküş var’ dedi.” Banka  müşterilerine yolladığı raporda, küresel hisse senedi ve kredi piyasalarında üç ay içerisinde büyük bir çöküş yaşanma durumuna karşı hazırlıklı olunması gerektiğini söyledi…
2 Temmuz- Ufuk Söylemez(Tercüman): “En Kötüsü Aşıldı propagandası”… Sayın Derviş, TÜSİAD yönetiminin belki sipariş ettiği, belki duymak istediği “iyimser, pembe” tahminlerini yaklaşık 10 gün önce açıklamıştı. Sayın derviş konuşmasında ABD’de başlayan ve tüm dünyayı etkileyen krizle ilgili olarak “… belki bu konuda konuşmama lâzım ama risk alıyorum, konuşuyorum, krizde en kötü geride kaldı, resesyon olmayacak, sıkıntılar olsa bile iyileşme sürecine girildi…” anlamında sözler de söylemişti. Sayın derviş, ABD’nin 1929 büyük depresyonundan sonraki en büyük ve derin krizinin içinde olduğunu, konut sektörünün çöktüğünü, evlerin ortalama yüzde 30 değer kaybettiğini, bu nedenle 10 milyonu aşkın mortgage borçlusunun evlerinin anahtarlarını bankalara teslim etmek zorunda kalacaklarını, kredi batıklarının en az 1 trilyon doları aşacağını, sistematik bir finansal ve bankacılık krizinin yaşandığını, borsanın bu nedenle çöktüğünü, dünyanın geri kalanının da bu krizden kendisini ayrıştırmasının mümkün olmadığını bilmiyor mu? İzlemiyor mu? Görmüyor mu?.. ABD’de yüzlerce irili-ufaklı banka bugün batma riski ile açık bir biçimde yüz yüze gelmiş durumda. Çünkü küçük-orta bankaların, yani aktifler 4 milyar doların altında olan bankaların aktiflerinin yüzde 67’si, büyük bankaların aktiflerinin ise yüzde 48’i emlak ve konut finansmanıyla alakalı işlerden oluşuyor… 
4 Temmuz- Vatan: “Dünyanın en büyük otomotiv üreticisi GM iflasın eşiğinde”… 100 yılı geride bırakan dünyanın en büyük otomotiv üreticisi General Motors(ABD) iflasın eşiğine geldi. Yatırım bankası Merill Lynch’e göre, General Motors’un bataklıktan çıkabilmesi için acilen 15 milyar dolara ihtiyacı var. Ancak şirketin bu parayı bulmasının şu aşamada zor olduğu söyleniyor…
15 Temmuz- Vatan: “ Bu destek de işe yaramazsa dünyayı zor günler bekliyor”… ABD Merkez Bankası ve hazinesi iki mortgage garantörü Fannie  Mae ve Freddie Mac için adeta seferber oldu. ABD Hazinesi kurtarma planı çerçevesinde daha önce hiç yapılmayan bir uygulamaya giderek 2 şirketten hisse alabileceğini açıkladı. Ancak son sözü ABD Kongresi söyleyecek. Tüm dünya piyasaları ise kurtarma planının işe yarayıp yaramayacağına endekslendi… ABD’de 10 trilyonluk mortgage kredilerinin yarısına (5 trilyon dolar) kefil olan Fannie Mae ve Freddie Mac çökerse, sadece ABD değil, bütün dünya merkez bankaları ve hazine kurumları da sarsılacak. Çünkü bu iki yatırım bankasının çıkardığı kâğıtlar bütün dünyaya satılmış durumda…
15 Temmuz-Hürriyet: “5.3 trilyon dolar kredi yükü taşıyan iki dev için ABD’de büyük kurtarma operasyonu”… ABD'deki mevduatlar güvende mi? Bu yıl 5 banka battı! 150 banka ise batış yolunda. Mali sistem çatırdıyor. ABD'li bankalarda hesabı olanlar ne yapmalı?
16 Temmuz- Akşam: “ABD’de bankalar batıyor, halk parasının peşinde”… Hükümetin Fannie mae ve Freddie Mac isimli mortgage şirketlerini kurtarmaya çalıştığı ABD’de küçük bankalar batmaya başladı. California’da devlet tarafından el konulan IndyMac Bancrop’un şubeleri önünde vatandaşlar para kuyruğuna girdi…100 metrelik kuyruk oluştu, Hollywood bile zor duruma düştü…Mortgage zararı, 7 trilyon dolar ve 150 banka batabilir…
Ve George Soros:” Gördüğüm en ciddi malî kriz"… Yaşanan gelişmeleri Reuters'a değerlendiren Soros, "hayatımda gördüğüm en ciddi mali kriz" diye konuştu. Soros, bunun sadece mali kesimi değil ekonominin genelini de yakından ilgilendirdiğini belirterek, "Bu krizin reel ekonomiyi etkilemeyeceğini düşünmek sadece bir rüyadır" dedi.  ABD ekonomisinin bir resesyon ile karşı karşıya bulunduğunu anlatan Soros, "yavaş yavaş geliyor ama ne kadar yavaş gelirse etkisi de o kadar çok olacak" diye konuştu.
Soros, ABD'nin en büyük konut finansman şirketleri Fannie Mae ve Freddie Mac ile ilgili krizin de sonuncu olmayacağına dikkat çekti.(15 Temmuz 2008, Hürriyet)

** *** *** *** *** **
ABD Dünyanın En Büyük Bit  Pazarı mı Olacak?
Fazıl Duygun
Eylül 2009- 60. sayı
ABD’nin bebek yüzlü, yeni beyaz- zenci başkanı Barack Obama kendisine yüklenilen “Batı- Kapitalist dünya sisteminin” kurtarıcısı misyonunu gerçekleştirebilecek mi?
Medyada esen fırtınalara, imaj operasyonlarına ve de hızla yükselen borsalara rağmen bu pek mümkün görünmüyor. Zaten, ne kadar makyajlansa da, felaket haberleri, tıpkı bir süre dinlenmeye geçmiş felaket gibi, kendini arada bir sert şekilde hissettiriyor.
Obama’nın sihrinin ne olduğu görüldü: Kısa vadede ölmektense, uzun vadede felç olmayı seçmek demek olan, sürekli dolar basıp, enflasyona razı olmak!
İş başına geçtiğinden beri 2 trilyon doları aşan miktarda bir para basan ve sağlık harcamaları için daha trilyona yakın dolar basacak olan Obama, krizin temeli olan kapitalist hayat tarzının esasına dokunmadan, işi götürebileceğini sanıyor ki, programı, daha 6. ayında başına patlamak üzere.
Obama, yok etmesi gereken, borsa-banka- serbest piyasa üçgeninde görmüş kurtuluşu, oysa, felaketin kaynağı zaten bu üçü! Hatırlayacak olursak, borsa-banka ve kuralsız liberal piyasa üçgeninde, faiz- spekülasyon-  limitsiz kredi(borçlanma) tezgâhıyla bu hâle gelinmişti zaten. Bir yanda, sınırsız borçlanmayla ve faiz oyunlarıyla emlak ve diğer sahalarda tüketime yönlendirilen insanlar, diğer yanda, borsa oyunlarıyla, borç batağına batırılmış insanların başını döndürecek ve iç çamaşırına kadar soyup alacak, Las Vegas tipi küresel kumar borsası. Üretimden çok geleceğini borç altına sokarak, sınırsız tüketime dayalı bu hayat tarzı kurtuluşu kendini yenilemede, makyajlamada görüyor ki, bu yaşanacak felaketin daha da beter olması demek. Krizin kaynağı olan, borsa ve bankalar üzerine bir sistem bina etmek, bu felakete kapıyı sonuna kadar açmak demektir.
 Obama, para basarak kurtulacağını sanıyor. Zaten bu kriz dolar bolluğundan çıkmamış mıydı?
Neydi o, kriz öncesi hedge fonlardaki uçsuz bucaksız ve nereye gideceğini bilemeyen trilyon dolarlık fonlar?
Neydi o borsaların yükseliş rekorları kırması…
Hayattan kopmuş, insansız, bilgisayar ekranlarında bir yükselen, bir düşen rakamlara dayalı ekonomik düzenin geleceği nokta nihayetinde burasıydı.
Krizin dibini gördük mü gerçekten? Borsadaki yükselişe bakacak olursak, görmekle kalmadık yükselişe bile geçtik.
Ama kazın ayağı öyle değil!
Zaman gazetesi ekonomi yazarı Sayın Sami Uslu içinde bulunduğumuz hâli şöyle özetlemiş:
“Dünyanın en büyük ve en başarılı yatırım uzmanı Warren Buffett, The New York Times gazetesindeki yazısında; kainatta her hareketin mutlaka bazı sonuçlar doğurduğunu, kelebek etkisi olarak adlandırılan bu kuralın finans dünyası için de geçerli olduğunu savunuyor. ABD'nin 1,8 trilyonluk bütçe açığına dikkat çeken Buffett'a göre, bu muazzam açığın, diğer ülkelerin ABD hazine bonosu satın almasıyla kapanması çok zor. Diğer yandan, ABD halkının tasarrufları da böylesine bir açığı doldurmaya yetmiyor. Kaldı ki, Çin ve diğer ihracatçı ülkelerin ve ABD halkının sonsuza kadar paralarını hazine bonosuna yatıracağına dair bir güvenceyi kimse veremez. Son çare olan para basmanın ise enflasyonu azdıracağı kesin. Neticede, ABD devleti tarafından krize çare olarak başvurulan açık bütçe uygulamasının başka bir kriz meydana getirme ihtimali hiç de düşük değil.
Kurumsal ve bireysel yatırımcıların, karar vermeden önce başvurduğu S&P derecelendirme kuruluşunun verilerine göre, şirket kârlarının gerilemesine rağmen, ABD hisse senetlerinin fiyatları hızla yükseliyor ve fiyat/kazanç katsayısı haddinden fazla artmış durumda. Bundan anlaşılan, yatırımcının gelecekte oluşacağını ümit ettiği şirket kârlarına göre alım yaptığı ve hisse senedi fiyatlarının köpüklendiğidir. Ana finans kuralı bellidir: Her köpük patlar.
Daha önceki bir yazımızda belirttiğimiz üzere, Çin bakır ve gümüş başta olmak üzere, yoğun bir halde emtiaya yatırım yapıyor. Çin'de ayrıca, hisse senedi ve emlak fiyatları banka kredileri ve enflasyon beklentileri yüzünden % 50 ile 100 arasında şişmiş vaziyette. Cari yılın son çeyreğinde fiyatlarda bir düzeltme yaşanması muhtemel görülüyor. Şayet, global ekonomi kısa dönemde güç kazanmaz ve varlık fiyatları gerilerse, Çin ekonomisi bu yılın son çeyreğinde paldır küldür düşebilir. Çin'in siyasi yapısı gereği, böyle bir aksilik beraberinde sadece ekonomik değil, vahim siyasi sonuçlar da getirebilir. Global krize direnen ve krizden çıkmak için kendisine ümit bağlanan dev bir ekonominin zora girmesi ise krizin uzamasına neden olacaktır. Hakkındaki bütün övücü sözlere rağmen, Çin ekonomisinin performansı büyük ölçüde küresel ekonominin, özellikle de Amerikan ekonomisinin gidişatına bağımlı.
Bazı uluslararası profesyonel yatırım uzmanları, müşterilerine Çin yatırımlarını artık likidite etmeleri gerektiğini öğütlüyor.
Kişisel görüşüme göre, global krizde son raunt hâlâ gelmedi. Türkiye olarak, yeni bir durgunluk dalgasına hazırlıklı olmalıyız.” (26Ağustos 2009 Zaman)
ABD’nin çözüm olarak ortaya koyduğu uygulamalar, kendisiyle beraber, ona bel bağlayanları da çökertecek gibi… Dünya çok tuhaf bir ikilemde… ABD’yi gözden çıkarsa, kendisi de çökecek, çıkarmasa, daha beter çökecek!
Obama’nın politikası nereye mi varacak? Krizle birlikte 50 milyon yeni işsize kavuşan ve her ay 2,5 milyon işsize daha sahip olan ABD’de, ülkenin en zengin eyaleti ve tek başına dünyanın 8. büyük ekonomisine sahip Kaliforniya Eyaleti, borçlarını (devlet)ödeyebilmek için  eski eşyalarını satışa çıkarmış, dünyanın en büyük bit  pazarını kuracakmış! Borcu mu? 26 Milyar doları ödeyecek gücü kalmamış bu dev eyaletin!


**  ***  ***  ***   ***  **
  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kissinger: Dijital Dünya düzenine geçişte, İlk önce Müslümanlar kül olacak!

17-25 Aralık FETÖ Darbesini 16 ay önce yazan gazeteci

Sayın Mustafi Başbakan